https://islamansiklopedisi.org.tr/haddad-abdullah-b-alevi
4 Safer 1044 (30 Temmuz 1634) tarihinde Hadramut’un Terîm kasabasında doğdu. Daha sonra Terîmli bir kişi tarafından, “vülide bi-Terîm imâmün kerîm” sözüyle doğumuna tarih düşülmüştür (Murâdî, III, 91). Nesebi Ca‘fer es-Sâdık, Muhammed el-Bâkır ve Zeynelâbidîn silsilesiyle Hz. Hüseyin’e kadar uzandığı için “seyyid” unvanıyla anılır; diğer bazı yakınları gibi Haddâd lakabı veya Haddâdî nisbesiyle tanınır. IV. (X.) yüzyılda Basra’dan Hadramut yöresine göç eden Abdullah b. Ahmed’in oğlu Alevî’ye nisbetle Âl-i Alevî, Benî Alevî, Bâ Alevî, Aleviyyûn gibi isimlerle anılan ailesi özellikle ilim ve takvâları, telif ve tedris faaliyetleri, camiler ve ilmî kurumlar tesis ederek İslâm kültürünün gelişmesine yaptıkları katkılarla tanınmıştır (bk. BÂ ALEVÎ).
Haddâd, dört yaşında iken çiçek hastalığına yakalanarak gözlerini kaybetmesine rağmen güçlü hâfızası ve parlak zekâsı sayesinde öğrenimini başarıyla sürdürdü. Hıfzını ikmal edip ilk eğitimini tamamladıktan sonra fıkıh tahsiline ağırlık verdi. Aralarında Sehl b. Ahmed Bâ Hasan’ın da bulunduğu hocalardan fıkıh dersleri aldı. Ayrıca irşad alanında da kendini yetiştirdi. Seyyid Muhammed b. Alevî es-Sekkāf’la mektuplaşarak ondan tasavvuf zevki aldı. İbadet ve ahlâkıyla da temayüz eden Haddâd, gerek ilmi gerekse dinî ve tasavvufî kişiliği sayesinde devrinin en seçkin şahsiyetleri arasında yer aldı. Öğrencilerinden Muhammed b. Zeyn’in Ġāyetü’l-ḳaṣd ve’l-murâd adlı eserinde belirttiğine göre fıkıhta “mutlak müctehid” mertebesine ulaşan Haddâd Kur’ân-ı Kerîm’e çok zengin yorumlar getirebiliyordu (Abdullah b. Muhammed el-Kindî, s. 39). İslâm dünyasının çeşitli bölgelerinden pek çok kimse Terîm’e gelerek onun ilminden ve tasavvufî terbiyesinden faydalanma imkânı buldu. Aralarında oğulları Hasan ve Alevî ile Muhammed b. Şeyh el-Cifrî, Ahmed b. Zeyn el-Habeşî, Ömer b. Hâmid, Hasan b. Muhammed, Ali b. Abdullah es-Sekkāf, Ahmed b. Abdülkerîm eş-Şeccâr gibi isimlerin de bulunduğu birçok âlim Haddâd’dan öğrenim görmüştür.
