https://islamansiklopedisi.org.tr/ibnul-alkami
591 Rebîülevvelinde (Şubat 1195) Şiî bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi; 592 veya 593’te doğduğu da rivayet edilir. Dedesi, Fırat nehrine bağlı Alkamî kanalını açtırdığı için Alkamî nisbesiyle tanınmıştır (İbnü’t-Tıktakā, s. 337). Kökeni hakkında farklı görüşler ileri sürülmektedir. Hândmîr, onun Kum şehrinde oturan İranlı bir ailenin çocuğu olduğunu söylerken (Düstûrü’l-vüzerâʾ, s. 99) İbnü’t-Tıktakā, Kûfe yakınlarındaki Nil şehrinde yaşayan Benî Esed Arap kabilesine mensup bir anne-babadan doğduğunu kaydeder (el-Faḫrî, s. 337).
İbnü’l-Alkamî, Hille’de Şiî âlimi Amîdürrüesâ İbn Eyyûb’dan nahiv ve edebiyat okudu ve bu alanda büyük bir başarı gösterdi. Ardından Bağdat’a gitti; orada Ebü’l-Bekā Abdullah b. Hüseyin el-Ukberî’den dinî ilimleri öğrendi. Bu arada Halife Müstansır-Billâh’ın üstâdüddârı olarak görev yapan dayısı Adudüddin Ebû Nasr Mübârek İbnü’d-Dahhâk’in yanında kalarak onun ahlâk ve ilminden, özellikle de devlet idaresindeki tecrübesinden etkilendi. Dîvânü’l-ebniye’de vekâlet ettiği dayısının ölümünden sonra yerine getirilen Şemseddin Ebü’l-Ezher Ahmed b. Nâkıd’ın himayesine girdi ve sarayda teşrifat nâzırı oldu; daha sonra onun 629’da (1232) vezir tayin edilmesi üzerine üstâdüddârlığa, vefatı üzerine de (643/1245) vezirliğe getirildi. Müsta‘sım-Billâh’ın güvenini kazanarak Abbâsî hilâfetinin yıkılışına kadar mevkiini korumayı başaran ve vezirliği süresince dilediğini yapan İbnü’l-Alkamî, Şiîliğini her vesileyle belli ettiği için Sünnîler tarafından pek sevilmemiş ve Râfizîlik’le itham edilmiştir; ayrıca askerlerle ve diğer devlet adamlarıyla da sürekli bir mücadele içinde olmuştur.
655 (1257) yılında Bağdat’ın Şiîler’le meskûn Kerh mahallesi Sünnîler’in hücumuna mâruz kaldı ve birçok kişi öldürülüp ileri gelenlerden bazıları esir alındı. Bunun üzerine İbnü’l-Alkamî Sünnîler’den intikam almak için fırsat kollamaya başladı; ancak olayların içinde halifenin oğlu Ebû Bekir ile devâtdâr-ı sagīr Mücâhidüddin Aybek’in de bulunduğunu biliyor ve bir şey yapamıyordu. Sünnî tarihçiler onun bu eziklikle, Irak’a saldırmaya hazırlanan Hülâgû’ya gizlice haber göndererek Bağdât’ı istilâya teşvik ettiğini söylerler. İbn Kesîr ve İbnü’l-İmâd gibi tarihçilere göre İbnü’l-Alkamî Hülâgû’nun nezdinde itibar kazanmak, onun Bağdat’taki nâibi olmak ve Sünnîler’in Kerh’e saldırmalarının intikamını almak, hatta Sünnî Abbâsî halifeliğinin yerine bir Şiî hilâfeti kurmak istemiş, ancak Hülâgû bu teklifi kabul etmemiştir (el-Bidâye, XIII, 201; Şeẕerât, VII, 470). Fakat İbnü’l-Alkamî, kendisinin de bir şiirinde dile getirdiği gibi yaptıklarına pişman olmuş ve emeline ulaşamamıştır; nitekim Moğol askerlerinin atlarıyla makamına kadar çıkıp ona istedikleri şeyleri yaptırdıkları bilinmektedir (Kütübî, III, 253).
