https://islamansiklopedisi.org.tr/mugniyye
Lübnan’da Cebeliâmil bölgesinde Sûr kazasının Tayrüdebbâ köyünde doğdu. Âl-i Muğniyye diye anılan bir ulemâ ailesine mensuptur. Muhammed Cevâd kendi aile adını Muğniyye şeklinde kaydetmekle birlikte Mağniyye olarak da okunabileceğini belirtir ve bunun VI. (XII.) yüzyılda ilk atalarının Cebeliâmil’e göç ettikleri Cezayir’deki aynı adlı şehirle mi, yoksa ninelerinin zenginliğinden dolayı Muğniyye diye anılmasıyla mı ilişkili olduğunu bilmediğini söyler (Tecâribü Muḥammed Cevâd, s. 25; ilk okuyuş için ayrıca bk. Aʿyânü’ş-Şîʿa, V, 315). Günümüzde Cezayir’in kuzeybatısında Tilimsân’a bağlı Mağniyye adlı yerleşim merkezinin de bu ismi zengin bir hanımın oraya yerleşmesinden dolayı aldığı kaydedilir.
Muhammed Cevâd dört yaşında iken annesi vefat edince babasıyla birlikte Irak’ın Necef şehrine gitti. Dört yıl sonra tekrar köyüne döndü ve on yaşında iken babasının vefatı üzerine ağabeyi Abdülkerim’in himayesine girdi. İki yıl sonra ağabeyi de öğrenim için Necef’e gidince küçük kardeşi Ahmed’le birlikte yoksulluk içinde bir hayat yaşamaya başladı. Bu duruma fazla dayanamayan Muhammed Cevâd köyün diğer bazı gençleri gibi başşehir Beyrut’a gitmeye karar verdi. Beyrut’ta çeşitli işlerde çalışıp geçimini sağlamaya gayret ettiyse de sıkıntı ve zorluklarla geçen yaklaşık dört yılın ardından tahsile gittiği Necef’te ağabeyinin yanına yerleşti (1925) ve ilk derslerini ondan aldı. Kardeşi Ahmed de bu sırada Necef’e geldi. Muğniyye daha sonra Muhammed Saîd Fazlullah, Âyetullah Ebü’l-Kāsım el-Hûî, Muhammed Hüseyin Kerbelâî, Seyyid Hüseyin el-Hammâmî gibi âlimlerden Arap dili ve edebiyatı, mantık, fıkıh ve usul okudu. Hüseyniyye Kütüphanesi’nde bulunan veya arkadaşlarından emanet aldığı tarih, siyer ve edebiyat kitaplarını okuyarak, çeşitli dergileri takip ederek kendini yetiştirdi. İlk makale ve şiirleri öğrenciliği sırasında ʿİrfân dergisinde yayımlandı. 1936’da memleketine dönerek vefat eden ağabeyinin yerine Ma‘reke köyünde hocalık yapmaya başladı. Huzur bulamadığı bu köyden yakındaki Tayrüharfâ köyüne gitti (1939). Bu arada ilim ve kültür ortamından uzak kaldığı için Beyrut’tan Hilâl, Muḳteṭaf, er-Risâle gibi dergilerin sayılarını, aralarında Doğulu ve Batılı düşünür ve ediplerin bulunduğu çeşitli müelliflerin kitaplarını alıp okudu. Yaklaşık dokuz yıl kaldığı bu köyde huzurlu bir ortamda fıkıh, tarih, felsefe, edebiyat alanlarında incelemelerini sürdürdü, Doğu ve Batı kültürüne dair zengin birikim sahibi oldu. İlk risâlelerini ve kitaplarını bu sırada yazmaya başladı. Bunlardan el-Vażʿu’l-ḥâḍır fî Cebeli ʿÂmil 1947’de basıldı.
