https://islamansiklopedisi.org.tr/seyh-arslan
Ca‘ber Kalesi’nde doğdu. Adından ve Türkmânî lakabından Türkmen kökenli olduğu anlaşılmaktadır. Adı Arapça kaynaklarda Erslân, Reslân, Ruslân şeklinde de geçmektedir. Hayatına dair bilinenlerin önemli bir kısmı Şemseddin İbn Tolun’un (ö. 953/1546) Ġāyetü’l-beyân fî tercemeti’ş-Şeyḫ Arslân ed-Dımaşḳī eḥadi erkâni’ṣ-ṣûfiyye adlı eserine dayanmaktadır. Şeyh Arslân’ın ailesi, Şam bölgesinin Selçuklu Sultanı Melikşah tarafından 479 (1086) yılında fethinin ardından buraya iskân edilen Türkmen mücahidlerdendi. Çocukluğu ve gençliği Ca‘ber Kalesi’nde geçti, daha sonra diğer Türkmenler’le beraber Şam’a göç etti ve geçimini marangozlukla sağlamaya başladı. Devam eden Haçlı seferleri onun düzenli bir öğrenim görmesine imkân vermedi. Haçlılar’ın Şam’ı işgaline karşı maddî ve mânevî cihadda bulunduğu için “Şam’ın hâmisi” diye tanındı. Şemseddin İbn Tolun, Ebû Ahmed Mahmûd el-Kürdî eş-Şeybânî’den naklen Şeyh Arslân’ın şu kerametini nakleder: Bir gün Şeyh Reslân’ı Şam’ın dışında gördüm, elindeki taşları ileriye doğru fırlatıyordu. Ona ne yaptığını sordum, “Bunlar Frenkler’e attığım oklardır” dedi. O günlerde Frenkler sahil kıyılarını işgal ettiğinden müslüman askerler onlarla savaşıyordu. Bazı askerler bu taşların Haçlı süvarilerinin başına düştüğünü, hem süvariyi hem de atını öldürdüğünü söylemiş, rivayete göre bu şekilde pek çok Haçlı süvari bertaraf edilmiştir (Ġāyetü’l-beyân, s. 58). Yine İbn Tolun’un rivayetine göre bir gün ağaçları kestiği bıçkı kendisine üç defa, “Sen bunun için mi yaratıldın?” deyip üç parçaya bölünerek kullanılamaz hale gelmiştir.
Bu olayı mânevî bir işaret olarak kabul eden Şeyh Arslân kendini tamamen seyrüsülûkle kemale ermeye verdi. Bu yoldaki üstadı Ebû Âmir el-Müeddib isminde bir sûfîdir. Arslân, samimiyeti ve ciddiyetiyle Ebû Âmir’in en önde gelen müridi oldu, vefatından sonra da onun irşad postuna oturdu. Derbülhacer diye bilinen yakın bölgedeki caminin bir köşesinde ibadetle meşgul olmaya başladı. Kendisiyle aynı camide ibadet eden devrin önemli sûfîlerinden Şeyh Ebü’l-Beyân ile dost oldukları anlaşılmaktadır. Şeyh Abdullah Betâyihî bazan Kan mağarasına gittiklerini, orada Hızır ile buluşup bir talebe gibi önünde diz çöktüklerini ve ona bilmedikleri şeyleri sorduklarını, Hızır’a Ebû Abbas diye hitap ettiklerini, Hızır’ın bir kuş gibi uçarak onlara geldiğini rivayet eder. Bu durumda Şeyh Arslân’ın mânevî eğitimini sadece şeyhinden değil Hızır’dan da aldığını ve Üveysî olduğunu söylemek mümkündür. 550 ile (1155) 560 (1165) yılları arasında vefat eden Şeyh Arslân, Ebû Âmir için yaptırdığı türbede onun yanına defnedildi. Türbe bugün hâlâ ayakta olup ziyaret edilmektedir. Şeyh Arslân çağdaşı Abdülkādir-i Geylânî, Ahmed er-Rifâî gibi şöhret kazanmamışsa da döneminin tasavvuf kültürüne önemli katkılarda bulunmuştur. Bütün kaynaklar, onun Şam’ın büyük şeyhlerinden tasarruf sahibi bir kişi olduğu hususunda hemfikirdir. İbn Tolun ona nisbetle Reslâniyye adı verilen bir tarikatın bulunduğunu bildirir, kendisinin de bu tarikata intisap ettiğini ve Reslâniyye hırkasını Ebü’l-Feth Muhammed b. Muhammed el-İskenderî’den giydiğini söyler. Ancak fiilen böyle bir tarikat teşekkül etmemiş veya ettiyse de devam etmemiştir.
Şeyh Arslân Risâletü’t-tevḥîd adlı kısa risâlesiyle tanınır. Risâlede konuların kısa, fakat güçlü bir ifade ile anlatılması, Türk kökenli olmasına rağmen Arap dilini ustaca kullanması eserin şöhretinin önemli sebeplerindendir. Şirk-i hafî, iman ve yakîn, şeriat ve hakikat, mümin, ârif, makamlar, ilim, amel, fenâ, ihlâsın dereceleri, muhabbet, belâ, nimet, kul, şeriat, tarikat, mârifet, avam, havas ve havâssü’l-havas konularının ele alındığı risâlenin temel konusu “şirk-i hafî” ve “fenâ”dır. Şeyh Arslân’a göre sülûkün en önemli hedefi insanın şirk-i hafîden kurtulmasıdır. Sâlikin, nefsânî arzu ve hayallerini yok etmesi yanında kendine mahsus bir varlığı olduğu vehminden de kurtulması gerekir. Risâle, Muhyiddin İbnü’l-Arabî öncesi dönemde vücûdî tevhidi esas alan bir metindir ve bu yönüyle de önemlidir. Tarikat anlayışını, “Tarikatımız muhabbetten ibarettir, amel değildir; fenâdır, bekā değildir” şeklinde ifade eden Şeyh Arslân’ın bu sözlerinden aşk ve cezbeye öncelik veren Şüttâr tarikini ve melâmet yolunu benimsediği anlaşılmaktadır.
