https://islamansiklopedisi.org.tr/ishak-sukuti
Diyarbekir’de fakir bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Jön Türkler’in tanınmış komitacılarından olup yurt içinde ve yurt dışındaki ihtilâlci yayınları ve teşkilâtçı faaliyetleriyle tanınır. İstanbul’a ne zaman ve nasıl gittiği bilinmemektedir. 1884 veya 1885 yılında Kuleli Askerî Tıbbiye İdâdîsi’ne kaydoldu. Hürriyetçi fikirlerin çok yayıldığı bu okulda bir yandan tıp tahsil ederken diğer yandan Nâmık Kemal, Ziyâ Paşa ve Ali Şefkatî gibi hürriyet taraftarı yazarların eserlerini gizlice okuyup bunları bazı arkadaşlarına da verdi. Kendisi gibi taşradan gelmiş olan İbrahim Temo ile beraber okulda hürriyet yanlısı ve istibdat karşıtı fikirlerin yayılmasına ön ayak oldu. 1887’de Gülhane Askerî Tıbbiyesi’ne girdi. 1889’da İbrahim Temo ile birlikte (sonradan İttihat ve Terakkî adını alacak olan) gizli bir cemiyetin temellerini attı. Okul dışında gizli toplantılar düzenleyerek tıbbiye, harbiye, mülkiye ve medrese talebelerinden birçok kişinin cemiyete girmesini sağladı.
1896 yılı başlarında tabip yüzbaşı olarak Haydarpaşa Tatbikat Hastahanesi’nde görev yaparken hükümet karşıtı faaliyetleri sebebiyle askerlikten çıkarıldı ve kalebentlik cezasıyla Rodos’a sürgün edildi. Cemiyetin planladığı bir girişim sonucunda aynı yılın güz mevsiminde adadan firar etti. Bir süre Mısır’da kaldı, ardından Paris’e, oradan da Cenevre’ye geçti. Cemiyetin ilk kurucularından ve teşkilâtlanmasındaki önemli şahsiyetlerinden biri olması dolayısıyla Avrupa’daki Jön Türkler’den büyük itibar gördü. İttihat ve Terakkî’nin Kasım 1896’da yapılan toplantısında örgütün malî işlerinin sorumluluğunu üstlendi. II. Abdülhamid rejimine yönelik faaliyetleri organize etti ve 1897’de bütün Avrupa’da cemiyetin fiilî lideri durumuna yükseldi. Sükûtî, cemiyetin malî durumunu güçlendirmek ve Mısır kolunu yeniden örgütlemek üzere Ağustos 1897’de Kahire’ye gitti. Başhafiye Ahmed Celâleddin Paşa’nın uzlaşma teklifini kabul etti. Cemiyetin Mısır’daki faaliyetlerinin durdurulması, evrakların, eski gazete ve risâlelerin teslim edilmesi karşılığında 1000 İngiliz lirası aldı ve bununla cemiyetin ihtiyaçlarını karşıladı. 1 Aralık 1897’de Abdullah Cevdet’le beraber Cenevre’de Osmanlı adıyla bir gazete çıkardı. Gazete için gerekli parayı sağlamak amacıyla 1898 yılı ortalarında padişahın temsilcileriyle yeni bir pazarlığa girdi. Osmanlı gazetesinde kullandıkları sert dili yumuşatmaları karşılığında bazı Jön Türk liderlerine 12 lira (1500 frank) aylık bağlandı. Sükûtî bu paranın önemli bir kısmını Osmanlı gazetesinin sürdürülmesi için harcadı. Fakat hükümetten maaş kabul etmesi ona duyulan güvenin sarsılmasına, cemiyetin yurt içi şubelerinde hayal kırıklığına ve Paris şubesinin lideri Ahmed Rızâ Bey ve ekibiyle arasının açılmasına yol açtı.