1948’de Beyrut’ta Yüksek Ca‘ferî Şer‘iyye Mahkemesi’nde kadı olarak göreve başlayan Muğniyye ertesi yıl mahkemenin müsteşarlığına tayin edildi. 1951’de Lübnan’da Şiîler’in en yüksek dinî-resmî makamı sayılan bu mahkemenin reisliğini üstlendi. Kendi konumuna uygun bir ilim ve kültür çevresi bulduğu Beyrut onun önüne yeni ufuklar açtı; dergi ve gazetelerde yazılar yazdı, muhtelif cemiyet ve kulüplerde yaptığı konuşmalarda görüşlerini dile getirdi, eserlerini peş peşe yayımlama imkânı buldu. Ülkenin bağımsızlığı yönündeki hareketleri ve Filistin davasını desteklemesi, bazı konularda yöneticilere ters düşmesi sebebiyle onların ve sömürge makamlarının tepkisini çekti. 1956’da mahkeme reisliğinden mahkeme danışmanlığına nakledildi ve 1968’de emekliye ayrılıncaya kadar bu görevde kaldı. 1963’te Kahire’ye ve İmam Ali er-Rızâ’nın kabrini ziyaret için Meşhed’e gitti. Bir yıl sonra hac farîzasını yerine getirdi, bu vesileyle çeşitli âlimlerle fikir alışverişinde bulundu. Üzerinde iki yıl kadar çalıştığı Fıḳhü’l-İmâm eṣ-Ṣâdıḳ adlı kitabı 1966’da yayımlanınca büyük ilgi ve takdir topladı. Daha sonra yazmaya başladığı geniş tefsirini 1968’de tamamladı. Emekliliğinin ardından her yıl muharrem başında Kerbelâ’yı ziyaret etmeyi âdet haline getirdi. 1971’de Kahire ve Asvân’a yaptığı geziden sonra Kahire’ye yerleşmeye karar verdiyse de Mısır’ın içinde bulunduğu siyasî şartlar yüzünden tekrar Beyrut’a döndü. Âyetullah Şerîatmedârî’nin davetiyle gittiği ve yaklaşık iki yıl kaldığı Kum şehrinde sosyal ve siyasal ilişkilerden uzak Dârü’t-teblîğ’de ders verdi. 1975’te Lübnan’da çıkan iç savaşı önlemek için büyük gayret gösterdi, ancak bir sonuç elde edemeyince altı ay sonra Necef’e göç etti. Burada bir yıl kaldı ve ardından Şerîatmedârî’nin isteğiyle Kum’a giderek yine Dârü’t-teblîğ’de ders okuttu. 1979’da İran’da Humeynî’nin önderliğinde gerçekleşen devrime destek verdi, el-Ḫumeynî ve’d-devletü’l-İslâmiyye adıyla sağlığında basılan son kitabında ve bazı makalelerinde Humeynî’ye olan desteğini teyit etti. Bununla birlikte onun “velâyet-i fakīh” düşüncesini eleştirmekten geri durmadı. Bu arada kendi eserlerini bastırmak üzere oğlu Abdülhüseyin’le birlikte Dârü’l-Cevâd adlı bir yayınevi açtı. 24 Kasım 1979 tarihinde Hüseyniyye törenine katılmak için davet edildiği Sayda’da konuşma yaparken fenalık geçirince hastahaneye kaldırıldı ve ardından Beyrut’a götürüldü, 8 Aralık’ta burada vefat etti. Kendisi herhangi bir tören yapılmadan evine en yakın mezarlığa gömülmeyi vasiyet ettiği halde oğlu Abdülhüseyin’in isteğiyle diğer bazı büyük Şiî âlimleri gibi cenazesi Necef’e nakledilerek Hz. Ali’nin türbesindeki bir hücrede defnedildi.
Muğniyye dinî, aklî ilimler yanında klasik ve çağdaş felsefî akım ve ideolojilere, Doğu ve Batı kültürüne, Şîa fıkhıyla birlikte Sünnî mezheplerin fıkhına da vâkıftı. Din âlimlerinin çağdaş kültür ve düşünce akımları hakkında bilgi sahibi olmaları, yeni nesilleri kendi dilleri ve mantıkları ile anlamaya çalışmaları gerektiğini söylerdi. Dinî, felsefî, siyasî vb. konularda dönemin âlim, edip ve düşünürleriyle tartışmaya girmiş, çeşitli eleştirilere karşı Şîa’nın görüşlerini savunmuştur. Şiîliği bir mezhep olarak İslâm kaynaklarından hareketle tanımlama, Şîa fıkhını akıl ve felsefeyle irtibatlandırma, İslâm mezheplerini karşılaştırarak bunları birbirine yakınlaştırma çabalarına akılcı bir yöntemle destek olmuş, ilmî araştırmalarda bir araç olarak akla itibar ederken çağdaş akılcılığı eleştirmiştir (Halîl Ahmed Halîl, III, 1806). Şîa’da ictihad kapısının her zaman açık olduğunu, dinin hayatı tanzim ve ıslah ederek en mükemmele ulaşmayı hedeflediğini söyleyen Muğniyye bu gelişmenin en önemli etkenlerinden biri olarak kabul ettiği ictihadı, belirli şartlar taşıyan âlimlerin bir metodoloji içinde genel ilkeleri ve maslahatı gözeterek çözüm bulma çabaları şeklinde nitelendirmiş, hayat şartları dünden bugüne değiştiğinden muâmelât alanında bir taraftan şer‘î nasların hedeflerini anlamak, diğer taraftan yeni problemlere çözüm bulmak için ictihada ihtiyaç duyulduğunu, dinde tecdidin bir taraftan akîdenin tashih ve tasfiyesi, bir taraftan da pratik hayatın ihtiyaçlarına cevap verebilmek için gerekli olduğunu söylemiştir (eş-Şîʿa fi’l-mîzân, s. 369-374; Hâdî Fazlullah, s. 108-113, 116-120).