Halife Müsta‘sım-Billâh, Irak üzerine yürümekte olan Moğollar’dan tehdit mektupları alınca İbnü’l-Alkamî kendisine kıymetli hediyeler göndererek Hülâgû’nun gönlünü kazanmasını önerdi. Halife başlangıçta bu öneriyi kabul ettiyse de Mücâhidüddin Aybek, vezirin şahsî çıkar peşinde koştuğu için bu tavsiyede bulunduğunu söyleyip halifenin hediye göndermesine engel oldu (İbn Kesîr, XIII, 200). Hülâgû Bağdat’a yaklaştığı zaman halifeden Vezir İbnü’l-Alkamî, emîr-i alem Süleyman Şah ve devâtdâr-ı sagīr Mücâhidüddin Aybek’i huzuruna göndermesini istedi; fakat Müsta‘sım-Billâh onun bu isteğini geri çevirdi (Cüveynî, III, 167). Muharrem 656’da (Ocak 1258) Moğol ordusu Bağdat önlerine geldiğinde İbnü’l-Alkamî yakın adamlarıyla gidip Hülâgû ile görüştü ve dönüşünde halifeye bizzat hükümdarın huzuruna çıkmasını ve Irak haracının yarısını kendisine vereceğini bildirmesini tavsiye etti, fakat halife onun tavsiyelerini dinlemedi. Ancak Hülâgû da bu safhada yapılan teklifleri kabule yanaşmadı ve 4 Safer’de (10 Şubat) kayıtsız şartsız teslim olan halifeyi işkenceyle hazinelerinin yerini söylettikten sonra öldürttü. İbn Kesîr’e göre halifeyi öldürtmesi için kendisini kışkırtan İbnü’l-Alkamî’yi ise eski görevinde bıraktı (İbn Kesîr, XIII, 201). İbnü’l-Alkamî, Moğollar’ın şehirden ayrılmasından üç ay kadar sonra 1 veya 2 Cemâziyelâhir 656’da (5 veya 6 Haziran 1258) vefat etti (Reşîdüddin, III, 64; İbn Kesîr, XIII, 203); 657 yılı başlarında (Aralık 1258 - Ocak 1259) öldüğü de rivayet edilir (Kütübî, III, 253).
İbnü’l-Alkamî, özellikle aşırı bir Şiî olması sebebiyle bazı Sünnî tarihçilerin, Moğollar’la iş birliği yaptığı ve halifeyi Bağdat’ta az sayıda asker bulundurmaya yönlendirdiği gibi ağır suçlamalarına mâruz kalmıştır. İbn Kesîr onun şehirdeki cami, medrese ve ribâtları kapatıp yerlerine Şiî medreseleri kurmak istediğini, ancak bunu başaramadığını söyler (el-Bidâye, XIII, 203; ayrıca bk. Sübkî, VIII, 262). Şiî tarihçilerine göre ise faziletli, akıllı ve ileri görüşlü, idarecilik yeteneğine sahip, devletin ve halkın malına el uzatmayan adaletli bir vezirdi; şairler onu öven şiirler yazmışlardır (İbnü’t-Tıktakā, s. 337-338). İbnü’t-Tıktakā, Musul Hâkimi Bedreddin Lü’lü’ün İbnü’l-Alkamî’ye 10.000 dinar değerinde hediyeler gönderdiğini, ancak onun bunları kabul etmek istemediğini ve geri çevirmekten utandığı için halifeye gidip kendisinin alması ricasında bulunduğunu ve Bedreddin Lü’lü’e de 12.000 dinar kıymetinde mukabil hediye göndererek bu hareketi bir daha tekrarlamamasını istediğini belirtir (a.g.e., s. 338). Bazı araştırmacılar da İbnü’l-Alkamî’nin mezhep taassubuna ve rakibi devâtdâr-ı sagīrin olumsuz propagandasına kurban gittiğini, aslında onun Hülâgû ile iş birliği yaparak Bağdat’ın istilâ ve yağma edilmesine sebebiyet vermediğini ve bu tür suçlamalara müstahak olacak bir harekette bulunmadığını belirtirler (Özdemir, s. 207-214).
