https://islamansiklopedisi.org.tr/malati-ebul-huseyin
Malatya’da doğdu. Daha sonra Askalân’a yerleştiği için Askalânî, ahşap hediyelik eşya sattığı için de Tarâifî nisbeleriyle anıldı. İlk tahsil yıllarını IV. (X.) yüzyılın ilk çeyreğinde Bizanslılar, Araplar ve diğer müslüman hânedanlar arasında birkaç defa el değiştirdiği bilinen Malatya’da geçirdi. Halkın büyük kısmı buradaki kargaşadan tedirgin olup daha emin yerlere göç ederken Malatî de ailesiyle birlikte Suriye’ye gitti. Bu arada Halep, Tarablus, Harran ve Antakya gibi şehirlerde çeşitli âlimlerden kıraat okudu. Malatî’nin faydalandığı hocalar arasında Adî b. Abdülbâkī, Hayseme b. Süleyman, Ahmed b. Mes‘ûd el-Vezzân yer alır. Kendisinden Ebû Muhammed İsmâil b. Recâ, Ömer b. Ahmed el-Vâsıtî ve Ebû Muhammed Abdullah b. Ömer b. Abbas el-Adevî rivayette bulundular. Malatî, Ebû Bekir b. Mücâhid ve Ebû Bekir b. el-Enbârî’den arz yoluyla kıraat öğrendi. Kıraat konusunda bir kasidesi bulunan Malatî’nin geniş bilgi sahibi olduğu, Şâfiî fıkhı alanında birçok eser telif ettiği nakledilmektedir. Daha sonra Mısır’a geçen ve Askalân’a yerleşen Malatî ilmî faaliyetlerini bu şehirde sürdürdü ve burada vefat etti.
Malatî’nin görüşleri hakkında et-Tenbîh ve’r-red adlı eserinden bilgi edinmek mümkündür. Özellikle yed, vech gibi haberî sıfatları ihtiva eden müteşâbih âyetleri teşbih ve tecsîm anlayışına yaklaştıracak tarzdaki yorumları benimseyerek nakletmesi, Haşvîlik’le tanınmış râvilerden Muhammed b. Ukkâşe ve Ebû Dâvûd es-Sicistânî’nin hadis hocalarından Ebû Âsım Huşayş b. Asram en-Nesâî’ye dayanması, ayrıca müteşâbih âyetlerin tefsirinde Mukātil b. Süleyman’ın yolundan yürümesi kendisinin Haşvîlik’le itham edilmesine yol açmıştır. Abbâsî halifelerinden Me’mûn devrinde başlayıp Mu‘tasım-Billâh ile Vâsiḳ-Billâh dönemlerinde devam eden halku’l-Kur’ân meselesi etrafındaki Mu‘tezile baskısı Mütevekkil-Alellah zamanında kaldırılınca aynı görüşlerin aşırı bir şekilde kötülenmesi devrinde yetişmiş olan Malatî’nin bu düşüncelerini tabii karşılamak gerekir. Aslında Malatî Haşviyye telakkisini kabul eden, tecsîm ve teşbih anlayışını benimseyen bir âlim değildir. Nitekim et-Tenbîh adlı eserinde Râfıza grubundan saydığı fırkaların on ikincisini anlatırken onların Hişâm b. Hakem’in mensuplarından sayıldığını, Hişâm’ın da teşbih ve rafz görüşünü benimseyenlerden olduğunu belirttikten sonra kitabın devamında Müşebbihe’yi reddedeceğini söylemektedir. et-Tenbîh’i neşreden Zâhid Kevserî’nin ifade ettiği gibi onun bilhassa teşbihe delâlet eden hususlarda ileri sürdüğü delillerden hareketle gerek sahih haberleri gerekse düşünce yöntemlerini kavrama hususunda kısmî bir ufuk darlığı içinde olduğu görülmektedir (s. 118). Bu hüküm onun önceki kaynaklardan rastgele alıntı yaptığı izlenimini de güçlendirmektedir. Meselâ et-Tenbîh’in baş tarafında zikredilen fırkalar sonlara doğru yeniden ele alınmaktadır. Bu arada Râfizîler’i sınıflandırırken daha önce bahsettiği Sebeiyye’den söz etmektedir (s. 158). Bununla birlikte Ali Sâmî en-Neşşâr’ın da belirttiği gibi Malatî, İslâm kültür ve düşünce tarihinde yerini alan Haşvîlik’le ilgili belgelerin günümüze ulaşmasında önemli hizmetler ifa etmiştir (Neşʾetü’l-fikri’l-felsefî, I, 292).