Farklı din ve mezheplerin asırlarca birlik içinde yaşadığı Lübnan’da dış düşmanların çıkarıp desteklediği, bozuk siyasal ve ekonomik düzenin beslediği hizipçiliğin son bulmasını, vatan birliğinin adalet, eşitlik ve dayanışma esasları üzerine kurulmasını savunan Muğniyye (a.g.e., s. 313-334), İslâm birliği ideali çerçevesinde İslâm devletlerinin bütün müslümanlara karşı sorumluluklarını bilmeleri, onların problemleriyle ilgilenmeleri, bütün Sünnî ve Şiî mezheplerin Kur’an ve Sünnet’in hakemliğinde birlik oluşturmaları; mezhep taassubu, geçmişten gelen düşmanlıklar, yöneticilerin siyasî emelleri, sömürgeci Batı’nın müdahaleleri gibi ayrılığı körükleyen sebepleri ortadan kaldırmaları, bunlardan kurtulmak için inanç, ahlâk, hak, adalet, yardımlaşma, müsamaha prensipleri etrafında birleşmeleri gerektiğini kaydeder (a.g.e., s. 294-305).
Muğniyye, çeşitli eserlerinde imamların ve onların yokluğunda fakihlerin toplum liderliği konusunu da ele almış (Felsefetü’l-velâye, s. 24-41, 55-60; eş-Şîʿa fi’l-mîzân, s. 38-47, 333-340, 428-433; el-İslâm ve’l-ʿaḳl, s. 192-195, 200-208, 221-228), el-Ḫumeynî ve’d-devletü’l-İslâmiyye adlı son kitabında Humeynî’nin el-Ḥükûmetü’l-İslâmiyye’sini açıkça eleştirmiştir. Bu çalışma, devrim sırasında başarısının zirvesinde iken Humeynî’nin siyasî düşüncesinin temel kabullerini tenkit eden, Şiî bir âlimin kaleme aldığı belki de tek eser olup ilk neşrinden sonra bir daha basılmamıştır (Talib M. Aziz, s. 194). Muğniyye, ilim ve takvâsına saygı gösterdiği Humeynî’nin gerçekleştirdiği devrimi XX. yüzyılın en önemli olaylarından biri kabul etmekle birlikte dinî kurumları muhafaza ile mükellef olan ulemânın rehberlik ettiği devletin mâsum imamın yönetimiyle bir tutulamayacağını, din adamlarının toplumu eğitmesine, helâli ve haramı öğretmesine rağmen yönetimde hak talep edemeyeceğini dile getirir (Fouad Ajami, s. 198). Humeynî’nin, İslâm devleti liderliğini Hz. Peygamber’den ve imamlardan sonra fakihlerin miras aldığı görüşünü de sorgulayan Muğniyye hem naklî hem aklî delillere dayanarak bu iddiaya karşı çıkar. Ona göre peygamberler ve imamlar Allah tarafından tayin edildikleri, hatadan berî oldukları ve bu sebeple güçlerini kötüye kullanamayacaklarından mutlak otorite sahibidir. Bu durum fakihler için söz konusu değildir; zira onlar unutkanlık, yanılma, kibir, aldanma, taraf tutma gibi zaafları yüzünden, ayrıca çevre, sosyal mevki ve ekonomik şartlardan etkilenerek hataya düşebilirler. Muğniyye, mâsum imamın yokluğunda egemenliğin tek başına fakihlere değil halka ait olduğunu, fakihler dahil olmak üzere halkın kanun çıkarıp yürürlüğe koyacak ve düzeni sağlayacak temsilciler seçmesi gerektiğini düşünür. Humeynî’nin en önde gelen muhaliflerinden biri olan Âyetullah Şerîatmedârî’nin halkın kendi kendini yönetmesi gerektiğine ve devleti bir sınıfın ya da şahsın tek başına idare etmesinin câiz olmadığına dair görüşünden de destek alan Muğniyye, daha önceki Şiî âlimlerinden Şeyh Murtaza Ensârî’nin imamın yokluğunda fukahaya da imam gibi itaatin vâcip olduğuna dair delil bulunmadığına, Seyyid Muhammed Bahrülulûm’un bu durumda fakihin halka karşı herhangi bir önceliğe sahip olmadığına ve Mirza Nâînî’nin gaybet halinde fakih için iftâ ve kazâ velâyeti sabit olmakla beraber umumi velâyetin sübûtu konusunda şüphe bulunduğuna dair görüşlerine de atıfta bulunur (el-İslâm ve’l-ʿaḳl, s. 225-226; Mallat, s. 21-25; Ali el-Muhrikī, s. 148-150; Talib M. Aziz, s. 194-195). Humeynî ile Muğniyye’nin bu ihtilâfı bir açıdan bakıldığında iki müctehid arasındaki ilmî bir tartışma olarak görülse de Humeynî’nin Şiîliğin hâkim inanç olduğu, dinin devlet için varlık şartı sayılabildiği büyük bir ülkede yaşamasının, Muğniyye’nin ise farklı din ve inançların bir arada bulunduğu, yabancı güçlerin gölgesinde, tam bağımsızlığa kavuşmamış küçük bir ülkedeki azınlığa mensup bulunmasının bu iki farklı bakış açısı üzerindeki etkisine dikkat çekilir (Fouad Ajami, s. 198). Karl-Heinrich Göbel, hazırladığı doktora tezinde tarafların görüşlerini incelemiştir (Moderne schiitische Politik und Staatsidee: nach Taufiq al-Fukāikī, Muḥammad Ğawad Muġnīya, Rūḥullāh Ḫumainī, Opladen 1984). Muğniyye, Kerbelâ olayı vesilesiyle düzenlenen 10 muharrem yas törenlerini Hz. Hüseyin’in, uğrunda hayatını verdiği adalet ve özgürlük ilkelerini anlamak ve bunları gerçekleştirmeye çalışmak için bir vesile kabul etmekle birlikte bu sırada kefenler giyilerek yüze, başa ve sırta vurulmasının halk kesiminin cehaletinden kaynaklandığını, ne dinde ne mezheplerinde buna dayanak bulunamayacağını belirtir ve bu yanlış uygulamaya başta Muhsin el-Emîn olmak üzere az sayıda âlim dışında kimsenin karşı çıkmamasını yadırgar (el-Cevâmiʿ ve’l-fevâriḳ, s. 183-184; Tecâribü Muḥammed Cevâd, s. 296).
