https://islamansiklopedisi.org.tr/humareveyh-b-ahmed-b-tolun
250 yılının Muharrem ayında (Şubat-Mart 864) muhtemelen Sâmerrâ’da doğdu; annesi, Abbâsî Halifesi Müstaîn-Billâh’ın Ahmed b. Tolun’a hediye ettiği bir câriye idi. 269’da (882) babası tarafından yerine vekil tayin edildi; hükümdarın hastalandığı son seferi sırasında devlet ileri gelenlerinin ve kumandanların isteği üzerine onun halefi oldu ve ölümü üzerine tahta çıktı (10 Zilkade 270 / 10 Mayıs 884). Ahmed b. Tolun, büyük oğlu Abbas’ı daha önce kendisine baş kaldırdığı için tahttan mahrum bırakmış, fakat Suriye ve Sugūr valiliğinin ona verilmesini vasiyet etmişti. Ancak Humâreveyh, kendisine itaat hususunda mütereddit davranan ağabeyini devleti böleceği endişesiyle öldürttü ve böylece babasından istikrarlı, iyi bir yönetime sahip zengin bir ülke devralmış oldu.
Humâreveyh sahip olduğu toprakları elinde tutabilmek amacıyla askerlerin eğitimi, silâhlandırılması ve savaşa hazır durumda bulundurulması için gerekli tedbirleri aldı. Yılda 900.000 dinar harcadığı orduyu çeşitli birliklere ayırdı, bunun yanında “Muhtâre” adını verdiği bedevîlerden oluşan özel bir muhafız birliği kurdu. Ayrıca bölge halkı arasındaki gayri müslimlerin, özellikle Mısır hıristiyanlarının babasının döneminde olduğu gibi itaatlerini sağlayabilmeyi başardı ve kısa sürede hem Mısır’da hem Suriye’de sadece hıristiyanların değil bütün müslümanların desteğini kazandı. Suriye’yi kaybederse Mısır üzerindeki hâkimiyetinin sarsılacağını bilen Humâreveyh, babasının ölümünü fırsat bilerek kendisine karşı harekete geçeceğini tahmin ettiği Abbâsî hânedanının güçlü adamı, Halife Mu‘temid-Alellah’ın kardeşi Muvaffak-Billâh’a karşı tedbir almak niyetiyle Ahmed el-Vâsıtî ve Sa‘d el-Eyser kumandasındaki iki orduyu Suriye’ye gönderdi. Fakat bir süre sonra Abbâsîler’den yana bir tavır ortaya koyan Ahmed el-Vâsıtî, Muvaffak-Billâh’a mektup yazarak onu Humâreveyh’e karşı kışkırttı. Bunun üzerine Muvaffak, İbn Ebü’s-Sâc ve İshak b. Kündacık (Kündac) adlı kumandanlarını Suriye’ye göndererek Kınnesrîn, Sugūr, Halep, Hama, Humus ve Dımaşk’ı, daha sonra da -ileride Mu‘tazıd-Billâh lakabıyla halife olan- oğlu Ahmed kumandasındaki Irak ordusu ile bütün Suriye’yi ele geçirdi. Bunu öğrenen Humâreveyh Suriye üzerine asker sevketti; olayların yine aleyhinde geliştiğini öğrenince de 70.000 kişilik bir ordu ile bizzat kendisi harekete geçti ve 10 Şevval 271 (31 Mart 885) tarihinde Filistin’in güneyindeki Remle ile Dımaşk arasında yer alan Tavâhîn mevkiinde, askerlerinden bir kısmını Sa‘d el-Eyser’in emrinde pusuya yatırdıktan sonra Ahmed b. Muvaffak kumandasındaki Abbâsî kuvvetleriyle savaşa girdi. Fakat savaşın daha başlangıcında sağ kanat Abbâsî kuvvetlerinin saldırısına dayanamayarak geriye çekildi ve Mısır’a doğru kaçmaya başladı. Bunu gören Ahmed b. Muvaffak zafer elde ettiğinden emin bir şekilde Humâreveyh’in karargâhına yöneldi. Ancak bu sırada pusuda bekleyen ve Humâreveyh’in kaçtığını bilmeyen Sa‘d el-Eyser karşı hücuma kalkınca durum birden değişti; Humâreveyh’in geri döndüğünü zanneden ve yağma için etrafa dağılmış bulunan askerleri toparlamanın mümkün olamayacağını anlayan Ahmed b. Muvaffak da kaçtı. Bu zaferden sonra Dımaşk’a giren Sa‘d el-Eyser Humâreveyh’i tanımadığını ilân etti. Bunun üzerine Humâreveyh Suriye’ye doğru tekrar sefere çıktı ve Sa‘d el-Eyser’i mağlûp ederek öldürttü (Zilkade 272 / Nisan 886).
