HAZ‘AL HAN - TDV İslâm Ansiklopedisi

HAZ‘AL HAN

خزعل خان
Müellif: İDRİS BOSTAN
HAZ‘AL HAN
Müellif: İDRİS BOSTAN
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1998
Erişim Tarihi: 21.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/hazal-han
İDRİS BOSTAN, "HAZ‘AL HAN", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/hazal-han (21.11.2024).
Kopyalama metni

İran’da Şattülarap kıyısında Muhammere’de (bugünkü Hürremşehir) doğdu. Benî Kâ‘b kabilesinin Muhaysın koluna mensuptur. Muhaysın kabilesi şeyhi olan babası Câbir Han’ın 1881’de ölümü üzerine yönetim oğlu Miz‘al Han’ın eline geçti. Ancak onun idaresi halk tarafından benimsenmedi. Miz‘al Han’ın 1897’de bir suikast neticesinde öldürülmesi üzerine yerine kardeşi Haz‘al Han, Muhaysın kabilesi şeyhi ve Muhammere yöneticisi olarak göreve başladı. Nisan 1898’de İran Devleti onun şeyhliğini onayladı. Ataları tarafından da kullanılan “muizzü’s-saltana” unvanını alan Haz‘al Han, Muhaysın kabilesinin elinde tuttuğu bölge üzerinde hâkimiyetini genişletme politikasını başarıyla sürdürdü. 1897’de Kâ‘b kabilesi üzerinde otorite kurulmasından sonra 1898 sonbaharında Kârûn ve Cerrâhî nehirleri arasındaki bölgede yaşayan Bâviye kabilesine karşı başarılı bir sefer düzenleyen Haz‘al Han bölgedeki hâkimiyetini daha da güçlendirdi.

1902 yılında İran hükümeti gümrük memurlarının Arap kabilelerinin yoğun bulunduğu bölgeye, yani İran Arabistanı’na girme teklifine şiddetle karşı çıkan Haz‘al Han, taraftarları üzerinde merkezî hükümetin kontrolünün artmasına karşılık kendi gücünün azalacağından korkuyordu. Ayrıca bölgedeki Arap kabileleri üzerine yeni vergilerin getirilmesi ciddi bir huzursuzluğa sebep olabilirdi ve kabilelerin haklarını savunmada başarısız olması halinde bu durum azliyle sonuçlanabilirdi. Haz‘al’ın İran hükümetiyle olan görüşmelerdeki avantajlarından biri, onun Osmanlı idaresinde bulunan Irak topraklarında veraset yolu ile kendisine kalan geniş arazilerden oluşmuş büyük bir bölgeyi elinde tutması, dolayısıyla Osmanlı tarafına geçme tehdidiydi. Basra’daki vekilharcı Mirza Hamza Osmanlı yönetimine bağlı, itibarlı bir kimse idi. Ancak Haz‘al Han’ın gücü ve politik kişiliği sebebiyle vekilharcına da bölgedeki Osmanlı idarecileri güvenmezler, hatta onu zaman zaman ortaya çıkan huzursuzlukların kaynağı olarak görürlerdi. Bunun yanında Haz‘al’ın başarısının önemli sebebi, Tahran’daki İngiliz diplomatik temsilcisinden aldığı destek ve taraftarlarının sayıca çokluğu idi. Onun 20.000 silâhlı kişiyi İran’da merkezî hükümete karşı harekete geçirebilecek bir güce sahip olduğu biliniyordu. Mayıs 1902’de Tahran’daki yetkililer, şeyhin Arap bölgesi gümrüklerinin idarecisi olarak bir maaş almasını kabul ettiler; gümrük memurları da onun emriyle tayin edilecekti. Şeyh Haz‘al, 1903’te Muzafferüddin Şah’tan, İran Arabistanı’nda kendine ait toprakların mülkiyet haklarını onaylayan üç ferman aldı. Böylece Şattülarap bölgesindeki korsanlık hareketlerine hâkim oldu. Ayrıca kendisine önceden “muizzü’s-saltana” ve “nusretü’l-melik” gibi lakaplar verilmişti.