Eserleri. Muğniyye’nin kaleme aldığı, bir kısmı tekrarlardan ibaret altmış kadar eserinin çoğu popüler nitelikte olmakla birlikte fıkıh, çağdaş hukuk ve tefsire dair bazı eserleri konuya derinlemesine nüfuz eden, aynı zamanda eleştirel yönleri bulunan incelemelerdir.
1. el-Fıḳh ʿale’l-meẕâhibi’l-ḫamse (Beyrut 1960, 1382, 1402/1982, 8. bs. 1414/1994; nşr. Sâmî el-Gureyrî, Kum 1390 hş./2011; Far. trc. Kâzım Pûrcevâdî, Fıḳh-i Tatbîḳī-yi Meẕâhib-i Pencgâne, Tahran 1366 hş.). Müellifin fıkıhtaki yetkinliğini ortaya koyan, ibadet ve aile hukuku konularını dört Sünnî mezheple Ca‘ferî fıkhına göre ele alan bu önemli eseri bir taraftan toplumun içinde bulunduğu mevcut şartlara ve problemlere cevap verebilecek fıkhî bir tecdid, diğer taraftan Ehl-i sünnet ve Şîa arasında yakınlaşmayı sağlama, ayrılık düşüncelerini sınırlama, özellikle Lübnan gibi bir ülkede dinî gruplar arasındaki farklılıkları aşarak siyasî emellerle toplumun bölünmesini önleme düşüncesinin bir ürünüdür (Ali el-Muhrikī, s. 76-77).
2. eş-Şîʿa ve’l-ḥâkimûn (Beyrut 1381/1961, 1981, 1992, 7. bs.; nşr. Sâmî el-Gureyrî, Kum 1428/2007; Far. trc. Mustafa Zemânî, Şîʿa ve Zimâmdârân-i Ḫûdser, Kum 1343 hş., 1381 hş.; Tahran 1390 hş.). Bu eserde, Şîa ve zaman içinde ortaya çıkan devletler ve diğer güç merkezleriyle Şîa’nın ilişkilerinin başlangıçtan günümüze kadar tarihi ele alınmıştır.
3. Fıḳhü’l-İmâm Caʿfer eṣ-Ṣâdıḳ (I-VI, Beyrut 1385/1965, 1966, 1404/1984, 5. bs.; Far. trc. Murtaza Fehîm Kirmânî, Kum 1381 hş.). Muhammed Bâkır es-Sadr’ın İslâm hukukunun sosyal boyutlarına vukufundan dolayı başyapıt olarak övdüğü eserde (Talib M. Aziz, s. 193) Ca‘ferî fıkhı bir bütün halinde ve geniş kitleler tarafından kolayca anlaşılabilmesi için sade bir dille ele alınmıştır.
4. et-Tefsîrü’l-kâşif (I-VII, Beyrut 1968, 1978, 1990; Far. trc. Mûsâ Dâniş, Tefsîr-i Kâşif, I-VII, Kum 1383-1390 hş.). Bu eserinde eski müfessirlerden farklı bir yöntem uygulayan Muğniyye, Kur’an’ın lafzî mânasından ziyade hakikatini, genel ilkelerini kavramayı ve Kur’an’ı hayatla ilişkilendirmeyi hedef almış, ikna düşüncesinin baskın geldiği açık bir üslûp kullanmış, yorumlarında âyetler arasında mevcut olduğunu söylediği derin anlam birlik ve bütünlüğünü göz önünde bulundurmuştur. Onun daha muhtasar tefsiri de et-Tefsîrü’l-mübîn adını taşır (Beyrut 1978, 1404/1984, 4. bs. 1995; Kum 1386 hş./2007).
