https://islamansiklopedisi.org.tr/fureki
408 yılının Receb ayında (Aralık 1017) Nîşâbur’da doğdu. Anne tarafından ünlü Eş‘arî âlimi İbn Fûrek’in torunu olup nisbesini ondan almıştır. Bazı kaynaklarda İbn Fûrek diye de anılır. Babası yine bir Eş‘ariyye âlimi olan Ebû Mansûr el-Eyyûbî’dir. Fûrekî öğrenimini Nîşâbur’da yaptı. Kelâm ilmini Ebü’l-Hasan el-Kazzâz’dan tahsil etti. İsmâil b. Abdurrahman es-Sâbûnî, Ebü’l-Hüseyin Nasr b. Abdülazîz el-Fârisî ve İbnü’l-Merzübân gibi âlimlerden de ders aldı. Ünlü sûfî Kuşeyrî’nin kızıyla evlendi. 451 (1059) yılında Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’le birlikte Bağdat’a gitti ve sultanın mektubunu Abbâsî Halifesi Kāim-Biemrillâh’a vermekle görevlendirildi. Daha sonra Bağdat’a yerleşti ve Nizâmiye Medresesi’nde dersler verdi. Yaptığı vaazların, Hanbelîler’le Eş‘arîler arasında fitneye dönüşen mezhep tartışmalarının çıkmasına yol açtığı nakledilir. Fûrekî 478 yılının Şâban ayında (Aralık 1085) Bağdat’ta vefat etti ve Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî’nin kabri yanına defnedildi.
Fûrekî, mevki ve dünya malına düşkünlüğünün yanı sıra ipek elbise giymekten sakınmamak ve bid‘atlara önem vermemekle itham edilirse de Hanbelîler’le Eş‘arîler arasındaki tartışmaların had safhaya ulaştığı o döneme ait bu tür rivayetleri ihtiyatla karşılamak gerekir. Onun ilmî faaliyetleri, öğrencileri ve eserleri hakkında kaynaklarda fazla bilgi bulunmamakta, sadece Nizâmiye Medresesi’nde ders verdiği ve Abdülvehhâb b. Mübârek el-Enmâtî’nin kendisinden rivayette bulunduğu kaydedilmektedir.
Elde mevcut tek eseri olan en-Niẓâmî fî uṣûli’d-dîn’den edinilen bilgilere göre itikadî konularda nakle, akla ve icmâa dayalı delillere ihtiyaç bulunduğunu söyleyen Fûrekî’nin kelâma dair görüşleri Eş‘ariyye’nin genel telakkileriyle paralellik gösterir. Ona göre dinin temelini, âlemin hudûsü deliline dayanan Allah’ın varlığının ispatı oluşturur. Bütün dinler âlemin yoktan yaratıldığı noktasında birleşmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de buna dair pek çok âyet vardır. Hadislerde de Allah’tan başka her şeyin hâdis olduğu bildirilmiştir. Hz. Ebû Bekir’in, yaratılmışlardan hareketle yaratıcıya ulaştığına ve Hz. Ali’nin de aynı yolu takip ettiğine dair rivayetler vardır (vr. 10b-12a). Zâtî ve fiilî kısımlarına ayrılan ilâhî sıfatlardan zâtî olanlar duyular âlemine kıyaslanarak açıklanmalıdır. Zâhirî mânaları itibariyle teşbih ve tecsîmi andıran rivayetlerin bir kısmı zayıftır. Sahih olanlarını ise teşbih ve tecsîme düşmeden gerçek anlamlarını ilâhî ilme havale etmek suretiyle kabul etmek mümkün olduğu gibi dil kurallarına göre te’vil etmek de câizdir. Allah kelâmı olan Kur’an’ın mahlûk olmadığına inanmak gerekir. Zira bu konudaki rivayetler tevâtür derecesine ulaşmıştır. Ahmed b. Hanbel’in, “Kur’an’ı telaffuz edişim mahlûktur diyenler de, Kur’an’ı telaffuz edişim mahlûk değildir diyenler de hata etmiştir” şeklindeki sözü yaratılmışlık vasfının Kur’an’a nisbet edilmesine karşı çıkma amacına yöneliktir.
Allah’ın, kullarına emirlerini bildirmek için elçiler göndermesi aklen mümkün olduğu gibi fiilen de vâkidir. Nübüvvetin delili mûcizedir. Geçmiş peygamberlere verilen mûcizelerin tamamı, hatta daha fazlası Resûl-i Ekrem’e verilmiştir (a.g.e., vr. 132a-143b). Naslarda mevcut ayrıntılar cennet ve cehennemin elan mevcut olduğunu gösterir mahiyettedir. Ayrıca selefin bu konuda ihtilâfa düşmemesi de önemli bir delildir.