1898 yılı sonunda cemiyetin Paris şubesiyle bozulan ilişkileri onarmaya yönelik olarak Osmanlı gazetesi aracılığıyla yaptığı muhalefeti yeniden sertleştirdi. Bunun üzerine Paris sefiri Münir Paşa, Nisan 1899’da İsviçre resmî makamlarıyla görüşüp Jön Türkler’in sınır dışı edilmesi için uğraştı. Sükûtî bu yılın ortalarında İstanbul’dan gelen Ahmed Celâleddin Paşa ile yeniden uzlaştı. Cenevre’deki Jön Türkler’in yayın hayatından çekilmeleri karşılığında Jön Türk liderlerine Avrupa’da memuriyetler verildi. 26 Eylül 1899 tarihli bir irade ile İshak Sükûtî, Roma Büyükelçiliği doktorluğuna getirildi. Pazarlığın bir gereği olarak Trablusgarp’ta mahpus tutulan yetmiş sekiz Jön Türk’ün affedilmesi sağlandı. Osmanlı gazetesinin idaresini Avrupa’ya yeni firar eden Edhem Ruhi’ye (Balkan) devretti; ancak gazeteden elini çekmedi, devletten aldığı maaşın bir kısmıyla ve imzasız yazılarıyla desteğini sürdürdü. 1900 yılında İstanbul’dan kaçarak Paris’e, oradan da Cenevre’ye giden Damad Mahmud Celâleddin Paşa’yı ziyaret etti ve Osmanlı gazetesinin sahipliğini ona devretti. Fakat gazeteyi asıl çekip çeviren yine kendisiydi. Düzensiz hayat tarzı Sükûtî’nin esasen zayıf olan bünyesini epeyce sarstı, vereme yakalandı. Tedavisi devam ederken bir taraftan da mücadelesini sürdürdü. Nihayet hava değişimi için gittiği San Remo’da 9 Şubat 1902’de öldü. Bu tarihten yedi yıl sonra Sükûtî’yi hiç tanımamış olmakla birlikte onun hayranlarından olan Rızâ Nur bizzat Avrupa’ya giderek kemiklerini İstanbul’a getirdi ve Divanyolu’ndaki Sultan II. Mahmud Türbesi’nin yanına gömülmesini sağladı.
İttihat ve Terakkî’nin kuruluşunda, Avrupa’daki faaliyetlerinde çok önemli bir rol oynamakla birlikte müstakil bir eseri olmayan Sükûtî’nin siyasî ve fikrî faaliyetlerinin önemli bir cephesini gazeteciliği oluşturur. Paris, Londra, Cenevre, Brüksel, Roma ve Kahire’deki Jön Türk gazetelerine yazılar yazdı. Osmanlı’da çıkan yazılarının birçoğu Sultan Abdülhamid yönetimini eleştiren makalelerdir. Gazetede ayrıca Arnavutluk, Girit meselesi, kadınların özgürleştirilmesi, panslavizm ve Rusya konuları işlenmekte, Rusya’ya ve Rusya müslümanlarına ait yazılar yer almaktadır. Osmanlı gazetesini çıkaranlarla temas halinde olan Gaspıralı İsmâil Bey’in Sükûtî ile irtibat kurduğu tahmin edilebilir. Osmanlı sayfalarında Tercüman gazetesi övülmekte, gazetenin Rusya müslümanları arasında eğitimi canlandırmak için sebatla çalışması takdir edilmektedir.