Terîm’de ve çevresindeki yerleşim birimlerinde mescidler ve hayır kurumları inşa ettiren Haddâd’ın otuz altı yaşında iken gerçekleştirdiği hac ziyaretiyle diğer seyahatleri sırasında gittiği her yerde âlimler ve önemli kişiler tarafından ilgiyle karşılandığı, ilim ve irşadından faydalanıldığı, çeşitli gruplar arasında baş gösteren ihtilâfların çözümünde etkin rol oynadığı yolundaki bilgiler, onun genç yaştan itibaren saygın bir âlim haline geldiğini göstermektedir. Kaynaklarda Haddâd’ın pek çok kerametinden söz edilir. Ancak kendisine keramet atfedilmesinden hoşlanmazdı. Nitekim dostlarından birinin 1108 (1696) yılında yazdığı hayatına dair kitaptan kerametleriyle ilgili bölümü çıkartmıştır (Murâdî, III, 93). Kendisine Haddâdiyye adıyla bir tarikat nisbet edilir. ed-Dürrü’l-manẓûm adlı eserinin bir nüshasına eklenen bölümde, Haddâd’ın, bizzat Hz. Peygamber’den el aldığını, bu sayede bir hadisin sıhhatini doğrudan doğruya Resûlullah’tan öğrenme imkânına sahip olduğunu söylediği kaydedilir (ed-Dürrü’l-manẓûm, Mukaddime, s. 27). Yine aynı eserde Haddâd’ın o dönemde vuku bulan istilâ ve baskı hareketlerini kınama mahiyetinde şiirler yazdığı belirtilmektedir (a.g.e., s. 44 vd.). Nitekim kendisi de Yâfiîler’in baskıları yüzünden Hâvî’ye göç etti ve 7 Zilhicce 1132’de (10 Ekim 1720) orada vefat etti; naaşı Terîm’e getirilerek burada defnedildi.
Öğrencilerinden Muhammed b. Zeyn onun hakkında Ġāyetü’l-ḳaṣd ve’l-murâd fî menâḳıbi’l-ḳuṭbi’l-ġavs̱ ʿAbdillâh b. ʿAlevî el-Ḥaddâd (Bombay 1885) adıyla bir eser yazmış, Ahmed b. Abdülkerîm eş-Şeccâr adlı öğrencisi de Tes̱bîtü’l-fuʾâd adlı eserinde hocasının çeşitli konulara dair sözlerini derlemiştir.
Eserleri. 1. ed-Dürrü’l-manẓûm li-ẕevi’l-ʿuḳūl ve’l-fühûm. 150 kasideden oluşan hacimli bir divandır. İçinde İbnü’l-Fârız’ın kasidesinin vezniyle nazmedilmiş uzun bir kasîde-i tâiyye de bulunmaktadır. Eserdeki bazı bölümlerin, müellifin vefatından sonra Terîm ve çevresinde namazların ardından evrâd olarak okunduğu söylenir. Kasidelerin birçoğu için şerhler yazılmış, bir kasidesi de Hüseyin b. Muhammed Bâ Fazl tarafından tahmis edilmiştir. Çeşitli kütüphanelerde yazma nüshaları bulunan eser (Brockelmann, GAL, II, 537; Suppl., II, 566) Bombay’da (1302) ve Kahire’de (1302, 1304, 1927) yayımlanmıştır. ed-Dürrü’l-manẓûm’un, Haddâd’ın torunlarından Ahmed b. Hasan’ın oğlu tarafından, Muhammed b. Zeyn’in Ġāyetü’l-ḳaṣd ve’l-murâd adlı eseriyle daha başka kaynaklardan da faydalanılarak hazırlanan mukaddime mahiyetinde önemli bir ilâvenin de yer aldığı 1326 (1908) tarihli bir yazmasının faksimile neşri yapılmıştır (ed-Dürrü’l-manẓûm, s. 3-126). Muhammed Haseneyn Mahlûf bazı tashihlerle eseri yeniden neşretmiştir (Kahire 1391).
2. el-Fuṣûlü’l-ʿilmiyye ve’l-uṣûlü’l-ḥikemiyye. 1130’da (1718) telif edilen ve kırk fasıl ile bir hâtimeden meydana gelen eserin müellifin ders, vaaz ve irşad notlarından oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Eserde, başta Gazzâlî’nin İḥyâʾü ʿulûmi’d-dîn’i olmak üzere tasavvuf ve ahlâka dair kaynaklardan önemli ölçüde faydalanılmış, hâtime kısmında ise çeşitli âyetlerle hadislere yer verilmiş ve ünlü kişilerin sözleri derlenmiştir. Kitap, 1274 (1858) tarihli bir nüshası esas alınarak Kahire’de basılmıştır (Matbaatü’l-Halebî, ts.).