İman teorik açıdan Allah’ın varlığını bilip tasdik etmekten ibaret olmakla birlikte onun sahih olabilmesi için diğer sıfatlarının yanı sıra Allah’ın kelâm sıfatını ve buna bağlı olarak gönderdiği vahiyleri tasdik etmek, Kur’an’ı ve Kâbe’yi hafife almamak, Allah’ın helâl kıldığını haram, haram kıldığını helâl telakki etmemek ve nasların önemsediği ilkelere ve hükümlere saygı göstermek şarttır. İnsanlar dinî bakımdan müttaki mümin, fâsık mümin ve kâfir gruplarına ayrılır. Günahlar küçük ve büyük diye nitelendirilemez, zira bütün günahlar büyüktür; çünkü hepsi de ilâhî buyruklara itaati terketme sonucunu doğurur (a.g.e., vr. 114b-123b).
Fûrekî, kelâmî meselelerde geniş ölçüde dedesi İbn Fûrek’ten faydalanmıştır. Allah’ın varlığı ve sıfatları konusunda Kur’an’ın yanı sıra hadisler ve sahâbe sözlerinden deliller getirmeye çalışmış, halku’l-Kur’ân örneğinde olduğu gibi naklettiği rivayetlerin sahih olup olmadığına önem vermemiştir. Günahların hepsini büyük kabul etmesi, kâfirlerin affedilmesini aklen mümkün görmesi, nübüvveti ilâhî iradeye göre açıklaması ve itikadî konularda icmâa dayanan delillere önem vermesi onun dikkat çeken görüşleridir.
Fûrekî’nin en-Niẓâmî fî uṣûli’d-dîn adlı eseri başta Kâtib Çelebi olmak üzere İsmâil Paşa, Brockelmann, Ziriklî, Kehhâle, Fuat Sezgin gibi müellifler tarafından dedesi İbn Fûrek’e nisbet edilmişse de bu doğru değildir. Zira kitabın metninde yer yer geçen, “Şeyh Ebû Bekir Ahmed b. Muhammed b. Fûrek şöyle dedi” (meselâ bk. Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 2378, vr. 15b, 18a, 108b) şeklindeki ifadeden yazarının Ebû Bekir el-Fûrekî olduğu anlaşılmakta ve yine kitapta yer alan, “Şehid dedem dedi ki” (vr. 13a, 37b); “Müteşâbih haberlerin te’vili konusunda âlimler çeşitli eserler yazmışlardır, dedemin eseri de bunlardan biridir” (vr. 54b) gibi cümleler de eserin İbn Fûrek’e ait olmadığını göstermektedir. Fûrekî’nin “şehid dedem” ifadesiyle Kerrâmîler’in zehirleyip öldürdükleri İbn Fûrek’i kastettiği bellidir; ayrıca onun Müşkilü’l-ḥadîs̱ ve beyânüh adlı bir eser yazdığı da bilinmektedir. Eserde onun 465 (1072) yılında yazıldığının belirtilmesi (vr. 86b), kitabın 408’de (1018) doğduğu bilinen Nizâmülmülk er-Rızâvî’ye ithafen yazıldığının girişte kaydedilmesi ve bundan dolayı en-Niẓâmiyyü’l-Ḳıvâmiyyü’r-Rıżâvî adıyla anılması (vr. 3a-b), eserin 406’da (1015) vefat eden İbn Fûrek’e ait olamayacağının bir başka delilidir. Kitabın bilinen tek nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Ayasofya, nr. 2378).
Lütfi Doğan tarafından Ahmet b. Muhammed b. Fûrekî’ye Kadar Eş‘arî Mektebi ve Nizâmî Kitabı adıyla bir doktora çalışması yapılmıştır (1960, AÜ İlâhiyat Fakültesi).
BİBLİYOGRAFYA
Fûrekî, en-Niẓâmî fî uṣûli’d-dîn, Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 2378, tür.yer.
İbnü’l-Cevzî, el-Muntaẓam (Atâ), XVI, 243.
İbnü’l-Esîr, el-Lübâb, II, 445.
a.mlf., el-Kâmil, IX, 646-647.
Sübkî, Ṭabaḳāt, IV, 79.
İbn Kesîr, el-Bidâye, XII, 127.
Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1960.
Hediyyetü’l-ʿârifîn, II, 60.
Brockelmann, GAL, I, 176; Suppl., I, 227.
Ziriklî, el-Aʿlâm, VI, 313.
Kehhâle, Muʿcemü’l-müʾellifîn, IX, 208.
Sezgin, GAS, I, 611.
Lütfi Doğan, Ehl-i Sünnet Kelâmında Eş‘arî Mektebi, Ankara 1961, s. 5.
Yusuf Şevki Yavuz, İslâm Akaidinin Üç Şahsiyeti, İstanbul 1989, s. 88-91.