5. Fî Ẓılâli Nehci’l-belâġa (I-IV, Beyrut 1972-1973, 3. bs. 1979; Far. trc. Muhammed Cevâd Ma‘mûrî v.dğr., Der Sâyesâr-i Nehci’l-belâġa, I-VI, Kum 1387 hş.). Hz. Ali’ye nisbet edilen söz, hutbe ve mektupların derlendiği Nehcü’l-belâġa’nın şerhi olup İbn Ebü’l-Hadîd’in tarih ve edebiyat, Ebü’l-Kāsım el-Hûî’nin kelâm ve tasavvuf ağırlıklı şerhlerine karşılık Muğniyye insanı ve insanın inancını merkeze almıştır (Hâdî Fazlullah, s. 390-395).
6. Felsefât İslâmiyye (Beyrut 1398/1978; I-II, Kum 1385 hş./2006, 1386 hş./2007). Ayrı olarak da neşredilen şu eserlerden oluşur: Felsefetü’t-tevḥîd ve’l-velâye (4. bs. Beyrut 1971); Meʿâlimü’l-felsefeti’l-İslâmiyye (Beyrut 1380/1960; Far. trc. Muhammed Rızâ Atâyî, Ḫuṭûṭ ber Cesteʾî ez Felsefe u Kelâm-i İslâmî, Meşhed 1364 hş.); Naẓarât fi’t-taṣavvuf ve’l-kerâmât (Beyrut., ts. [el-Mektebetü’l-Ehliyye]; Far. trc. Muhsin Bihbehânî, Nigâhî be Taṣavvuf u Kerâmethâ-yi Ṣûfiyân, Tahran, ts.); Felsefetü’l-mebdeʾ ve’l-meʿâd (Beyrut 1962, 1982; Far. trc. Latîf Râşidî, Felsefe-i Mebde u Meʿâd, Kum 1371 hş.); ʿAlî ve’l-felsefe (Beyrut 1963; Bağdat 1971); el-İslâm bi-naẓra ʿaṣriyye (Beyrut 1973, 1978; Far. trc. Ali Rızâ İsmailâbâdî, Rûygerdî-i Dûbâre be-İslâm, Meşhed 1381 hş.).
7. eş-Şîʿa fi’l-mîzân (Beyrut 1399/1979; Kum 1386 hş./2007). eş-Şîʿa ve’t-teşeyyuʿ, Maʿa’ş-Şîʿati’l-İmâmiyye ve el-İs̱nâʿaşeriyye ve Ehlü’l-beyt adlı eserlerden meydana gelen bu kitapta Şîa inancı Ehl-i sünnet tarafından da sahih kabul edilen delillerle temellendirilip savunulmuştur.
8. ʿAḳliyyât İslâmiyye (I-II, Beyrut 1404/1984; nşr. Sâmî el-Gureyrî, Kum 1385 hş./2006). Bu da şu eserlerden meydana gelir: Allāh ve’l-ʿaḳl (Beyrut 1959, 1983; Far. trc. Ali Ekber Sabâ, Ḫudâ u Ḫıred, Tebriz 1343 hş.); Şübehâtü’l-mülhidîn ve’l-icâbetü ʿanhâ (Beyrut 1986); en-Nübüvve ve’l-ʿaḳl (Beyrut 1959, 1983; Far. trc. Peyâmberân ez Dîdegâh-ı ʿAḳl, Tahran 1367 hş.); el-Âḫire ve’l-ʿaḳl (Beyrut 1959, 4. bs. 1410/1990, bu son baskıda bir kısmı ʿAḳliyyât İslâmiyye’nin içinde yer alan bazı risâleler de mevcuttur; Far. trc. Kâmil Hayrhâh, Meʿâd ez Naẓar-ı ʿAḳl, Kum 1344 hş.); İmâmetü ʿAlî beyne’l-ʿaḳl ve’l-Ḳurʾân (Beyrut 1970, 1983, 10. bs.; nşr. Sâmî el-Gureyrî, Kum 1388 hş./2009); ʿAlî ve’l-Ḳurʾân (Beyrut, ts.; Far. trc. Yûsuf Sıddîk Keylânî, Ḫûrşîd-i Îmân, Reşt 1380 hş., Kum 1386 hş.; trc. Muhsin Bihbehânî, ʿAlî ve Ḳurʾân, Tahran 1343 hş.); el-Mehdî el-Muntaẓar ve’l-ʿaḳl (Beyrut 1959, 1983; Far. trc. İbrâhim Vahîd Dâmegānî – Azîzullah Hüsnî Erdekânî, Zemândâr-ı Âyende, Tahran 1344 hş.); el-Ḥüseyn ve’l-Ḳurʾân (Beyrut 1974; Far. trc. Muhammed Resûl Deryâyî, Şehâdet, Ḥüseyn, Ḳurʾân, Tahran 1381 hş.); el-İs̱nâʿaşeriyye ve Ehlü’l-beyt (Beyrut 1984, 1989; nşr. Sâmî el-Gureyrî, Kum 1387 hş./2009); Mefâhîm insâniyye fî kelimâti’l-İmâm Caʿfer eṣ-Ṣâdıḳ (Beyrut 1977; Far. trc. Mustafa Zamânî, Merdân-ı Pâk ez Naẓar-ı İmâm Ṣâdıḳ, Kum 1368 hş.); Beyne’llāhi ve’l-insân (Beyrut 1964, 1982).