1908 yılında bir İngiliz şirketinin Mescidisüleyman’da petrol bulmasından sonra petrol boru hattının kontrolü altındaki topraklardan geçmesi Haz‘al’ın gücünü arttırdı ve otoritesini daha da sağlamlaştırdı. 1910’da bölgedeki İngiliz menfaatlerine karşı gösterdiği anlayış dolayısıyla kendisine Hindistan Şövalye nişanı (Knight Commander of Indian Empire) verildi. Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesi üzerine İngilizler’e yardımcı olan Şeyh Haz‘al gerçekten bölgede güçlü bir isim haline gelmiş, diğer güçlü ülkelerle münasebetler kurmuştu. Dış dengeleri çok iyi değerlendiren Haz‘al İran’dan ayrılarak bağımsız olmayı düşünmeye başladı. Ancak 1921 yılında Rızâ Şah İran’da idareyi eline alınca ilk olarak merkezî hükümeti güçlendiren düzenlemeleri başlattı. Sınır eyaletlerini merkezî hükümete bağladı. Körfez politikası üzerinde etkili bir kişi olan Haz‘al Han’ın etrafındaki yetki çemberi daralmaya başladı. Kasım 1923’te Rızâ Şah ülkede toplanan vergileri merkezî hükümetin yetkisine alınca Haz‘al’ın maddî kaynaklarına önemli bir darbe inmiş oldu. Rızâ Şah, Ağustos 1924’te Lurlar üzerine düzenlediği sefere katılması için Haz‘al’a haber verdiyse de Şeyh Haz‘al bu sefere katılmaktan kaçındı. Komşusu ve dostu olan Lurlar’a karşı gelişen bu askerî seferi tasvip etmediğini söyledi; hatta Rızâ Şah’ın Kaçar hânedanına son vererek gerçek şahı yurt dışına çıkardığını, dolayısıyla tahtı işgal ettiğini ileri sürdü. Haz‘al Han daha da ileri giderek gerçek şahın sığındığı Avrupa’dan geri getirilmesi yönünde çalışmalara başladı. Bu hususta meclis nezdinde girişimlerde bulundu, ancak meclis Rızâ Şah tarafını tuttu. 1903’te Haz‘al Han’a verilen fermanlar şah tarafından geri alındı; Haz‘al da İran hukukunu ihlâl eden Rızâ Şah’ı ağır bir dille suçladı. Bunun üzerine tercihini İran hükümeti lehine yapan İngiltere Haz‘al Han’a olan desteğini azalttı. 1924 kışında İran ordusu tarafından askerî hazırlıklar yapıldı ve Haz‘al Han 19 Nisan 1925’te Muhammere’de bir gemide iken tutuklandı, Tahran’a götürülerek ölümüne kadar (27 Mayıs 1936) orada hapiste kaldı. Böylece Muhammere de İran’da merkezî idarenin yönetimine girmiş oldu.

Irak Devleti’nin kuruluşu ile bölgede yapılan sınır tesbiti çalışmalarında Muhammere Şeyhliği’nin bulunduğu topraklar İran tarafında kaldı ve İran’ın Hûzistan eyaletinin bir kısmını oluşturdu. 1943 yılında Şeyh Haz‘al’ın İran dışında sürgünde bulunan oğlu Hûzistan’da bir isyana teşebbüs ettiyse de başarılı olamadı. Bu hareket Haz‘al ailesinin sonu oldu.


BİBLİYOGRAFYA

, V, 2477, 2505-2506, 2554-2577.

Mehdî Bâmdâd, Şerḥ-i Ḥâl-i Ricâl-i Îrân, Tahran 1371 hş., I, 476-477.

G. R. G. Hambly, “The Pahlavi Autocracy: Rızā Shāh, 1921-1941”, , VII, 207, 222-223.

Rızâ Şâh-ı Kebîr, Sefernâme-i Ḫûzistân, Tahran 2483 şş., tür.yer.

Abbas el-Azzâvî, ʿAşâʾirü’l-ʿIrâḳ, Kum 1370 hş., IV, 182, 185.

D. Wright, The Persian Amongst the English, London 1986, s. 190-193.

M. Ali Habîbâbâdî, Mekârimü’l-âs̱âr, İsfahan 1397, VI, 2253-2256.

, II, 235-236.

, XII, 517.

, I, 895.

R. M. Burrell, “K̲h̲azʿal K̲h̲ān”, , IV, 1171-1172.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1998 yılında İstanbul’da basılan 17. cildinde, 107-108 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER