https://islamansiklopedisi.org.tr/malumatci-mehmed-tahir
Hayatının ilk yıllarına dair çok az bilgi vardır. Sadece annesinin Recâizâde Mahmud Ekrem’in oğlu Emced’e sütanneliği yaptığı ve bir kız kardeşi olduğu bilinmektedir. Ma‘lûmât dergisini çıkardığı için Mâlûmatçı olarak şöhret bulmuştur. Baba Tâhir diye tanınması imzasına eklediği Babanzâde unvanından dolayıdır. Muarızları tarafından her ne kadar eğitimsiz ve cahil olduğu sürekli vurgulanmışsa da gazeteci ve matbaa sahibi olarak yaptıkları belli bir seviyede eğitim gördüğü izlenimini vermektedir.
1298 (1881) yılında Direklerarası’nda çaycılık yapmaya, bir süre sonra da Ahmed İhsan’ın (Tokgöz) akrabalarından birinin selâmlık dairesindeki toplantılara devam etmeye başladı. Burada kurduğu ilişkiler sayesinde Vakit gazetesinin Direklerarası muhabiri oldu. Gazeteci olarak yaptıklarının beğenildiği, Vakit gazetesinin yazı kurulu tarafından övülmesinden ve hakkında neşîdeler çıkmasından anlaşılmaktadır.
Vakit’ten sonra Tercümân-ı Hakîkat, Saadet ve Servet (1305/1887-88) gazetelerinde muhabirlik yaptı. Ancak gazeteci ve yazar olarak yaptıklarından rahatsızlık duyulması üzerine Dâhiliye müsteşarı Reşid Bey tarafından Sinop’a sürüldü. Bir süre sonra Sinop tahrîrat müdürü oldu ve İstanbul gazetelerine Sinop’tan yazılar yazmaya başladı. Reşid Bey’in görevinden ayrılması üzerine İstanbul’a döndü.
Meşrutiyet’in ilânının ardından 26 Temmuz 1908’de çıkan aftan yararlandı. Âdi suçtan hapis yatan Mehmed Tâhir Bey, kız kardeşinin parayla kiraladığı insanların omuzlarında hürriyet kahramanı olarak evine döndü. Yeniden gazete ve dergi çıkarmak istediyse de engellendi. “Yaşasın Abdülhamid” başlığıyla yayımladığı İlâve-i Ma‘lûmât’ı topladığı insanların eline vererek Bâbıâli’de gösteri yaptırdı. Ancak kanuna göre işlediği suçtan dolayı gazete çıkaramayacağı için bu ilâve toplatıldı ve hakkında soruşturma başlatılınca matbaasını elden çıkarmak zorunda kaldı. Otuzbir Mart Vak‘ası’na adının karışması üzerine Trablusgarp’a sürüldü. Buradan Napoli’ye kaçtı, ardından Paris’e gitti. Napoli’de Şark Ticâret-i Bahriyye Odası, Paris’te Şark Acentesi adıyla iş yeri açtıysa da ticarette başarılı olamadı. İstanbul’dan tanıdığı ve evinde misafir ettiği bir kişi mücevherlerini çalınca üzüntüden felç oldu. Mehmed Tâhir Bey’in ölümü dolayısıyla Ahmed İhsan’ın kaleme aldığı yazının tarihi 3 Şubat 1327 (16 Şubat 1912) olduğuna göre Paris’te Şubat ayı başlarında vefat etmiş olmalıdır.
Sosyal ilişkileri çok güçlü olan Mehmed Tâhir Bey, Türk basın ve yayın tarihine özellikle olumsuz davranışlarıyla damgasını vurmuş bir kişidir. Hüküm giydikleri dışında kendisine isnat edilen suçlar şu başlıklar altında toplanabilir: Yalan haber hazırlayıp şantaj yaparak rüşvet alma (Terkos Su Kumpanyası’ndan Terkos gölünde domuz ölüsü bulunduğuna dair bir haberi yazmama karşılığında aldığı para); yazarın izni olmadan yazısını gazetesinde yayımlama (Recâizâde’nin Şemsâ’sı); Yıldız Sarayı’na jurnal verme (Dr. M. Paşa ve Baba Tâhir’in jurnaliyle Servet-i Fünûn’un kapanması, derginin yazar ve sorumlularının mahkemeye verilmesi); matbaasında bastığı muhalif yayınları Jön Türkler’in Mısır’da yayımladığını söyleyerek saraya sunması; yabancılara sahte nişan, rütbe satma ve isimlerini gazetesinde yayımlama. 1903 yılında nişan sahtekârlığından hakkında soruşturma açılarak tutuklanmış ve mahkeme sonucunda on beş yıla mahkûm edilmiştir. Kaynaklarda, sahte nişan işinde kendisiyle iş birliği yapanları tanımlamak için “Baba Tâhir Dârülfünunu mezunlarından biri” ifadesine rastlanmaktadır.