Abbâsî kuvvetlerini yöneten Ahmed b. Muvaffak, İshak b. Kündacık ve İbn Ebü’s-Sâc’ın başlangıçta elde ettikleri başarıları sürdürememeleri ve birbirlerini rakip görmeleri aralarının açılmasına sebep oldu. İbn Ebü’s-Sâc, Humâreveyh’e başvurup kendisine tâbi olmak istediğini bildirdi ve teklifinin kabul edilmesi üzerine oğlu Dâvûd’u Mısır’a rehin verdi; Humâreveyh de müttefikine büyük hediyeler ve hil‘atler gönderdi. Daha sonra Suriye’nin Bâlis şehrinde bir araya geldiler ve İshak b. Kündacık’a karşı ortak bir plan yaptılar. Bu plana göre harekete geçen İbn Ebü’s-Sâc önce Rakka’da, arkasından Mardin’de İshak b. Kündacık’ı mağlûp ederek bütün bölgeyi ele geçirdi; daha sonra da Humâreveyh’e bağlı kuvvetlerle birleşerek onu Sâmerrâ kapılarına kadar takip etti. Böylece Cezîre ve Musul’a kadar olan toprakların tamamı Tolunoğulları’nın hâkimiyeti altına girmiş oldu.
Humâreveyh’in güç ve itibarını arttıran bu ittifak Abbâsîler’in de ona yaklaşmasını sağladı. 273 yılının Receb ayında (Aralık 886) Muvaffak-Billâh ile Humâreveyh arasında, cüz’î bir vergi ve bağlılık sözü karşılığında Tolunoğulları’nın Mısır’daki hükümranlığının tanınması ve ayrıca Suriye, Filistin, Sugūr, Anadolu ve İrmîniye bölgeleriyle Cezîre’nin de otuz yıl için onların idaresine verilmesi hususunda bir antlaşma yapıldı; halife de bunu onayladı.
İdaresine verilen valilerle iyi anlaşan Humâreveyh onları devamlı şekilde taltif ederek kendisine olan bağlılıklarını canlı tuttu. Meselâ Tarsus ve Sugūr Valisi Yâzmân’a önce 50.000, ardından 350.000 dinar para ve bunun yanında 500 top kumaş, 500 işlenmiş ipekli elbise ile yeterince silâh gönderdiği bilinmektedir. Böylece sağladığı destekle sınır bölgelerinde Bizans’la mücadeleye girişti ve özellikle 280 (893) yılından itibaren Bizans üzerine yaz ve kış seferleri için ordular gönderdi; bu mücadele 283 (896) yılında imzalanan bir barış antlaşmasıyla sona erdi.
Humâreveyh, 19 Receb 279’da (15 Ekim 892) Halife Mu‘temid-Alellah’ın vefatını ve yerine yeğeni Ahmed b. Muvaffak’ın Mu‘tazıd-Billâh lakabıyla halife olduğunu öğrenince ona tebrik mektubu ile birlikte kıymetli hediyeler gönderdi. Yeni halife Mu‘tazıd da Humâreveyh’e on iki hil‘at ve bir kılıçla karşılık verdi. Bu sırada Humâreveyh, aralarındaki ilişkileri güçlendirmek ve yerini sağlamlaştırmak için kızı Katrünnedâ’yı halifenin oğlu ve veliahdı Ali’ye (Müktefî-Billâh) vermeyi önerdi; Mu‘tazıd-Billâh ise kızı kendisi almak şartıyla bu teklifi olumlu karşıladı. Halife, Fırat’tan Berka’ya kadar uzanan toprakları Humâreveyh’e verdi. Buna karşılık o da geçmişte vergisi ödenmemiş her yıl için 200.000 dinar ve sonraki her yıl için de 300.000 dinar ödemeyi kabul etti (25 Rebîülevvel 281 / 4 Haziran 894). Humâreveyh kızının çeyizini hazırlarken kendisinin Abbâsî halifesinden daha zengin ve Mısır’ın Bağdat’tan daha güçlü olduğunu göstermek için çok büyük meblağlar harcadı. Kızının Mısır’dan Bağdat’a gidinceye kadar yolda dinlenmesi amacıyla birçok konaklama yeri ve köşk inşa ettirdi. Aralarında baharat dövmek için 1000 adet altın havanın da bulunduğu çok sayıda altın eşya ve mücevher gönderen Humâreveyh’in bu çeyize 1.000.000 dinar harcadığı söylenir. Gelin 8 Muharrem 282’de (9 Mart 895) Bağdat’a vardı ve muhteşem bir düğün yapıldı.