9. el-Mecâlisü’l-Ḥüseyniyye (Beyrut 1956, 1984, 4. bs.). Kerbelâ Vak‘ası’yla ilgili törenler, ağıt, ağlama ve dövünme gibi davranışlarla bunlara yöneltilen eleştirilere dairdir.
10. Maʿa’ş-Şîʿati’l-İmâmiyye (Beyrut 1956; nşr. Sâmî el-Gureyrî, Kum 1388 hş./2009, el-İs̱nâʿaşeriyye ve Ehlü’l-beyt ile birlikte).
11. el-İslâm maʿa’l-ḥayât. Çeşitli dergi ve gazetelerde çıkan yazılarını içeren eserin sonunda müellifin uzun ilim yolculuğunu da kapsayan otobiyografisi yer alır (Beyrut 1959, 1961, 1979). Bu son bölüm daha sonra müellif tarafından geliştirilmiş, ardından oğlu Abdülhüseyin Muğniyye’nin ilâveleri ve diğer bazı âlimlerin Muğniyye hakkındaki görüşleriyle birlikte Tecâribü Muḥammed Cevâd Muġniyye adıyla yayımlanmıştır (Beyrut 1400/1980; nşr. Riyâz ed-Debbâğ, Kum 1425).
12. el-Fuṣûlü’ş-şerʿiyye ʿalâ meẕhebi’l-İmâmiyye (Beyrut 1961). Müellif bu eserinde hâkimlere yardımcı olmak için Ca‘ferî aile hukukunu sade bir dille ve yaklaşık 300 maddede özetlemiştir.
13. Maʿa baṭâleti Kerbelâ: es-Seyyide Zeyneb (Bağdat 1962; Far. trc. Ali Rızâ Ricâlî, Yâdgâr-ı Ḫaymehâ-yi Sûḫte, Kum 1379 hş.). el-Mecâlisü’l-Ḥüseyniyye ile birlikte el-Ḥüseyn ve baṭâletü Kerbelâ adıyla da yayımlanmıştır (nşr. Sâmî el-Gureyrî, Kum 1384 hş./2005, 1385 hş./2006).
14. el-Vücûdiyye ve’l-ġaseyân (Beyrut 1397/1977). Eserde Varoluşçuluk ve bu düşüncenin temsilcileriyle Jean Paul Sartre’ın hayatı ve başta l’Etre et le néant olmak üzere eserlerinden hareketle fikirleri incelenip tartışılmıştır.
15. Nefeḥât Muḥammediyye (Beyrut 1400/1980, 1986; Far. trc. Ahmed Nâzım, Nesîmî ez Bustân-i Ḥażret-i Muḥammed, Kum 1387 hş.). İslâm’ın temel ilkeleriyle ilgili kısa ve özlü bazı hadisleri ve açıklamalarını içerir.
16. İsrâʾiliyyâtü’l-Ḳurʾân (2. bs. Beyrut 1404/1984). Kur’ân-ı Kerîm’de İsrâiloğulları’na dair âyetleri yahudi inancı, tarihte yahudiler, İsrail Devleti ve siyonizmle ilgili konuları içermektedir.
17. el-İslâm ve’l-ʿaḳl (Beyrut 1991). Allāh ve’l-ʿaḳl, en-Nübüvve ve’l-ʿaḳl, el-Âḫire ve’l-ʿaḳl, el-Mehdî el-Muntaẓar ve’l-ʿaḳl adlı eserlerin bir araya getirilmesinden ibarettir.
18. Makālât (I-III, Beyrut 1993, 2. bs.). Müellifin çeşitli dergilerde çıkan dinî, siyasî, içtimaî, felsefî ve fıkhî yazılarının toplandığı Min Hünâ ve hünâke (Beyrut 1968), Ṣafaḥât li-vaḳti’l-ferâġ (Beyrut 1379/1979, 1984), Min ẕâ ve ẕâke (Beyrut 1399/1979) adlı eserleri sonra bu adla bir araya getirilmiştir.
19. el-Cevâmiʿ ve’l-fevâriḳ beyne’s-Sünne ve’ş-Şîʿa (nşr. Abdülhüseyin Muğniyye, Beyrut 1414/1994). İtikad, siyaset, Ehl-i beyt, mehdî, takıyye ve fürû-i fıkıh konularında Ehl-i sünnet ile Şîa arasındaki ittifak ve ihtilâflara dair olup Muğniyye’nin eserlerinden oğlu tarafından yapılan seçmelerle meydana getirilmiştir.