3. İtḥâfü’s-sâʾil bi-cevâbi’l-mesâʾil. Müellif, eẕ-Ẕâʾiḳa bi-ḳırâʾati’l-ecvibeti’r-râʾiḳa adıyla da andığı (s. 4) bu eserini, ziyaret amacıyla Şibâm şehrinde bulunduğu sırada Abdurrahman b. Abdullah Bâ Abbâd adlı bir dostunun kendisine yönelttiği soruları cevaplamak üzere telif ettiğini belirtir (s. 3-4). Eğitim ve öğretimde soru sormanın âdâbına dair bir mukaddime ile başlayan eserde kelime-i tevhidin yorumu yapılmış, bu münasebetle çeşitli itikadî meseleler üzerinde durulmuş, Allah’ın huzurunda bulunmanın anlamı ve âdâbı, Allah’ı noksan sıfatlarından tenzih etme, pişmanlık ve tövbe, bekā, fenâ, zikir ve evrâd, semâ gibi konular üzerinde durulmuştur. Hâtime kısmında ise Ebû Bekir b. Abdullah el-Ayderûs’un bazı tasavvufî şiirleri izah edilmiştir. 1072 (1661) yılında tamamlanan eser Kahire’de basılmıştır (Matbaatü’l-Halebî, ts).
4. Sebîlü’l-eẕkâr bimâ yemurru bi’l-insân ve yenḳaḍî lehû mine’l-aʿmâr. Sebîlü’l-eẕkâr ve’l-iʿtibâr adıyla da bilinir (Brockelmann, GAL Suppl., II, 566). Son kısmında 1110 yılının Şâban ayında (Şubat 1699) tamamlandığı kaydedilir. Buna rağmen eser, Serkîs tarafından yanlışlıkla 1283 (1866) civarında vefat eden Fazl b. Alevî b. Muhammed el-Hüseynî’ye nisbet edilmiştir (Muʿcem, I, 517). Hayatın başlangıcı, devamı ve sonunun ele alındığı eserde her insanın, Âdem’in sulbünden başlayıp kendi anne babasına kadar ulaşan intikal devresi, dünyada yaşadığı hayat, ölümünden dirilişine kadar geçen berzah dönemi, haşir ve hesap devresi, cennet veya cehennemde bulunacağı devre şeklinde beş safhadan geçeceği belirtilerek her safhayla ilgili açıklamalar yapılmıştır. Eser Kahire’de basılmıştır (Matbaatü’l-Halebî, ts.; 1357).
5. Risâletü’l-müẕâkere maʿa’l-iḫvân ve’l-muḥibbîn min ehli’l-ḫayr ve’d-dîn. Ahlâkî ve tasavvufî konulara dair bir mev‘iza kitabı olup müellifin de belirttiği gibi (s. 41) başta Gazzâlî’nin İḥyâʾü ʿulûmi’d-dîn’i olmak üzere çeşitli kitaplardan yapılmış bir derlemedir. 1099’da (1688) tamamlanan eserin birkaç baskısı yapılmıştır (Kahire 1309, 1355, 1371, Matbaatü’l-Halebî, ts.).
6. Risâletü’l-mürîd. Seyrüsülûkün usul ve âdâbını anlatan, dinin emir ve yasaklarına riayet etmeden sûfî olunamayacağını vurgulayan, özellikle ahlâkî erdemlere ağırlık veren eserde şeyh seçiminde keramete önem verilmemesi istenmekte, en iyi şeyhin sözleri ve yaşayışıyla müridine örnek teşkil eden kişi olduğu belirtilmektedir. 1071’de (1661) tamamlanan eser Kahire’de basılmış olup (Matbaatü’l-Halebî, ts.) bu baskının sonuna Haddâd’ın günlük evrâdının bir listesi de eklenmiştir.
