https://islamansiklopedisi.org.tr/necedat
Necdiyye ismiyle de anılan fırka adını kurucusu Necde b. Âmir el-Hanefî’den alır (ö. 72/691 [?]). Daha önce Necde ile aynı görüşte olduğu belirtilen Nâfi‘ b. Ezrak’ın fikir değiştirerek kendilerinin bulunduğu yere hicret etmeyenleri kâfir, muhaliflerinin kadın ve çocuklarını öldürmeyi meşrû kabul etmesi üzerine Ebû Füdeyk, Râşid et-Tavîl ve Atıyye b. Esved gibi Hâricî ileri gelenleri Nâfi‘den ayrılıp Yemâme’ye gittiler. Onları Nâfi‘e katılmak isteyen Necde başkanlığındaki bir Hâricî ordusu karşıladı. Nâfi‘in yeni düşünceleri kendilerine anlatıldığında orada hazır bulunanlar Necde b. Âmir’e biat etti. Böylece Nâfi‘in görüşlerini reddeden yeni bir fırka ortaya çıkmış oldu.
66 (685) yılından itibaren Necde’nin liderliğinde yedi sekiz yıl gibi kısa bir süre içinde Bahreyn, Uman, Hadramut, Yemen’in bir bölümü, Tâif, Tebâle gibi yerleri ele geçiren ve Orta Arabistan’a hâkim olan Necedât o günkü şartlarda önemli bir fırka olma özelliğini kazandı. Necde’nin Katîf’i ele geçirmek üzere sevkettiği ordunun başında bulunan oğlu Mutarrah’ın ganimetin paylaşılmasından önce esir kadınları kendisi için ayırması fırka bünyesinde büyük bir ihtilâfa sebep oldu. Durum Necde’ye bildirildiğinde oğlunun cahilliği yüzünden hatalı davrandığını ve mâzur görülmesi gerektiğini belirtti. Bu hadiseden dolayı bazı müellifler (meselâ bk. Şehristânî, I, 122) Necedât’ı Âziriyye (özür dileyenler) sıfatıyla zikretmiştir.
Ele geçirdikleri geniş alanlarda düzeni sağlamak isteyen Necedât’ı ilk meşgul eden şey dinde temel esaslarla fer‘î meseleler arasında ayırım yapmak oldu. Necde b. Âmir’e göre dinin temel esasları Allah’ı ve peygamberleri tanımak, semavî kitapları benimsemek, her müslümanın can ve mal dokunulmazlığını kabul etmektir. Bu hususları bilip tasdik etmeyen kimse kesinlikle mâzur görülemez. Bunun yanında helâl veya haram olduğu konusunda kati hüküm bulunmayan meselelerde bilgisizlik mâzur görülebilir. Böylece Kur’an’ın zâhirinin bütün amelî ihtiyaçları karşılayacağı kanaatini taşıyan Ezârika’nın aksine Necedât yaşanan hayatın karmaşıklığını farketmiş, Kur’an esaslarının özel durumlara uygulanmasında ictihada duyulan ihtiyacı kabul etmiştir. Bu noktadan hareketle fırka mensupları aksine bir delil bulunmadıkça ahkâm konusunda hatalı olmayı kabullenmiş görünmektedir. Bir başka mesele de hırsızlık, zina ve içki gibi günahlar konusunda zuhur etmiştir. Onlara göre bu tür günahları işleyenlerin mümin toplumun dışına atılması doğru değildir, çünkü bu fiiller onları cehennemlik yapmaz. Ancak küçük de olsa günahta ısrar etmek kişinin zamanla müşrik olmasına ve İslâm ümmetinden çıkmasına sebep teşkil edebilir. Günahta direnmeyen kimse suçunun derecesine göre Allah tarafından cezalandırılır. Necde b. Âmir ve mensuplarına göre söz ve fiilde takıyye câizdir. Bu konuda Ezârika’ya muhalefet eden ve görüşlerini Kur’an’a dayandıran Necedât (Âl-i İmrân 3/28; el-Mü’min 40/28), düşmanları arasında bulunan ve bilindiği takdirde öldürülme ihtimali olan kimsenin gerçek inancını gizlemesine izin vermiş görünmektedir. Kendileriyle hasımları arasındaki savaşa katılmayanları kâfir sayan Ezârika’ya muhalefet eden Necedât, Tevbe sûresindeki âyete (9/91) dayanarak şartların müsait bulunması halinde cihada katılmayı gerekli saymakla birlikte katılmamanın da câiz olduğunu ileri sürmüştür. Bununla birlikte Necde’nin bu kişileri münafık saydığı konusunda bazı rivayetler de mevcuttur. Necedât’a göre insanlar birbirine karşı iyi davranıp hak ve görevlerine riayet etmeleri halinde kendilerini yönetecek bir devlet başkanına ihtiyaç duyulmaz. Bu durumda yapılacak şey Kur’an’ın emirlerini yerine getirmektir. Ancak bazı hususların yerine getirilmesi bir devlet başkanının yönlendirmesiyle mümkün olacaksa bu takdirde böyle birinin görevlendirilmesi zaruridir.
Necde b. Âmir’in ölümünden önce Atıyye b. Esved ve taraftarları ondan ayrılarak İran’ın Kirman ve Sicistan vilâyetlerinde Ataviyye’yi teşkil etmişler, ölümünden sonra da Râşid et-Tavîl, Ebû Beyhes, Ebû Şemrâh, Necde’yi tekfir edip onun katili olan Ebû Füdeyk’e tâbi olmuşlardır (Füdeykiyye). Yemâme’den uzaklaşıp Basra taraflarına çekilen bir cemaat de Necde’nin düşünceleri ve icraatlarında kesin bir delil olmadan hüküm verilemeyeceğini belirtmiştir. Necedât’ın tâli fırkalarının ne zamana kadar devam ettiği hususunda yeterli bilgi bulunmamaktadır (bk. ATIYYE b. ESVED).
BİBLİYOGRAFYA
Belâzürî, Ensâb (Zekkâr), VII, 173-187.
Eş‘arî, Maḳālât (Ritter), s. 86, 89-92, 101, 125, 127.
Bağdâdî, el-Farḳ (Abdülhamîd), s. 87-90.
İbn Hazm, el-Faṣl (Umeyre), V, 53.
Şehristânî, el-Milel (Kîlânî), I, 122-125.
Makrîzî, el-Ḫıṭaṭ, II, 354.
Ahmed Muhammed el-Havfî, Edebü’s-siyâse fi’l-ʿaṣri’l-Ümevî, Beyrut, ts. (Dârü’l-kalem), s. 98-100.
W. Montgomery Watt, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri (trc. Ethem Ruhi Fığlalı), Ankara 1981, s. 27-30.
R. Rubinacci, “Nad̲j̲adāt”, EI2 (İng.), VII, 858-860.