https://islamansiklopedisi.org.tr/minhacul-fukara
Ankaravî Şerh-i Mesnevî’den sonra en tanınmış eseri olan Minhâcü’l-fukarâ’yı Galata Mevlevîhânesi’nde şeyhlik yaptığı dönemde kaleme almıştır. Ankaravî mukaddimede eseri dervişlerin tasavvuf ve tarikat âdâbına dair bilgilerini arttırmak ve yanlış davranışlarını düzeltmelerini sağlamak gayesiyle yazdığını belirtir. Nitekim kitabın adı da (dervişlerin yolu/rehberi) bunu vurgulamaktadır. Eserde ayrıca, o dönemde tasavvuf ve tarikatları bid‘at olarak değerlendiren Kadızâdeliler’in tarikat mensuplarına ve özellikle Mevlevîler’e yönelttikleri eleştirilerin cevaplandırılması amaçlanmıştır.
Müellifin diğer bazı eserlerinde (meselâ bk. Şerh-i Mesnevî, III, 703) Tarîkatnâme adıyla atıfta bulunduğu Minhâcü’l-fukarâ bir mukaddime ile üç bölümden meydana gelir. Her bölüm on başlığa ayrılmıştır. İlk bölümde Mevlevî tarikatının mahiyeti, tarikattaki Melâmî neşve ve diğer meşrepler, hilâfet, meşihat, biat, mürşid, kılık kıyafet, seyahat, semâ ve mukabele konuları ele alınmıştır. Bu bölüm, Mevlevîliğin mahiyeti ve âdâbına dair en eski eser olan Divane Mehmed Çelebi’nin Tarîkatü’l-ârifîn’i ile müridi Şâhidî’ye atfedilen Tırâşnâme’den sonra konuyla ilgili en geniş bilgileri içermektedir. İkinci bölümde tarikata intisap ettikten sonra dikkat edilmesi gereken şer‘î sınırlar, temizlik, namaz, oruç, hac ve zekâtın maddî ve mânevî boyutları, tasavvufî yorumları üzerinde durulmuş, nikâhın sırları, tevekkül ve nefisle mücadele konuları işlenmiştir.
Kitabın en geniş ve en önemli kısmı seyrüsülûk mertebelerinin anlatıldığı üçüncü bölümdür. Buradaki on başlığın (seyrüsülûkün başlangıç dereceleri, seyrüsülûkün başında olanların dereceleri, sülûkün muâmelâtı, güzel ahlâk, sülûkün esasları, sülûkün vadileri, haller, velâyet, hakikat ve sülûkün nihayeti) her biri on dereceye ayrılmış, böylece 100 tasavvuf teriminin açıklaması yapılmıştır. Meselâ yakaza, tövbe, inâbe, muhasebe, tefekkür, i‘tisam, firar, halvet, uzlet ve riyâzet ilk başlığın; mârifet, fenâ, bekā, tahkik, telbîs, vücud, tecrid, tefrid, cem‘ ve tevhid son başlık olan sülûkün nihayetinin dereceleridir. Hâce Abdullah-ı Herevî’nin Menâzilü’s-sâʾirîn adlı eserinin esas alındığı bu bölümde onun çok kısa olarak tanıttığı terimler geniş şekilde açıklanıp yorumlanmıştır. Ankaravî’nin 100 terimden seksen sekizini Menâzilü’s-sâʾirîn’den aynen aldığı, on iki terimin bir kısmını değiştirip bir kısmını birleştirerek kullandığı, aşk gibi birkaç terimi de kendisinin ilâve ettiği görülmektedir. Müellif, Herevî’nin yer vermediği melâmet ve şatah gibi tartışmalı terimlere müstakil başlık ayırmayıp melâmete eserin ilk bölümünde, şataha da üçüncü bölümde sekîne terimini açıklarken temas etmiştir.