Kızının çeyizi için yaptığı bu büyük israftan başka Humâreveyh, babası Ahmed b. Tolun’un Fustat’ın yanında tesis ettirdiği Medînetülkatâi‘ adlı şehrin etrafında, içinde her türlü çiçeğin yetiştirildiği çok büyük bir bahçe yaptırdı. Bahçedeki bütün hurma ağaçlarının gövdeleri altın suyuna batırılmış bakır levhalarla kaplanmıştı ve ağaçların arasında su kanalları dolaşıyordu. Süs, nakış ve debdebeye çok düşkün olan Humâreveyh güllerin ve çiçeklerin bile sanatkârane ekilmesine dikkat ederdi. Bahçenin bir kısmı da hayvanat bahçesi şeklindeydi. Bu bahçenin içinde ayrıca duvarları altın kaplama olduğu için “Dârüzzeheb” denilen bir köşk vardı; duvarlarında insan boyunun bir buçuk katı kadar büyüklükte Humâreveyh’in, eşinin ve şarkıcılarının değerli taşlarla bezenmiş resimleri yer alıyordu. Sarayda çok sayıda câriye ve gulâm vardı. Aylık gideri 23.000 dinarı bulan mutfakta pişirilen yemeklerden saray mensupları yedikten sonra kalanı dışarıya satılıyordu.
Zamanla idareyi Mâzerâî ailesinin ve vezir Ali b. Ahmed el-Mâzerâî’nin eline bırakan Humâreveyh, Dımaşk’ta bulunduğu bir sırada hizmetçileri tarafından Deyrimürrân’da geceleyin uyurken öldürüldü (27-28 Zilkade 282 / 17-18 Ocak 896) ve cenazesi Mısır’a götürülüp Mukattam dağının eteklerinde babasının yanına gömüldü. Bu sırada toplanan devlet adamları büyük oğlu Ceyş’e biat ettiler. Mısır Humâreveyh zamanında dışarıdan gelebilecek saldırılardan korunmuştu; ancak onun giriştiği harcamalar ülkeyi âdeta içeriden çökertmiş durumdaydı. Bu sebeple kendisinden sonra gelen çocuklarının boş bir hazine ile daha fazla yaşatamadıkları devlet kısa bir müddet sonra çöktü (292/905).
Humâreveyh ava düşkündü; aynı zamanda hattatlığıyla da tanınıyordu. Âlim ve edipleri himayesine alır, mimari ve kültürel faaliyetleri teşvik ederdi. Babası gibi o da İskenderiye Feneri’ni tamir ettirmişti. Ünlü dil âlimi Muhammed b. Abdullah b. Muhammed b. Müslim ile şair Kāsım b. Yahyâ el-Meryemî onun ihsan ve himayesine mazhar olmuştur.
BİBLİYOGRAFYA
Taberî, Târîḫ (Ebü’l-Fazl), X, 8, 18, 29-30, 34, 36, 39, 42, 51.
İbn Asâkir, Târîḫu Dımaşḳ, XVII, 45-50.
Belevî, Sîretü Aḥmed b. Ṭûlûn (nşr. M. Kürd Ali), Kahire, ts. (el-Mektebetü’s-sekāfiyye), s. 336-340, ayrıca bk. İndeks.
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VII, 399-475; a.e. (trc. Ahmet Ağırakça), İstanbul 1986, VII, 336-396.
İbn Hallikân, Vefeyât, II, 249-251.
Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XIII, 446-448.
Makrîzî, el-Ḫıṭaṭ, I, 320 vd.
İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, III, 65-95.
Artuk, İslâmî Sikkeler Kataloğu, I, 189-192.
Ahmed Abdürrâzık Ahmed, Târîḫu Mıṣr ve âs̱âruha’l-İslâmiyye, Kahire 1981, s. 93-102.
C. Brockelmann, Târîḫu’ş-şuʿûbi’l-İslâmiyye (trc. Nebîh Emîn Fâris – Münîr el-Baalbekî), Beyrut 1988, s. 223-225.
Ahmed Muhtâr el-Abbâdî, Fi’t-Târîḫi’l-ʿAbbâsî ve’l-Fâṭımî, İskenderiye 1987, s. 135-138.
İhsan Abbas, Şeẕerât min kütübin mefḳūde fi’t-târîḫ, Beyrut 1988, s. 217 vd.
J. L. Bacharach, “Tulunids”, Dictionary of the Middle Ages, New York 1989, XII, 224.
Münâ Hasan Ahmed Mahmûd – Hasan Ahmed Mahmûd, Mıṣrü’l-İslâmiyye, Kahire 1990-91, s. 99-100.
Abdurrahman er-Râfiî – Saîd Abdülfettâh Âşûr, Mıṣr fi’l-ʿuṣûri’l-vüsṭâ, Kahire 1992, s. 99-106.
Ebülfez Elçibey, Tolunoğulları Devleti: 868-905 (haz. Fazil Gezenferoğlu – Selçuk Akın), İstanbul 1997, s. 118-134.
M. Sobernheim, “Humâreveyh”, İA, V/1, s. 585-587.
Şinasi Altundağ, “Tolunlular”, a.e., XII/1, s. 433-434.
U. Haarmann, “K̲h̲umārawayh”, EI2 (İng.), V, 49-50.