https://islamansiklopedisi.org.tr/hasan-b-muhammed-b-kalavun
735 (1334-35) veya 736 yılında doğdu. Önceleri Kumârî adıyla biliniyordu; tahta geçeceği sırada nâibine asıl adının Hasan olduğunu söyledi ve o tarihten itibaren kendi arzusu üzerine bu isimle anıldı. Kardeşi el-Melikü’l-Muzaffer I. Haccî b. Muhammed’in öldürülmesinden sonra Mısır’daki Abbâsî Halifesi Hâkim-Biemrillâh, Kādılkudât İzzeddin İbn Cemâa el-Makdisî, Kādılkudât Alâeddin et-Türkmânî, Kādılkudât Takıyyüddin b. İzzeddin Ömer, Kadı Şehâbeddin İbn Fazlullah el-Ömerî gibi seçkin kişilerin de katıldığı cülûs merasiminde el-Melikü’n-Nâsır lakabıyla sultan ilân edildi (14 Ramazan 748 / 18 Aralık 1347). Fakat henüz çocuk yaşta olduğu için saltanatının ilk yıllarında ülke başta nâib-i saltanat Bayboğa olmak üzere Şeyhûn el-Ömerî, vezir ve üstâdüddâr Mencek el-Yûsufî, Elçiboğa el-Muzafferî, Tâz b. Tutgay en-Nâsırî ve Argun el-İsmâilî gibi emîrler tarafından yönetildi. Bu dönemde dikkati çeken belli başlı olaylar, emîrler arasındaki nüfuz mücadelesiyle 749’da (1348) Asya’dan gelerek Mısır ve Avrupa’da çok etkili olan veba salgınıdır.
Sultan Hasan 751’de (1350) kadılar tarafından reşîd ilân edilince Bayboğa’nın hacda, Şeyhûn’un da bir av partisinde olmasından istifadeyle iktidarı kendi eline alıp emîrleri kontrol altında tutmaya karar verdi ve bu maksatla en nüfuzlularını tutuklattı. Ancak emîrler yoğun bir mücadele başlattılar ve 17 Cemâziyelâhir 752’de (11 Ağustos 1351) onu tahttan indirerek yerine el-Melikü’s-Sâlih lakabıyla kardeşi Selâhaddin’i geçirdiler. Fakat Selâhaddin, üç yıl üç ay sonra Şeyhûn başkanlığındaki bir grup emîr tarafından hal‘edilerek tahta, Abbâsî Halifesi Mu‘tazıd-Billâh ile dört mezhep kadısının da katıldığı bir törenle tekrar Hasan çıkarıldı (2 Şevval 755 / 20 Ekim 1354). Sultan Hasan’ın bu ikinci saltanat döneminde yine Emîr Şeyhûn el-Ömerî nâib-i saltanatlığa ve onun yakın adamı el-Emîrü’l-kebîr Sargatmış en-Nâsırî de re’sü nevbeti’l-ümerâlığa getirildi ve devlet bu ikisinin idaresine bırakıldı; ancak emîrler arasındaki mücadele sürüyordu. Bu sırada bir hıristiyan donanması Safed’i kuşatıp ele geçirdiyse de Dımaşk’tan gönderilen kuvvetler şehri geri almayı başardı (1356). Ertesi yıl Emîr Şeyhûn sultanın bir memlükü tarafından yaralandı ve yaklaşık iki ay sonra da öldü. Bunun üzerine sultan, memlüklerinin desteğiyle onun sağ kolu olan Sargatmış’ı tutuklatarak ülkenin yönetimine hâkim oldu (1357).
Küçük Ermeni Krallığı ile mücadele eden Sultan Hasan 1360’ta Kilikya’daki bazı kaleleri fethetti. Aynı yıl Mekke’de bulunan Memlük birlikleri şerifin adamlarının saldırısına mâruz kaldı ve ağır kayıplar verdi. Hasan bunun intikamını almak ve şeriflerin Mekke’deki idaresini sona erdirmek üzere yoğun bir hazırlığa başladıysa da Emîr Seyfeddin Yelboğa ile aralarının açılması yüzünden buna imkân bulamadı. Sultan Hasan koyduğu ağır vergiler sebebiyle kısa sürede halkın desteğini kaybetti ve maaşlarının azaltıldığını ileri süren Yelboğa gibi nüfuzlu emîrlerle anlaşmazlığa düştü. 762’de (1361) Cîze’de bulunduğu sırada ayaklanan Yelboğa yapılan savaşta galip geldi. Sultan geceleyin Kal‘atülcebel’e sığındı ve buradan Aydemir ed-Devâdârî ile birlikte bedevî kıyafetine girip Suriye’ye kaçarken yolda yakalanarak Yelboğa’ya teslim edildi. Yelboğa her ikisini de öldürttü (9 Cemâziyelevvel 762 / 17 Mart 1361 veya 2 Cemâziyelâhir 762 / 9 Nisan 1361). Yerine yeğeni el-Melikü’l-Mansûr Selâhaddin Muhammed I. Haccî geçti.
Sultan Hasan reâyâyı seven, zeki, cesur, cömert, ileri görüşlü, vakur, tesirli konuşan, hayır ve hasenatı bol bir hükümdardı. Âlim ve fakihlere yakınlık gösterir, onların toplantılarına katılırdı. Birinci saltanatından sonra hapse atıldığında kendini ilme vermiş ve Beyhakī’nin Delâʾilü’n-nübüvve’sini istinsah etmişti (İbn Hacer, II, 40). İmar faaliyetlerine de önem veren Sultan Hasan Mekke ve Medine’ye çeşitli hizmetlerde bulunmuştur. Ayrıca Kahire’de yaptırdığı medrese ve camiden meydana gelen külliyesi Memlük mimarisinin en güzel örneklerinden biridir (bk. SULTAN HASAN KÜLLİYESİ). Sultan Hasan’ın müslümanların takdirini kazanan davranışlarından biri de Kıptîler’i nâzırü’l-ceyş, nâzıru beyti’l-mâl ve nâzırü’l-cevâlî gibi önemli görevlerden uzaklaştırıp buralara İslâm âlimlerini tayin etmesidir. Eğlenceden ve müzik dinlemekten hoşlanan, mal toplamaya düşkün olan sultanın Ahmed, Kāsım, Ali, İskender, Şa‘bân, İsmâil, Yahyâ, Mûsâ, Yûsuf ve Muhammed adlarında on oğlu ve altı kızı olmuştur.
BİBLİYOGRAFYA
Safedî, el-Vâfî, XII, 266-267.
İbn Kesîr, el-Bidâye, XIV, 224-278.
Makrîzî, el-Ḫıṭaṭ, II, 240.
a.mlf., es-Sülûk, II/3, s. 546, 551, 744, 745, 762, 841, 843, 844, 847, 856, 862, 905, 930.
İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, II, 38-40.
İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, X, 178-338.
a.mlf., el-Menhelü’ṣ-ṣâfî, V, 125-132.
İbn İyâs, Bedâʾiʿu’z-zühûr, I, 519.
Ziriklî, el-Aʿlâm, II, 233-234.
G. Wiet, Cairo: City of Art and Commerce (trc. S. Feiler), Norman-Oklahoma 1964, s. 138 vd.
Bosworth, İslâm Devletleri Tarihi, s. 80-81.
Kâzım Yaşar Kopraman, “Memlükler”, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, İstanbul 1987, VI, 493-495.
İsmail Yiğit, Siyasî-Dinî-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi: Memlûkler, İstanbul 1991, VII, 86-89.
Hasan Abdülvehhâb, Târîḫu’l-mesâcidi’l-es̱eriyye, Kahire 1993, I, 135-181.
K. V. Zetterstéen, “Nâsır”, İA, IX, 90-91.
J. Wansbrough, “Ḥasan”, EI2 (İng.), III, 239-240.
J. M. Rogers, “Ḳāhira”, a.e., IV, 431-432.
P. M. Holt, “Nāṣır Ḥasan”, a.e., VII, 992-993.