Malatî’nin zamanımıza kadar sadece yukarıda sözü edilen kasidenin birkaç beytiyle et-Tenbîh ve’r-red adlı eseri gelmiştir. Müellif mukaddimede eseri için “Kitâbü’t-Tenbîh diye adlandırılan” ifadesini kullanmışsa da literatürde kitabın adı et-Tenbîh ve’r-red ʿalâ ehli’l-ehvâʾ ve’l-bidaʿ şeklinde geçmektedir. Yine mukaddimeden anlaşıldığı üzere eldeki metin asıl kitabın üçüncü cüzüdür. Malatî buna, bazı aşırı grupların inkâr ettiği hilâfet konusunun tartışıldığı, muhkem nasların ve haberlerin açıklandığı dördüncü cüzü eklediğini söylemekteyse de eldeki metnin sonunda böyle bir kısım bulunmamakta, eserin ilk iki cüzünün muhtevası hakkında da bilgi verilmemektedir. Müellif daha sonra, Hz. Peygamber’in İslâmiyet’i yayma uğruna çektiği zahmetlere örnek olarak Hudeybiye’deki Bey‘atürrıdvân’ın bazı safhalarını anlatmış, ardından akaid alanında sünnetten ayrılmamanın önemini vurgulayarak sünnetin bazı niteliklerini şöyle sıralamıştır: Allah’ın kazâ ve kaderine rıza göstermek, O’nun hükmüne teslim olmak, dinî tartışmalara girişmemek, mest üzerine mesh yapmak, sultana karşı isyan etmemek. Malatî eserinde, diğer mezhepler tarihi müelliflerinde olduğu gibi sıhhati sabit olmayan yetmiş iki fırka hadisindeki sayıya sadık kalmak için mezhepleri çeşitli şekillerde tasnif etmiş, bu arada farklı tasnif ve tekrarlardan da kurtulamamıştır.
Müellif Râfıza başlığı altında ele aldığı Şiî grupları on sekiz kola ayırmış, sonuncu olarak zikrettiği Zeydiyye’yi de kendi içinde dörde ayırırken dördüncü grubun Bağdat Mu‘tezilesi’ni oluşturduğunu söylemiş, ardından Basra Mu‘tezilesi’ne temas etmiştir. Mürcie’nin fikirlerine dört sayfalık bir yer ayırdıktan sonra Hâricîler’in on tâli fırkasını görüşleriyle birlikte kısaca sıralamıştır. Kitabın bu kısmında Kur’an’daki müteşâbih âyetlere bir bölüm ayrılmıştır. Önce, hemen hepsi kıyametle ilgili olan ve ilk bakışta çelişkili gibi görünen muhtelif âyetler arasında gerçekte bulunan uyum Mukātil b. Süleyman’dan naklen anlatılmış, ardından bazı âyetlerin, bağlantıları ve ifadede yer alışları açısından farklılık arzeden içeriklerinde bir çelişkinin bulunmadığı yolunda çeşitli yorumlar zikredilmiştir. Müellif bu yorumların sonunda, bazı kimselerin nastan uzaklaşarak art niyetlerinin yönlendirdiği fâsid istidlâllerle ileri sürdükleri eleştirilerin ilmî bir değerinin bulunmadığını belirtmiştir. Onun söz konusu ettiği ve “müteşâbih âyetlerin tefsirinden seçilip özetlenen bir tomar” dediği 150 civarındaki âyet, IV. (X.) yüzyılda Kur’an konusundaki tartışmalar hakkında önemli ipuçları vermektedir. Eserde daha sonra sünnete uyma ve Kaderiyye başta olmak üzere bid‘at ehline temayül göstermeme hususunda öğütler verilir.
