https://islamansiklopedisi.org.tr/necasi-ashame
Habeşçe’de “hükümdar” anlamına gelen ve Batı dillerinde negus imlâsıyla yazılan negâsî kelimesinin Arapçalaşmış şekli olan necâşî Habeş kralları için kullanılan bir unvandır. Arapça kitâbelerde bunun karşılığı olarak “melikü’l-Habeşe” ve “melikü Aksum” unvanı yazılmıştır. Necâşî, Arap kaynaklarında özel isim olarak da geçmekle birlikte bu durum unvanın lakaplaşmasından kaynaklanmakta ve Resûl-i Ekrem’in gıyabî dostluk kurduğu necâşînin adının Ashame olduğu bilinmektedir.
İslâm öncesinde Araplar’ın Habeş kralları ile ilişki içinde bulundukları, Kusayy’ın çocuklarından Hâşim veya kardeşinin Necâşî’den Habeşistan’da ticaret yapma imtiyazı elde ettiği ve bu imtiyazın uzun zaman onun ailesinde kaldığı, ayrıca Abdülmuttalib ile Harb b. Ümeyye arasındaki bir anlaşmazlıkta Necâşî’nin hakemliğine başvurulduğu bilinmektedir (İbn Habîb, el-Münemmaḳ, s. 90-91; Belâzürî, I, 73). Hayatı hakkında fazla bilgi bulunmayan Necâşî Ashame’nin tahta ne zaman çıktığı belli değildir. Bilinen husus, babası Necâşî Ebcer’in kardeşi tarafından tahttan indirilerek öldürüldüğü ve henüz çocuk yaşta olan tek oğlu Ashame’nin Arabistan’a gönderilerek Bedir yöresinde yaşayan Damreoğulları’ndan bir kişiye satılmış ve uzun süre orada kalmış olduğudur.
Hz. Peygamber’in, Mekke’de eziyet gören müslümanlara “Orada ülkesinde hiç kimseye zulmedilmeyen bir hükümdar iş başındadır; gidin ve Allah içinde bulunduğunuz durumdan bir çıkış yolu gösterinceye kadar o doğruluk ülkesinde kalın” tavsiyesi üzerine (İbn Hişâm, I, 321-322), 615 yılında dördü kadın olmak üzere on beş kişi Habeşistan’a hicret etmiş, bu ilk muhacirlerin Ashame tarafından iyi karşılanmasıyla bir yıl sonra daha kalabalık bir grup oraya gitmiştir. Kureyşliler, sayıları artan bu muhacirlerin ardından Habeşistan’a bir heyet göndererek Necâşî Ashame’den onları iade etmesini istemişlerse de Necâşî, Kureyş heyetiyle Ca‘fer b. Ebû Tâlib başkanlığındaki muhacirlerin temsilcilerini tartışmaya davet etmiş ve sonuçta müslümanları davalarında haklı bularak misafirliklerinin devamına karar vermiştir. Onların Bedir Savaşı’ndan sonraki benzeri teklifini de geri çevirmiştir.
Hz. Peygamber 7. yılın başında (Mayıs 628) Necâşî Ashame’ye, kendisini Damreoğulları’nın yanındaki kölelik günlerinden tanıyan Amr b. Ümeyye ed-Damrî ile, biri onu İslâm’a davet eden, diğeri, ülkesindeki muhacirler arasında bulunan Ebû Süfyân’ın kızı Ümmü Habîbe ile nikâhının kıyılmasını ve onunla birlikte muhacirlerin Medine’ye gönderilmesini isteyen iki mektup ve bazı hediyeler gönderdi. Daveti kabul eden Ashame İslâm’a girdi, Ümmü Habîbe’yi Resûl-i Ekrem’e nikâhladı ve muhacirleri iki yelkenli gemiyle geri yolladı. Bu arada Hz. Peygamber’e de bir çift mest, Mısır işi bir elbise, sarık, iç giysisi, üç tane kısa mızrak (kargı), bir yüzük ve bir katır hediye yolladığı bilinmektedir. Ayrıca oğlu Erhâ altmış kişilik bir grupla ve ayrı bir gemiyle onlara refakat ederken (bu gemi batmış ve bütün yolcular boğulmuştur) yetmiş kişilik bir Habeş heyeti de muhacirlere katıldı. Resûlullah, Medine’ye gelen bu kişilere Yâsîn sûresini okudu, kalplerinde oluşan İslâm’a karşı sevgi üzerine de Mâide sûresinin 82. âyeti indi (Yûsuf b. İsmâil en-Nebhânî, s. 156). Resûl-i Ekrem, Necâşî Ashame’nin muhacirlere gösterdiği sıcak ilginin bir karşılığı olarak bu heyete bizzat kendisi hizmet etti (Beyhakī, II, 307).
