https://islamansiklopedisi.org.tr/han-i-cihan-ludi
Asıl adı Pîr Han olup 1587’de doğduğu tahmin edilmektedir (Cihângîr, s. 42). Gurlu akınları sırasında Hindistan’a yerleşen Afgan menşeli Lûdî sülâlesine mensuptur. Lûdîler, 1451-1526 yılları arasında Hindistan’da hüküm sürmüş ve Bâbür’ün 1526’da Pânîpet Meydan Savaşı’nı takiben Agra’yı almasına kadar Delhi Sultanlığı’nı idare etmişlerdi. 1555’ten sonra Afgan ve dolayısıyla Lûdî nüfuzu iyice kırıldı ve hanların çoğu Hümâyun’un himayesine girdi. Pîr Han’ın babası Devlet Han Lûdî de Ekber Şah’ın kumandanlarındandı. Pîr Han önce Raca Mansingh’in, daha sonra Şehzade Danyal’ın hizmetinde bulundu. Devlet Han Lûdî’nin ölümü üzerine Cihangir, ona karşı taşıdığı iyi niyetin bir nişanesi olarak oğlunu yanına getirtti ve kendisine “salâbet han” unvanı ile 3000 hizmetli ve 1500 süvarilik bir mansab verdi. Kaynakların belirttiğine göre hükümdarın “ferzend” (oğul) diye hitap ettiği Pîr Han’a sarayda özel bir itibar gösterilmiştir.
1607 yılında hân-ı cihânlığa terfi ettirilen Pîr Han, Cihangir tarafından Melik Anber’i te’dib ve Marata meselesini halletmekle görevlendirilerek Dekken’e gönderildi. Daha önce Nizamşâhîler’den II. Nizamşah, Melik Anber gibi akıllı ve güçlü bir kumandan sayesinde Bâbürlüler’e karşı Maratalar’ı kullanmayı düşünmüş ve onları maddî menfaatler karşılığında kendi tarafına çekmişti. Bunun ardından Bâbürlüler’e karşı yıpratma savaşları yapılmış ve merkezden yollanan kuvvetler de pek varlık gösterememişlerdi. Cihangir’in son olarak gönderdiği Hân-ı Hânân Abdurrahman da durumu kontrol altına alamadı. Bunun üzerine Hân-ı Cihân Lûdî Evrengâbâd’a (Khirki) geldi ve burada karargâh kurdu. Kumandanlar arasındaki fikir ayrılıkları Bâbürlü ordusunda tam bir bütünlük sağlamayı önlüyordu. Melik Anber ve Maratalar’ın arazinin sarp oluşundan faydalanarak giriştikleri vurkaç savaşları çok etkili oluyordu; nitekim 1608’de Ahmednagar’ı ele geçirdiler ve Bâbürlüler’le ağır şartlar ihtiva eden bir antlaşma yaptılar. Hân-ı Cihân Lûdî, bu başarısızlığın sebeplerini yazdığı bir mektupla Cihangir’e açıkladı ve Dekken’de zafere ulaşmak için güçlü bir orduya ihtiyaç olduğunu bildirdi. Ancak daha sonra Gucerât Valisi Abdullah Han, Hân-ı Cihân Lûdî ve diğer kumandanların tedbirsizliği yüzünden Babürlü kuvvetleri Dekkenliler karşısında tekrar bozguna uğrayınca Hân-ı Cihân Lûdî rütbesi indirilerek Thalnir’de (Thânâdar) ikamete mecbur edildi. Fakat bir yıl sonra hükümdarın teveccühünü tekrar kazandı ve Mehâbet Han ile birlikte Dekken’e gönderildi.
1617 yılı başında Şehzade Hürrem Dekken işlerini yoluna koymakla görevlendirildi. Cihangir, şehzadeye ve kumandanlara daha yakın olabilmek için Narbada nehri boylarındaki Handeş bölgesine gitti ve Burhânpûr’da konakladı. Bâbürlü-Âdilşâhî yakınlaşması bu sırada atılan önemli adımlardan biri oldu. Ancak yağmur mevsiminin yaklaşması üzerine Şehzade Hürrem, Mâlvâ bölgesinin merkezi olan Mandu Kalesi’ne çekildi; bu arada Pencap valiliği yüzünden babası ile arası açıldı. Hân-ı Cihân Lûdî iç çekişmelerin dışında, fakat hükümdarın yanında yer aldı ve bir müddet sonra Mültan gibi önemli bir yerin valiliğine tayin edildi. Orada göreve başladığında Safevîler ile münasebetler gerginleşmiş durumdaydı. Şah I. Abbas, Osmanlılar’la barış antlaşması imzalayarak batı sınırlarını emniyet altına aldıktan sonra Bâbürlüler’in Dekken’deki meşguliyetinden faydalanarak az bir kuvvetle savunulan Kandehar’a saldırdı ve şehri ele geçirdi (1031/1622).
Daha sonra Gucerât valiliğine tayin edilen Hân-ı Cihân Lûdî, Dekken işleriyle görevlendirilen Şehzade Pervîz’in 1626’da vefatı üzerine Dekken kuvvetlerinin başına getirildi. 1627’de Cihangir öldü. Dâver Bahş kısa bir süre tahtı ele geçirdi. 1628’de Şehzade Hürrem Şah Cihan unvanıyla hükümdar oldu. Hân-ı Cihân Lûdî yeni hükümdara itaat arzetmesine rağmen Balagat Kalesi’ni Nizamşâhîler’e bıraktığı için Şah Cihan tarafından Agra’ya çağrıldı. Başşehre giden Hân-ı Cihân Lûdî, aleyhinde gelişen tehlikeli durum karşısında kaçarak Nizamşâhîler’e sığındı. Bu olay üzerine Bâbürlü-Nizamşâhî münasebetleri tekrar gerginleşti. Bâbürlü kuvvetleri Nizamşâhîler’i yer yer mağlûp etmeye, hatta Devletâbâd’a kadar sürmeye muvaffak oldular. Tehlikenin yaklaştığını gören Hân-ı Cihân Lûdî, kendi halkının kalabalık olarak bulunduğu Pencap’a geçmeye karar verdi. Yakın maiyetiyle birlikte kuzeybatıya doğru yol alırken Şah Cihan’ın Kâmkâr yönetiminde gönderdiği birlik ona yetişti. Sihinda gölü kenarında yapılan çarpışmada yenildi ve başı kesilerek Şah Cihan’a gönderildi.
BİBLİYOGRAFYA
Cihangir, Tüzük-i Cihângîrî (nşr. Seyyid Ahmed Han), Aligarh 1863, s. 42, 61, 107-108; a.e.: Memoirs (trc. A. Rogers – H. Beveridge), London 1909-10, I, 87 vd.
Abdülhay el-Hasenî, Nüzhetü’l-ḫavâṭır, V, 142.
B. Prasad, History of Jahangir, Allahâbâd 1940, s. 22 vd.
Bayur, Hindistan Tarihi, II, 166, 175-176, 189, 196-199.
H. Beveridge, “Hân Cihân Lûdi”, İA, V/1, s. 207.
S. Moinul Haq, “K̲h̲ān D̲j̲ahān Lodī”, EI2 (İng.), IV, 1017-1019.