20. eş-Şîʿa ve’t-teşeyyuʿ (nşr. Sâmî el-Gureyrî, Kum 1388 hş./2009; Far. trc. Şemseddin Mar‘aşî, Şîʿa ve Teşeyyuʿ, Kum 1355 hş.).
Muğniyye’nin diğer eserleri de şunlardır: el-Vażʿu’l-ḥâḍır fî Cebeli ʿÂmil (Sayda 1366/1947; Beyrut 1984); Ehlü’l-beyt menziletühüm ve mebâdiʾühüm ʿinde’l-müslimîn (Beyrut 1956, 1404/1984; Far. trc. Ca‘fer Gadbân, Ḫânedân-ı Nübüvvet, Tahran 1385 hş.); Maʿa ʿulemâʾi’n-Necefi’l-eşref (Beyrut 1962, 1984); el-Ḥac ʿale’l-meẕâhibi’l-ḫamse (Beyrut 1964); Hâẕihî hiye’l-Vehhâbiyye (Beyrut 1964, 1982; nşr. Sâmî el-Gureyrî, Kum 1385 hş./2006; Far. trc. Seyyid İbrâhim Seyyid Alevî, În est Âyîn-i Vehhâbiyet, Tahran 1351 hş.); Uṣûlü’l-is̱bât fi’l-fıḳhi’l-Caʿferî (Beyrut 1964); el-Aḥvâlü’ş-şaḫṣiyye (Beyrut 1964; Far. trc. Mustafa Cebbârî – Hamîd Mescidsarâyî, Tahran 1379 hş.); Felsefetü’l-velâye (4. bs. Beyrut 1404/1984); Felsefetü’t-tevḥîd (4. bs. Beyrut 1404/1984); ʿİlmü uṣûli’l-fıḳh fî s̱evbihi’l-cedîd (Beyrut 1975, 1980; Kum 1388 hş.); Felsefetü’l-aḫlâḳ fi’l-İslâm (Beyrut 1977, 1979, 1983; nşr. Sâmî el-Gureyrî, Kum 1386 hş./2007); Ḳıyem insâniyye fî fıḳhi’l-İmâm Caʿfer eṣ-Ṣâdıḳ (Beyrut 1977); Fî Ẓılâli’ṣ-Ṣaḥîfeti’s-Seccâdiyye (Beyrut 1979); el-Ḫumeynî ve’d-devletü’l-İslâmiyye (Beyrut 1979); Meẕâhib felsefiyye ve ḳāmûsü muṣṭalaḥât (Beyrut, ts., 4. bs. Beyrut 1404/1984; nşr. Sâmî el-Gureyrî, Kum 1386 hş./2007); Feżâʾilü’l-İmâm ʿAlî (Beyrut 1984, 1991); Daʿvetü’t-taḳrîb beyne’l-meẕâhibi’l-İslâmiyye (Beyrut 1406/1986).
Muğniyye hakkındaki monografilerden bazıları şunlardır: Hâdî Fazlullah, Muḥammed Cevâd Muġniyye: Fikr ve iṣlâḥ (Beyrut 1993); Ali el-Muhrikī, Muḥammed Cevâd Muġniyye: Sîretühû ve ʿaṭâʾühû (Menâme 1417/1997); a.mlf., Muḥammed Cevâd Muġniyye: Meʿâriḳuhû ve müsâcelâtühü’l-ʿilmiyye (Beyrut 2011); Cevâd Ali Kessâr, Muḥammed Cevâd Muġniyye: Ḥayâtühû ve menhecühû fi’t-tefsîr (Kum 1378 hş./2000); İsâm Aytâvî, Muḥammed Cevâd Muġniyye ve meşrûʿuhü’l-iṣlâḥî: Dirâse sûsyûlûciyye (Beyrut 1429/2008); Mehdî Ahmedî, Muḥammed Cevâd Muġniyye: Faḳīhî Nevgerâ (Tahran 1383 hş., 1389 hş.; Ar. trc. Abdülhüseyin Necefî Bihbehânî, Târîḫu’ş-Şeyḫ Muḥammed Cevâd Muġniyye, Tahran 1428/2007; T trc. Sedat Baran, Yenilikçi Fakih Şeyh Muhammed Muğniye, Tahran 1388 hş./2009); Hasan b. Mûsâ es-Saffâr, Şecâʿatü’t-taʿbîr ʿani’r-reʾy: eş-Şeyḫ Muḥammed Cevâd Muġniyye ünmûẕecen (Beyrut 2009).
