https://islamansiklopedisi.org.tr/muhammed-b-fazl-el-belhi
Aslen Belhli olup fütüvvet ehlinin önde gelenlerinden Ahmed b. Hadraveyh’in mürididir. Ahmed b. Hadraveyh’in yanında bölgedeki diğer sûfîlerin sohbetlerine katılarak kendini yetiştirdi ve bir hakîm olarak tanındı. Kaynaklarda dinî görüşleri sebebiyle Belh’ten çıkarıldığı kaydedilmektedir. Herevî onun haksız şekilde uzaklaştırıldığını (Ṭabaḳāt, s. 305), Hücvîrî de düşüncelerini serbestçe ifade etmesinden rahatsız olan kişiler tarafından sürüldüğünü (Keşfü’l-mahcûb, s. 243) belirtir. Semerkant’a gidip yerleşen Muhammed b. Fazl’ın burada kadılık yaptığı bilinmektedir. Bundan hareketle onun dinî ilimlerde ileri bir seviyede olduğu söylenebilir. Herevî, Muhammed’in hacca gitmek için yola çıktığında Nîşâbur’a uğradığını, burada kendisine vaaz teklif edildiğinde kürsüye çıkıp, “Allah’ın rızâsı her şeyden büyüktür” meâlindeki âyeti (et-Tevbe 9/72) okuyarak aşağıya indiğini söyler. Muhammed b. Fazl daha sonra Semerkant’a döndü ve bu şehirde vefat etti. Ahmed b. Hadraveyh’in (ö. 240/854) müridi olduğuna göre uzun bir ömür sürmüş olmalıdır.
Melâmetiyye akımının ilk temsilcileri arasında sayılan Muhammed b. Fazl birçok sûfîyi etkilemiştir. Sülemî, Herevî’nin “insan sarrafı” diye bahsettiği Muhammed b. Fazl’ın Horasan’ın en büyük şeyhlerinden biri olduğunu, Hücvîrî de Horasan ve Irak sûfîlerinin ona değer verdiğini söyler. Başkalarının sözlerini nakletmekten çok kendi mânevî tecrübelerine dayanarak konuştuğu için Ebû Bekir el-Vâsıtî’nin İbnü’l-Fazl’ı son derece takdir ettiği belirtilmektedir. Ferîdüddin Attâr, fütüvvet ehli arasında yetişmiş olan Muhammed b. Fazl’ın fütüvvet konusunda eşsiz sayıldığını söyler (Tezkiretü’l-evliya, s. 534). Fütüvvetin bâtınen Allah’la olmak, zâhiren bütün yaratılmışlarla iyi geçinmek ve onlara iyi davranmak olduğunu belirten Muhammed b. Fazl (Sülemî, s. 216), fütüvvet ehlinin çok değer verdiği ahlâk ilkelerinden îsâr üzerinde önemle durmuş ve bir âyete dayanarak (Tevbe 9/24) muhabbeti “îsâr” (Allah’ı her şeye tercih etmek) şeklinde tanımlamıştır. Muhammed b. Fazl, fütüvvet ehlinin Allah’ı gönülden ve neşve içinde devamlı zikrettiğini ve bundan büyük bir haz aldığını, Hak yolundaki engelleri kaldırdığını, Hakk’ı mâsivâya tercih ettiğini söyler. Fütüvvet ehlini zâhidlerle karşılaştırarak zâhidlerin ihtiyaç duymadıkları şeylerde, fütüvvet ehlinin ise ihtiyaç duyduğu şeylerde cömertlik yaptığını belirtir.
Kâbe’nin de kalbin de Allah’ın evi olduğunu, Kâbe’yi ziyaret maksadıyla dağları aşıp çölleri geçenlerin gönüllerindeki mevlâya ermek için nefis çölünü geçemediklerini söyleyen Muhammed b. Fazl’ın (a.g.e., s. 214), bu sözlerini değerlendiren Hücvîrî kalbin mârifet, Kâbe’nin ibadet mahalli sayıldığını, insanlar Kâbe’ye baktıkları halde hadiste belirtildiği gibi Allah’ın kalbe baktığını (Müslim, “Birr”, 33) belirtir (Keşfü’l-mahcûb, s. 243).
Muhammed b. Fazl istikamete büyük önem verir. Ona göre istikamet iyi kişide bulunursa o kişi daha iyi olur; kötü kişide bulunmazsa o kişi daha da kötü olur (Herevî, s. 306). Muhammed b. Fazl’a göre Allah hakkında en çok mârifet sahibi olan, O’nun emirlerini uygulamak için en çok gayret eden ve peygamberinin sünnetine en mükemmel şekilde tâbi olan kimsedir (Sülemî, s. 214). “İman ikrar ve tasdikten ibarettir” diyen Muhammed b. Fazl’ın (Hücvîrî, s. 421) bu konuda Hanefîler gibi düşündüğü görülmektedir.
BİBLİYOGRAFYA
Müslim, “Birr”, 32.
Sülemî, Ṭabaḳāt, s. 212-216.
Ebû Nuaym, Ḥilye, X, 232.
Kuşeyrî, Risâle (Uludağ), s. 109.
Hücvîrî, Keşfü’l-mahcûb (Uludağ), s. 243, 421, 470.
Herevî, Ṭabaḳāt, s. 305-306.
İbnü’l-Cevzî, Ṣıfatü’ṣ-ṣafve, IV, 165.
a.mlf., el-Muntaẓam, VI, 239.
Ferîdüddin Attâr, Tezkiretü’l-evliya (trc. Süleyman Uludağ), Bursa 1984, s. 534-536.
Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, X, 232.
Câmî, Nefeḥât, s. 168.
Şa‘rânî, eṭ-Ṭabaḳāt, I, 88.
Münâvî, el-Kevâkib, II, 52.
İbnü’l-İmâd, Şeẕerât, II, 282.
Ali Bolat, Melâmetîlik, İstanbul 2004, s. 80.