Eserin ikinci yarısında fırkaların anlatılmasına devam edilmiş ve kollarıyla birlikte yetmiş ikiye ulaşan mezheplerin esasını Zenâdıka (beş), Cehmiyye (sekiz), Kaderiyye (yedi), Mürcie (on iki), Râfıza (on beş) ve Harûriyye’nin (yirmi beş) oluşturduğu belirtilmiştir. Ardından Zenâdıka’nın bazı gruplarına temas edilmiş ve Cehmiyye’ye ait görüşlerin tenkidine geniş bir yer ayrılmıştır. Daha sonra Mürcie ve Râfıza hakkında yeniden bilgi verilmiş, görüşleri açısından Mu‘tezile’ye benzeyen Kaderiyye ve Harûriyye adı altında tekrar Hâricîler anlatılmıştır.
et-Tenbîh, mezhepler tarihi literatürünün henüz gelişmediği bir dönemde yazıldığı için sonraki eserlerle birçok konuda farklılık arzetmektedir. Fırka isimlerinin tesbiti, Zeydiyye’nin İmâmiyye fırkaları içinde gösterilmesi, Bağdat Mu‘tezilesi’nin Zeydiyye fırkası olarak değerlendirilmesi, Sufriyye’nin Ziyâd b. Asfar yerine Mühelleb b. Ebû Sufre’ye nisbet edilmesi, Mu‘tezile’nin ismini Hasan b. Ali’den ayrılanlardan almış olduğu gibi bilgi yanlışları içermesi veya tartışmalı konularda kesin hüküm verilmesi, önemli meselelerin tesbitinde zayıf rivayetlere dayanılması gibi hususlar dikkat çekmektedir. Bununla birlikte eser, IV. (X.) yüzyılda rivayetlere dayanan bir âlimin fırkalarla ilgili düşüncelerini ortaya koyması bakımından önem taşımaktadır. et-Tenbîh’in ilk neşri S. Dedering (İstanbul 1936), ikincisi Zâhid Kevserî (Kahire 1368, 1388/1968) tarafından gerçekleştirilmiştir.
BİBLİYOGRAFYA
Malatî, et-Tenbîh ve’r-red (nşr. S. Dedering), İstanbul 1936, neşredenin girişi, s. v-y; a.e. (nşr. M. Zâhid el-Kevserî), Kahire 1368/1948, tür.yer.; ayrıca bk. neşredenin girişi, s. c-k.
İbn Asâkir, Târîḫu Dımaşḳ (Amrî), LI, 71 vd.
Yâkūt, Muʿcemü’l-büldân, Tahran 1965, IV, 633-635.
Zehebî, Maʿrifetü’l-ḳurrâʾ, II, 657-658.
Sübkî, Ṭabaḳāt (Tanâhî), III, 77-78.
İbnü’l-Cezerî, Ġāyetü’n-Nihâye, II, 67.
Brockelmann, GAL Suppl., I, 348.
Ali Sâmî en-Neşşâr, Neşʾetü’l-fikri’l-felsefî fi’l-İslâm, Kahire 1977, I, 292; II, 389-390.
R. Sthrotmann, “On the History of Islamic Heresiography”, IC, XII (1938), s. 10-16.
Mevlüt Özler, “Malatî, Hayatı, Eserleri ve İtikadî İslâm Fırkalarına Bakışı”, EKEV Akademi Dergisi, I/2, Erzurum 1998, s. 127-145.