BİBLİYOGRAFYA
Muğniyye, Felsefetü’l-velâye, Beyrut 1404/1984, s. 24-41, 55-60.
a.mlf., eş-Şîʿa fi’l-mîzân, Beyrut 1409/1989, s. 38-47, 333-340, 369-374, 428-433.
a.mlf., el-İslâm ve’l-ʿaḳl, Beyrut 1991, s. 192-195, 200-208, 221-228.
a.mlf., el-Cevâmiʿ ve’l-fevâriḳ beyne’s-sünne ve’ş-Şîʿa (nşr. Abdülhüseyin Muğniyye), Beyrut 1414/1994, s. 183-184.
a.mlf., Tecâribü Muḥammed Cevâd Muġniyye (haz. Abdülhüseyin Muğniyye, nşr. Riyâz ed-Debbâğ), Kum 1425/2000.
a.mlf., eş-Şîʿa ve’l-ḥâkimûn, Kum 1428/2007, s. 19, 40-42.
M. Kâzım Mekkî, el-Ḥareketü’l-fikriyye ve’l-edebiyye fî Cebeli ʿÂmil, Beyrut 1402/1982, s. 225, 226, 227-228.
Yûsuf Es‘ad Dâgır, Meṣâdirü’d-dirâseti’l-edebiyye, Beyrut 1983, IV, 657-659.
Aʿyânü’ş-Şîʿa, V, 310, 315, 318; VIII, 39; IX, 205-206; X, 68-70.
Âgā Büzürg-i Tahrânî, Ṭabaḳātü aʿlâmi’ş-Şîʿa: Nuḳabâʾü’l-beşer fi’l-ḳarni’r-râbiʿ ʿaşer, Meşhed 1404, III, 1180-1181.
Fouad Ajami, The Vanished Imam: Musa al Sadr and the Shia of Lebanon, Ithaca 1986, s. 75, 197-198.
Chibli Mallat, Shi’i Thought from the South of Lebanon, Oxford 1988, s. 6, 8, 16-25, 30-31, 33-35, 41.
Karl-Heinrich Göbel, “İmamate” (trc. Hamid Dabashi), Expectation of the Millennium: Shi’ism in the History (ed. Seyyed Hossein Nasr v.dğr.), New York 1989, s. 3-7.
M. Hâdî el-Emînî, Muʿcemü ricâli’l-fikr ve’l-edeb fi’n-Necef ḫilâle elf ʿâm, [baskı yeri yok] 1413/1992, I, 63-67.
Hâdî Fazlullah, Muḥammed Cevâd Muġniyye: Fikr ve ıṣlâḥ, Beyrut 1413/1993.
Vaddâh Şerâre, Devletü Ḥizbillâh: Libnân müctemaʿan İslâmiyyen, Beyrut 1996, s. 23-24, 26, 45-46, ayrıca bk. İndeks.
Akīkī-yi Bahşâyişî, Ṭabaḳāt-ı Müfessirân-ı Şîʿa, Kum 1376 hş., V, 72-73.
Ali el-Muhrikī, Muḥammed Cevâd Muġniyye: Sîretühû ve ʿaṭâʾüh, Bahreyn 1417/1997.
M. Hayr Ramazan Yûsuf, Tekmiletü Muʿcemi’l-müʾellifîn, Beyrut 1418/1997, s. 470-471.
a.mlf., Tetimmetü’l-Aʿlâm, Beyrut 1418/1998, II, 63.
a.mlf., Muʿcemü’l-müʾellifîne’l-muʿâṣırîn: Vefeyât 1316-1424 (1897-2003), Riyad 1425/2004, II, 566.
Ahmed el-Alâvine, Ẕeylü’l-Aʿlâm, Cidde 1418/1998, s. 173.
Nizâr Abâza – M. Riyâz el-Mâlih, İtmâmü’l-Aʿlâm, Beyrut 1999, s. 229.
Talib M. Aziz, “Popular Sovereignty in Contemporary Shî’î Political Thought”, Shi’ite Heritage: Essays on Classical and Modern Traditions (ed. L. Clarke), New York 2001, s. 193-195, 197.
Halîl Ahmed Halîl, Mevsûʿatü aʿlâmi’l-ʿArabi’l-mübdiʿîn fi’l-ḳarni’l-ʿişrîn, Beyrut 2001, III, 1801-1808.
Kâmil Selmân el-Cübûrî, Muʿcemü’ş-şuʿarâʾ, Beyrut 1424/2003, IV, 375-376.
Ca‘fer el-Muhâcir, Aʿlâmü’ş-Şîʿa, Beyrut 1431/2010, III, 1219-1220.
Fuâd Sâlih es-Seyyid, Mevsûʿatü aʿlâmi’l-ḳarni’l-ʿişrîn fi’l-ʿâlemeyni’l-ʿArabî ve’l-İslâmî, Beyrut 1434/2013, II, 127-128.
“Muġniyye”, Mevsûʿatü ṭabaḳāti’l-fuḳahâʾ (nşr. Ca‘fer es-Sübhânî v.dğr.), Kum 1382/1424 hş., XIV, 651-654.
İsmail Safa Üstün, “Velâyet-i Fakīh”, DİA, XLIII, 21.