Ahmed Râsim’in gazeteciliğe adım atmasını sağlayan, hakkında en olumsuz yazıları yazan Ahmed İhsan’ın kitabını matbaasında basan da Mehmed Tâhir Bey olmuştur. Bazan ödediği yüksek telif ücretiyle diğer gazete sahiplerine göre daha cömert olarak tanınmıştır. Bahar dergisini çıkarmak istediğinde ilk yazı aldığı kişiler arasında Recâizâde Mahmud Ekrem, eski Maarif nâzırı Kemal Paşa, Tarîk başmuharriri Sâid Bey de bulunmaktadır. Saraya olan yakınlığı neticesinde rütbe-i bâlâ, birinci rütbeden Osmânî ve Mecîdî nişanları, sanâyî-i nefîse ve liyakat madalyalarıyla ödüllendirilmiş, matbaasında çalışan her kademeden görevlinin nişan ve madalya ile taltifini sağlamıştır. Bâbıâli caddesinde üç konağı birleştirerek meydana getirdiği gazete idarehanesi değişik çevrelerden kişilerin buluştuğu bir yer haline gelmiştir.
Sahibi ve sorumlu kişi olarak Mehmed Tâhir Bey’in adının geçtiği gazete ve dergiler şunlardır: Bahar (1299/1883, 19 sayı, on beş günlük), Ma‘lûmât (1311-1319/1895-1903, dergi, 423 sayı, haftalık), Servet (1314-1318/1898-1903, 2088 sayı, günlük), İrtikā (1315-1319/1899-1904, 251 sayı, haftalık), Musavver Fen ve Edeb (1315-1319/1899-1903, 222 sayı, haftalık).
Mehmed Tâhir Bey’in kitap yayımcılığı Türk kitap ve matbaacılık tarihi bakımından önemlidir. M. Seyfettin Özege kataloguna göre Matbaa-i Tâhir Bey’de 1311-1319 (1895-1903) yılları arasında doksan beş kitap basılmış görünmektedir. Bunlar arasında Türkçe-Arapça-Fransızca, Farsça-Türkçe-Fransızca sözlüklerle Fransızca kitaplar da bulunmaktadır. Ayrıca Tâhir Bey’in, Matbaa-i Âmire kapatıldığında bir kısım resmî dokümanların ve gerçekte yapılmayan bir nüfus sayımı için birkaç milyon Tezkere-i Osmâniyye’nin basımı imtiyazını elde ettiği bilinmektedir.
BİBLİYOGRAFYA
Mahmud, Hafiyelerin Listesi, İstanbul 1909, s. 48-49, 65-67.
Ahmed Râsim, Matbûat Hâtıralarından: Muharrir, Şair, Edib, İstanbul 1924, s. 89-94.
Münir Süleyman Çapanoğlu, Basın Tarihine Dair Bilgiler ve Hatıralar, İstanbul 1962, s. 8-11, 155.
a.mlf., Basın Tarihimizde Parazitler, İstanbul 1967, s. 11-14.
Halid Ziya Uşaklıgil, Kırk Yıl, İstanbul 1969, s. 423.
Abdülhak Şinasi Hisar, Geçmiş Zaman Fıkraları, İstanbul 1971, s. 197-202.
Özege, Katalog, I-V, tür.yer.
Hasan Duman, Katalog, s. 5, 180-181, 229, 234-235, 354.
Ahmed İhsan Tokgöz, Matbuat Hatıralarım (haz. Alpay Kabacalı), İstanbul 1993, I-II, tür.yer.
a.mlf., “Osmanlı Matbuatı: Mâlumatçı Baba Tâhir”, Servet-i Fünûn, sy. 1080 (1912), s. 337-340.
Bilge Ercilasun, Ahmet İhsan Tokgöz, Ankara 1996, s. 23, 77-80.
“Malûmat”, TDEA, VI, 128-129.