Bazı araştırmalarda yer alan, Avrupa’da yayımlanan Kürdistan gazetesine destek vermesinden dolayı Sükûtî’nin Kürt milliyetçiliğini desteklediği yolundaki iddialar doğru değildir. Sükûtî etnik ayrılıkçılığın karşısındadır ve bunu hüsran doğuracak bir nifak olarak niteler. “Arnavudlar ve Kürdler” adlı makalesinde Kürtler arasında şimdilik istiklâl hevesi bulunmadığını, fakat zamanla bunun da olabileceğini söyler; Kürdistan’da ortaya çıkacak bir ihtilâlin Rusya’nın Anadolu’ya girmesine yol açacağını belirtip Kürt ulemâsı ve ileri gelenlerini uyarır. Bir kısım Kürt aşiretlerinin imtiyaz talep etmek için birleşmelerinden duyduğu endişeyi, “Ayrılıkçılık yolu tutulduğunda idam fermanımızı kendi elimizle imzalamış oluruz” sözleriyle dile getirmiştir. Rızâ Nur da onun Türk kökenli olduğunu söyler. Sükûtî’den kalan mektuplarda ve diğer yazılarında hiçbir zaman Türklük dışında bir etnik kimliğe aidiyetinden bahsetmemiştir. Kendisini tanıyanlarca zeki, feylesof meşrepli ve doğru bir kişi diye nitelenen Sükûtî’nin en dikkat çeken yönü büyük bir teşkilâtçı ve ehil bir komitacı olmasıdır. Doğu edebiyatına vâkıf olup şairlik yönü de vardır. İshak Sükûtî’nin arşiv belgeleri, Tiran’da Arqivi Qendror Shtetëror’da İbrahim Temo adına düzenlenmiş fonlarda bulunmaktadır.
BİBLİYOGRAFYA
[İshak Sükûtî], “Arnavudlar ve Kürdler”, Osmanlı, sy. 51, İstanbul 1900, s. 1-3.
İbrâhim Temo, İttihad ve Terakki Cemiyetinin Teşekkülü ve Hidematı Vataniye ve İnkılâbı Millîye Dair Hatıratım, Mecidiye/Romanya 1939, s. 8, 9, 68-69.
Ahmet Bedevi Kuran, Osmanlı İmparatorluğunda İnkılâp Hareketleri ve Millî Mücadele, İstanbul 1956, tür.yer.
Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, Frankfurt 1982, IV, 224-229.
a.mlf., “San Remo’da İshak Sükûtî”, Şehbâl, sy. 14, İstanbul 1325, s. 270-271; sy. 15 (1325), s. 290-292.
M. Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Örgüt Olarak Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük: 1889-1902, İstanbul 1989, tür.yer.
“Zıyâ-ı Azîm”, Muvâzene, sy. 223, Polovdiv 5 Mart 1902, s. 3.
Manastırlı Bahâeddin Sâî, “Mektup”, a.e., sy. 228 (16 Nisan 1902), s. 3.
Ali Fahri, “Teessür-i Elîm: Doktor İshak Sükuti Bey Vefat Etti”, İntikam, sy. 50, Cenevre 10 Mart 1902, s. 2, 4.
“Zıyâ-ı Azîm”, Kürdistan, sy. 30, Cenevre 14 Mart 1902, s. 4.
“Müessir Bir Zıyâ”, Anadolu, sy. 1, Kahire 24 Nisan 1902, s. 4.
“Pek Büyük Bir Zıyâ”, Osmanlı, sy. 103 (1902), s. 1-3.
“Sene-i Devriyye Münasebetiyle”, a.e., sy. 127 (1903), s. 1.
“Büyük İftira”, Muhibbân, sy. 6, İstanbul 1325, s. 45-46.
Yunus Nadi, “İshak Sükûtî Bey”, Yeni Tasvîr-i Efkâr, sy. 127 (1909), s. 1-2.
[Abdullah Cevdet], “İshak Sükûtî’nin Ölümünün Yıl Dönümü”, İctihâd, sy. 315, İstanbul 1931, s. 5579-5580.
Hüseyinzade Ali, “İttihat ve Terakki Nasıl Kuruldu. Ubeydullah Efendinin Oynadığı Roller”, Tan, sy. 4-7, İstanbul 1938, s. 2.
Mustafa Birol Ülker, “İlk İttihadçı’nın Mezar Parasını Mücadele Arkadaşları Yokettiler”, Hürriyet Tarih, İstanbul 9 Nisan 2003, s. 10-11.
Fethi Tevetoğlu, “İshak Sükûtî”, TA, XX, 236.
“Isḥāḳ Sükūtī”, EI2 (İng.), IV, 113.
“İshak Sükûtî”, TDEA, IV, 410-411.
Yüksel Çelik, “İshak Sükûtî”, Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, İstanbul 1999, I, 658-659.