Necâşî Ashame’nin Hz. Peygamber’i görmeden, herhangi bir mûcizesine şahit olmadan uzaktan iman etmesi İslâm âlimlerinin dikkat çektiği bir husus olmuş ve kendisi iman ve amelle ilgili bazı konularda delil olmak üzere örnek gösterilmiştir (İbn Hazm, III, 199; İbn Ebü’l-İz, s. 466). Ashame 9 yılının Receb ayında (Ekim 630) vefat etti, bunun haberini Medineliler’e bizzat Resûl-i Ekrem vererek onun gıyabında Cennetü’l-bakī‘da cenaze namazını kıldırdı. Resûl-i Ekrem’in Ashame’nin gıyabında cenaze namazı kıldırması da farklı görüşlerin tartışılmasına, dolayısıyla farklı uygulamalara yol açmıştır. Hattâbî gibi bazı âlimler meseleyi kişinin öldüğü yerde namazını kılacak kişilerin olmaması şartına bağlamış, Abdülvâhid b. İsmâil er-Rûyânî gibi diğer bazı âlimler de aynı şehirde bulunanların şehrin başka bir yerinde gıyabî cenaze namazı kılamayacaklarını belirtmiştir (Âmirî, II, 68). Necâşî için kılınan namaz cenaze namazında tekbir sayısının dörtle sınırlanmasında da ilk örneği oluşturmuştur (Taberânî, V, 191; Âmirî, II, 67).
BİBLİYOGRAFYA
İbn Hişâm, es-Sîre, I, 42-48, 224, 321-322, 330-350; II, 276-277, 359, 362.
İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, I, 75, 78, 87, 91-92, 207-208, 259.
İbn Habîb, el-Muḥabber, s. 86.
a.mlf., el-Münemmaḳ, s. 90-91, 417.
Belâzürî, Ensâb, I, 73.
Taberânî, el-Muʿcemü’l-evsaṭ (nşr. Mahmûd b. Ahmed et-Tahhân), Riyad 1415/1995, V, 191.
Kādî Abdülcebbâr, Tes̱bîtü delâʾili’n-nübüvve (nşr. Abdülkerîm Osman), Beyrut 1386/1966, I, 20-21, 43, 49-50; II, 350, 441, 445, 504-509, 525-526.
İbn Hazm, Resâʾil (nşr. İhsan Abbas), Beyrut 1987, III, 187-203.
Beyhakī, Delâʾilü’n-nübüvve (nşr. Abdülmu‘tî Kal‘acî), Beyrut 1405/1985; II, 285-310; IV, 410-412.
Ebû Nuaym el-İsfahânî, Delâʾilü’n-nübüvve (nşr. M. Revvâs Kal‘acî – Abdülber Abbas), Beyrut 1991, I-II, 243-253.
İbn Abdülber en-Nemerî, ed-Dürer fi’ḫtiṣâri’l-meġāzî ve’s-siyer (nşr. Mustafa Dîb el-Bugā), Beyrut 1404/1984, s. 134-144, 240-241.
İbn Ebü’l-İz, Şerḥu’l-ʿAḳīdeti’ṭ-Ṭaḥâviyye (nşr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî – Şuayb el-Arnaût), Beyrut 1413/1993, s. 145, 170, 466.
Âmirî, Behcetü’l-meḥâfil ve buġyetü’l-emâs̱il, Kahire 1330-31, I, 94-102; II, 67-68.
Süyûtî, Refʿu şeʾni’l-Ḥubşân, Bursa Eski Yazma ve Basma Eserler Ktp., Kurşûnîzâde, nr. 143, vr. 80a-139b.
a.mlf., Ezhârü’l-ʿurûş fî aḫbâri’l-Ḥubûş, Bursa Eski Yazma ve Basma Eserler Ktp., Kurşûnîzâde, nr. 143, vr. 50a-69b.
Ahmed b. Zeynî Dahlân, es-Sîretü’n-nebeviyye ve’l-âs̱ârü’l-Muḥammediyye, Kahire 1310, I, 127-132; II, 123-124, 172-173.
Yûsuf b. İsmâil en-Nebhânî, Ḥüccetullāh ʿale’l-ʿâlemîn, Diyarbakır, ts. (el-Mektebetü’l-İslâmiyye), s. 154-157.
Hamîdullah, İslâm Peygamberi, I, 109-112.
Levent Öztürk, Etiyopya’da İslâmiyet I: Asr-ı Saâdet’te Habeşistan’la Münasebetler, İstanbul 2001, tür.yer.
a.mlf., “İslâmiyet’in Yayılmasında Hicretin Önemi: Habeş Hicretleri Örneği”, Sakarya Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, IV, Adapazarı 2002, s. 7-25.
A. J. Wensinck, “Necâşî”, İA, IX, 153.
E. van Donzel, “al-Nad̲j̲ās̲h̲ī”, EI2 (İng.), VII, 862-864.