Şiî ve Sünnî kaynaklarının ittifakla felsefe, mantık, şiir ve nesirde üstat olarak tanıttıkları İbnü’l-Alkamî’nin 10.000 ciltlik zengin bir kütüphanesi vardı. Onun âlim, edip ve şairleri koruduğu, çalışmalarını ödüllendirdiği bilinmektedir (İbnü’t-Tıktakā, s. 337). Radıyyüddin Hasan b. Muhammed es-Sâgānî Arap diline dair el-ʿUbâb’ını ve İzzeddin Abdülhamîd b. Ebü’l-Hadîd yirmi ciltlik Kitâbü Şerḥi Nehci’l-belâġa’sını İbnü’l-Alkamî için kaleme almıştır. Şiî âlimi İbn Tâvûs da onun dostları arasında yer alıyordu.
BİBLİYOGRAFYA
Cûzcânî, Ṭabaḳāt-ı Nâṣırî, I, 192-197.
Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ (Öztürk), III, 167, 173-175.
el-Melikü’l-Eşref İsmâil b. Abbas el-Gassânî, el-ʿAscedü’l-mesbûk (nşr. Şâkir Mahmûd Abdülmün‘im), Beyrut-Bağdad 1395/1975, II, 640-641.
İbnü’t-Tıktakā, el-Faḫrî, s. 337-339.
Reşîdüddin, Câmiʿu’t-tevârîḫ (nşr. Abdülkerim Alioğlu Alizâde), Bakü 1957, III, 40-41, 43, 47, 54, 58-59, 62-64.
İbnü’l-Fuvatî, Telḫîṣu Mecmaʿi’l-âdâb (nşr. Mustafa Cevâd), Bağdad 1962, I, 332-333.
Hindûşah es-Sâhibî, Tecâribü’s-selef der Tevârîḫ-i Ḫulefâʾ ve Vüzerâ-yi Îşân (nşr. Abbas İkbâl), Tahran 1357 hş., s. 356.
Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XXIII, 361-362.
Safedî, el-Vâfî, I, 184-187.
Kütübî, Fevâtü’l-Vefeyât, III, 252-255.
Sübkî, Ṭabaḳāt (Tanâhî), VIII, 262-265.
İbn Kesîr, el-Bidâye, XIII, 200-205.
Süyûtî, Târîḫu’l-ḫulefâʾ, s. 464-467.
Hândmîr, Düstûrü’l-vüzerâʾ (nşr. Saîd-i Nefîsî), Tahran 2535 şş., s. 98, 99, 103, 105, 106.
İbnü’l-İmâd, Şeẕerât (Arnaût), VII, 470-473.
Muhammed eş-Şeyh Hüseyin es-Sâidî, Müʾeyyedü’d-dîn b. el-ʿAlḳamî ve esrâru suḳūṭi’d-devleti’l-ʿAbbâsiyye, Necef 1972.
Hitti, İslâm Tarihi, III, 768.
Hasan İbrâhim, İslâm Tarihi, V, 190-195.
H. Ahmet Özdemir, Moğol İstîlâsı ve Abbâsî Devleti’nin Yıkılışı: Cengiz ve Hülâgû Dönemleri, 616-656/1219-1258 (doktora tezi, 1997), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 172-221.
T. H. Weir, “İbnül’Alkamî”, İA, V/2, s. 843.
J. A. Boyle, “Ibn al-Alḳamī”, EI2 (İng.), III, 702.
Seyyid Ali Âl-i Dâvûd, “İbn Alḳamî”, DMBİ, IV, 326-328.