Risâletü’t-tevḥîd’in İstanbul kütüphanelerinde birçok yazma nüshası ve şerhi bulunmaktadır (meselâ bk. Süleymaniye Ktp., Nâfiz Paşa, nr. 384, vr. 162b-166a). Bunların en önemlisi, Zekeriyyâ el-Ensârî’nin Fetḥu’r-raḥmân bi-şerḥi Risâleti’l-Velî Arslân adlı şerhi olup (Kahire 1317) Ulvân el-Hamevî’nin şerhiyle birlikte İngilizce’ye çevrilmiştir (bk. bibl.). Suriyeli araştırmacı İzzet Husariyye, Abdülganî en-Nablusî’nin Ḫamretü’l-ḥân ve rennetü’l-elḥân şerḥu Risâleti’ş-Şeyḫ Arslân ed-Dımaşḳī, Zekeriyyâ el-Ensârî’nin Fetḥu’r-raḥmân, Ali b. Sadaka’nın Nihâyetü’l-beyân fî şerḥi risâleti Arslân, Ulvân el-Hamevî’nin Şerḥu’r-Reslâniyye adlı şerhlerini tek cilt halinde neşretmiştir (Şürûḥu Risâlâti’ş-Şeyḫ Arslân, Şam 1969). Ebü’s-Safâ İbrâhim el-Irâkī’nin Lemḥu’l-burhâni’l-ferîd fî şerḥi kelimâti’ş-Şeyḫ Reslân fi’t-tevḥîd’i de risâlenin diğer önemli bir şerhidir. Ahmed b. Allân el-Mekkî en-Nakşibendî’nin Şerḥu Risâleti Reslân’ı (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 1508, vr. 112b-128a) kısa bir şerhtir. Tevhid risâlesinin metni Nablusî şerhiyle birlikte basılmıştır (Telḫîṣu şerḥi risâleti’ş-Şeyḫ Reslân, İstanbul 1321).
BİBLİYOGRAFYA
Shaikh Walī Raslān ad-Dimashqī, Concerning the Affirmation of Divine Onenes, Shaikh Walī Raslān ad-Dimashqī with the Commentaries of Shaikh Zakariyyā al-Ansārī and Shaikh Alī b. Atiyya Alawan al-Hamawī (trc. Muhtar Holland), Florida 1997.
Necmeddîn-i Kübrâ, Tasavvufî Hayat (trc. Mustafa Kara), İstanbul 1980, s. 42.
Safedî, el-Vâfî, VIII, 345.
Sübkî, Ṭabaḳāt, IV, 318.
Şemseddin İbn Tolun, Ġāyetü’l-beyân fî tercemeti’ş-Şeyḫ Arslân ed-Dımaşḳī (nşr. Ahmed Îbiş), Dımaşk 1405/1984, s. 47-48, 58.
a.mlf., el-Fülkü’l-meşḥûn (nşr. M. Hayr Ramazan Yûsuf), Beyrut 1416/1996, s. 51.
Muhammed b. Yahyâ et-Tâzifî, Ḳalâʾidü’l-cevâhir fî menâḳıbi’ş-şeyḫ ʿAbdilḳādir (Abdülkādir-i Geylânî, Sırrü’l-esrâr ve maẓharü’l-envâr fîmâ yaḥtâcü ileyhi’l-ebrâr, nşr. Ahmed Ferîd el-Mezîdî içinde), Beyrut 1426/2005, s. 333-335.
Şa‘rânî, Tabakātü’l-kübrâ (trc. Abdülkadir Akçiçek), İstanbul 1969, II, 682-689.
M. Abdürraûf el-Münâvî, el-Kevâkibü’d-dürriyye (nşr. Abdülhamîd Sâlih Hamdân), Kahire, ts. (el-Mektebetü’l-Ezheriyye), II, 85.
Abdülganî b. İsmâil en-Nablusî, Risâletü’t-tevḥîd: Ḫamretü’l-ḥân ve rennetü’l-elḥân şerḥu risâleti’ş-Şeyḫ Arslân ed-Dımaşḳī (nşr. Muhammed Şeyhânî), Dımaşk 1999, s. 32-36.
Harîrîzâde, Tibyân, II, vr. 43b-44a.
Ebü’s-Safâ İbrâhim el-Irâkī, Lemḥu’l-burhâni’l-ferîd fî şerḥi kelimâti’ş-Şeyḫ Reslân fi’t-tevḥîd, Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 704, vr. 69.
İzzet Husariyye, İmâmü’s-sâlikîn ve şeyḫu’l-mücâhidîn, eş-Şeyḫ Arslân ed-Dımaşḳī, Dımaşk 1965, s. 70, 72, 78, 86, 101.
M. Edîb Âlü Takıyyüddin el-Hısnî, Münteḫabâtü’t-tevârîḫ li-Dımaşḳ, Beyrut 1379/1979, II, 473.
Ziriklî, el-Aʿlâm (Fethullah), I, 288.
Hasan Zekî es-Savvâf, Dımaşḳ: Aḳdemü ʿâṣıme fi’l-ʿâlem, Beyrut 1424/2004, s. 121-123.
Reşat Öngören, “Tarikat”, DİA, XL, 97.
Eric Geoffroy, “Arslān al-Dimashqī, Shayk”, The Encyclopaedia of Islam Three, Leiden 2009, fas. 4, s. 66-67.