7. ed-Daʿvetü’t-tâmme ve’t-teẕkiretü’l-ʿâmme (el-Vaṣiyyetü’l-Ḥaddâdiyye) (Kahire 1304, 1371). 1114’te (1702) tamamlanan eser bir mev‘iza kitabı olup Alevî b. Ahmed es-Sekkāf tarafından ʿİlâcü’l-emrâżi’r-reddiyye bi-şerḥi’l-Vaṣiyyeti’l-Ḥaddâdiyye adıyla şerhedilmiştir (Kahire 1303; Mekke 1317).
8. Risâletü’l-muʿâvene ve’l-müẓâhere (Kahire 1309).
9. en-Neṣâʾiḥu’d-dîniyye ve’l-veṣâya’l-îmâniyye (Bulak 1293; Kahire 1306, 1323, 1325, 1329, 1357).
10. ed-Dürerü’l-behiyye fi’l-aḫlâḳı’l-merżıyye (Bulak 1313).
11. Tebṣıratü’l-velî bi-ṭarîḳı’s-sâdeti Benî ʿAlevî (bk. Habeşî, Fikrü’l-İslâmî fi’l-Yemen, s. 328).
12. el-Mesâʾilü’ṣ-ṣûfiyye (bk. a.g.e., s. 328).
13. et-Tevessülât li’n-nebî (Brockelmann, GAL, II, 537).
14. Lümʿatü’n-nibrâs fî sîreti’n-nebî (a.g.e., II, 537).
15. Miftâḥu’s-saʿâde ve’l-felâḥ (a.g.e., II, 537).
16. Ḥizbü’l-fetḥ (a.g.e., II, 537).
17. el-Ḳaṣîdetü’l-ġazeliyyetü’l-ʿilmiyye. Ebû Bekir b. Semît tarafından Tuḥfetü’l-lebîb bi-şerḥi Lâmiyyeti’l-Ḥabîb adıyla şerhedilmiştir (Kahire 1332).
18. Râtibü’l-Ḳuṭb el-Ḥaddâd. Eseri Alevî b. Ahmed b. Hasan Bâ Alevî Buġyetü ehli’l-ʿibâdeti ve’l-evrâd ve’l-fevâʾid, Ali b. Ahmed b. Abdullah Bâ Sûdân da Ẕaḫîretü’l-meʿâd adıyla şerhetmişlerdir (a.g.e., II, 566).
BİBLİYOGRAFYA
Abdullah b. Alevî el-Haddâd, ed-Dürrü’l-manẓûm li-ẕevi’l-ʿuḳūl ve’l-fühûm, Kahire 1302.
Şillî, el-Meşreʿu’r-revî fî menâḳıbi’s-sâdeti’l-kirâm Âli Ebî ʿAlevî, [baskı yeri yok] 1402/1982, II, 396-401.
Abdullah b. Muhammed el-Kindî, Riḥletü’l-eşvâḳı’l-ḳaviyye ilâ mevâṭıni’s-sâdeti’l-ʿAleviyye (Abdullah b. Muhammed es-Sekkāf, Taʿlîḳāt içinde), [baskı yeri yok] 1405.
Murâdî, Silkü’d-dürer, III, 91-93.
Serkîs, Muʿcem, I, 189-190, 517, 1032; II, 1352.
Brockelmann, GAL, II, 537; Suppl., II, 388, 566.
Ziriklî, el-Aʿlâm, IV, 240.
Kehhâle, Muʿcemü’l-müʾellifîn, VI, 85.
Habeşî, el-Fikrü’l-İslâmî fi’l-Yemen, s. 328-329.
a.mlf., Fihrisü maḫṭûṭâti baʿżi’l-mektebâti’l-ḥâṣṣa fi’l-Yemen, London 1994, s. 112, 157, 170-171, 182.
Sâlihiyye, el-Muʿcemü’ş-şâmil, II, 167-168.