Kur’an, hadis ve Mes̱nevî’yi temel kaynakları olarak zikreden müellif Mes̱nevî’nin sülûk ilmini ve tasavvufî anlayışı nazmen anlattığını, Minhâcü’l-fukarâ’nın bu eserin çerçevesini nesren ihtiva ettiğini söyler. Kitapta Menâzilü’s-sâʾirîn’den başka el-Fütûḥâtü’l-Mekkiyye başta olmak üzere ʿAvârifü’l-maʿârif, İḥyâʾü ʿulûmi’d-dîn, Ḳūtü’l-ḳulûb, Gülşen-i Râz, Şerḥu’l-menâzil, Şerḥu’l-Ḥikemi’l-ʿAṭâʾiyye gibi eserlerden istifade edilmiş, ayrıca Cüneyd-i Bağdâdî, Sehl et-Tüsterî, İbn Hafîf, İbnü’l-Fârız, Ferîdüddin Attâr, Sadreddin Konevî, Muhammed Pârsâ, Fahreddin er-Râzî ve Beyzâvî gibi sûfî ve âlimlerin görüşlerine sık sık atıfta bulunulmuştur. Menâzilü’s-sâʾirîn’in yazılışının ardından oluşan tasavvufî birikimin Minhâcü’l-fukarâ’da kullanıldığı ve Herevî’nin eserinin Mes̱nevî ve el-Fütûḥâtü’l-Mekkiyye kültürü bağlamında şerhedildiği söylenebilir.
Birçok yazma nüshası bulunan kitap (Mevlânâ Müzesi Ktp., nr. 87 [1028/1619 tarihli müellif müsveddesi], 2166; Süleymaniye Ktp., İzmirli İsmail Hakkı, nr. 1260), sonuna müellifin Hüccetü’s-semâ risâlesi ilâve edilerek Bulak (1256) ve İstanbul’da (1286) basılmıştır. Eserin Minhâcü’l-fukara (Fakirlerin Yolu) adıyla sadeleştirilmiş metni birçok yanlışlık içermektedir (haz. Sadettin Ekici, İstanbul 1996). Fukaranın Yolu adlı özet halindeki sadeleştirme ise başarılı bir çalışmadır (haz. Afif Tektaş, nşr. Mustafa Çiçekler, İstanbul 2004). Minhâcü’l-fukarâ’nın birinci bölümünün dokuz (semâ) ve onuncu (mukabele) başlıkları Marijan Molé tarafından Fransızca’ya tercüme edilmiştir (“Les danses sacrés”, La danse extatique en Islam, Paris 1963, s. 252-273).
Ankaravî’nin en son telif ettiği Nisâb-ı Mevlevî adlı Farsça eser Minhâcü’l-fukarâ’nın muhtasarı niteliğindedir. Şeyhülislâm Yahyâ Efendi’nin isteği üzerine kaleme alınan kitap üç bölüm, otuz başlık ve 100 dereceye ayrılmış, konu ve terimlerle ilgili olarak Mes̱nevî’den beyitler zikredilmiştir (Süleymaniye Ktp., Serez, nr. 1524). Eser Tâhirülmevlevî tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir (MÜİF Ktp., Tasnif Dışı Yazmalar, nr. 769). Müellifin Derecâtü’s-sâlikîn adlı Arapça kitabı Minhâcü’l-fukarâ’nın üçüncü bölümünün özetini içerir (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 2674).
BİBLİYOGRAFYA
Ankaravî, Minhâcü’l-fukarâ, Bulak 1256.
a.mlf., Şerh-i Mesnevî, İstanbul 1289, III, 703.
a.mlf., Derecâtü’s-sâlikîn, Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 2674.
a.mlf., Nisâb-ı Mevlevî, Süleymaniye Ktp., Serez, nr. 1524.
Erhan Yetik, İsmâil-i Ankaravî: Hayatı, Eserleri ve Tasavvufî Görüşleri, İstanbul 1992, s. 123 vd.
Mustafa Kara, “Tasavvuf Kitâbiyatında Makamların Sayılarla Tasnifi ve Usûl-i Aşere Geleneği”, Fikir ve Sanatta Hareket, VII/11-12, İstanbul 1980, s. 10-14.