https://islamansiklopedisi.org.tr/sovme
Türkçe’de “ağır ve kötü söz söyleme, ırza ve namusa dokunan ayıp ve çirkin ifadeler kullanma, küfretme” anlamına gelen sövme ile ilgili olarak Arapça’da (sebb ve şetm), yanında ta‘n, la‘net, hakāret gibi kelimeler kullanılmaktadır. Sövme ahlâken kınanan bir davranış olduğu gibi genellikle suç sayılan bir fiil olması yönüyle ceza hukukunda özel şekilde incelenir. Kur’ân-ı Kerîm’de seb kelimesi iki defa (el-En‘âm 6/108), hadislerde seb ve şetm kelimeleri yaygın biçimde sözlük anlamlarında geçer (Wensinck, el-Muʿcem, “sbb”, “ştm” md.leri). Sözlükte “kesici veya delici aleti vücuda batırma” mânasındaki ta‘n “eleştirme” yanında “sözlü saldırı ve kötüleme” anlamında da kullanılır. Bu kelime Kur’ân-ı Kerîm’de iki yerde “dine yönelik sözlü saldırı” mânasında (en-Nisâ 4/46; et-Tevbe 9/12), hadislerde “silâhla yaralamak, başkasının soyunu küçümseyip kötülemek ve ayıplamak” anlamında yer almıştır (Wensinck, el-Muʿcem, “ṭaʿn” md.). Fıkıhta ayrıca davada güvenilir olmadıkları vb. sebeplerle karşı tarafın şahitlerine itiraz etmeyi ifade eder. “Allah’ın rahmetinden uzak bırakılma” anlamına gelen la‘net kelimesi “bu yönde beddua etme” yanında kötü söz söyleme mânası kastedilerek de kullanılmaktadır (bk. LÂNET). Fıkıhta seb genellikle “kötü söz söyleme” anlamıyla ele alınmakla birlikte bazı fakihler bunun iftira, aşağılama ve kusur isnat etmeyi kapsayan bir kavram olarak düşünülmesi gerektiğini söylemişlerdir (Muhammed b. Ahmed ed-Desûkī, IV, 309; Mv.F, XXIV, 133). Yine seb ve kazf (zina iftirası) kelimelerinin birbirinin yerine kullanıldığı görülür. Öte yandan hakāret, sözlükte “bir şeye veya bir kimseye yönelik küçültücü ve aşağılayıcı söz ve davranış” mânasına gelir. Kelâm ve fıkıh literatüründe dine, dinî değerlere ve insanlara sövme fiili sövülen şeyle birlikte zikredilerek seb, şetm ve ta‘n kelimeleriyle ifade edilmiştir: Sebbü’d-dehr, şetmü’r-resûl ve et-ta‘n fi’s-sahâbe gibi.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda şerefe karşı suçlardan sayılan hakaret “bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmek ya da yakıştırmalarda bulunmak yahut sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldırmak” şeklinde tanımlanmıştır (md. 125). 765 sayılı kanunda hakaret ve sövme suçları ayrı ayrı düzenlenmişken yeni kanunda sövme hakaret suçu içinde değerlendirilmiştir. Aynı maddeye göre hakaret suçunun kişinin dinî, siyasî, içtimaî, felsefî inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı veya mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle işlenmesi cezayı ağırlaştırıcı sebeplerdir.
Kur’ân-ı Kerîm’de konuşma organları olan dil ve iki dudak Allah’ın insana verdiği başlıca nimetler arasında gösterilmiş (el-Beled 90/9), birçok âyet ve hadiste konuşma yeteneğinin iyilik yolunda, din, ahlâk ve nezaket kurallarına uygun biçimde kullanılması istenmiş (meselâ bk. el-Bakara 2/263; en-Nisâ 4/5, 8, 9, 63, 148; el-İsrâ 17/23, 28; Tâhâ 20/44; el-Ahzâb 33/32, 70; Müsned, V, 225; İbn Mâce, “Fiten”, 12; Tirmizî, “Birr”, 53, 65; “Zühd”, 63), kıyamet günü insanlara dünyada yapılıp edilenlerin hesabı sorulurken dillerinin de tanıklık edeceği uyarısında bulunulmuştur (en-Nûr 24/24; Taberî, XVIII, 105). İslâm ahlâkıyla ilgili eserlerde “âdâbü’l-lisân” ve “âfâtü’l-lisân” gibi başlıklar altında dilin insanın yaratılış hikmetine uygun biçimde Allah’a kulluk ve insanlara iyilik yolunda kullanılmasının gerekliliği üzerinde önemle durulmuştur. Gazzâlî konuşma ve dilin öneminden söz ederken, “Allah’ın en değerli nimetlerinden ve akıllara durgunluk veren ince sanat eserlerinden biri olan dilin cirmi küçük ise de itaati veya cürmü çok büyük olabilir. İman veya inkârın dille ifade edilmesi bu organın önemini göstermeye yeter” demektedir (İḥyâʾ, III, 108). İslâm ahlâkçılarının dilin âfetleri arasında saydıkları kötülüklerden biri de sövmek ve lânet içeren sözler söylemektir. Zira Kur’an’da ve hadislerde bu davranış biçiminin müslümana yakışmayacağı bildirilmiştir. Meselâ bir âyette övgüye lâyık müminlerin nitelikleri anlatılırken, “Kendini bilmez kimseler onlara sataştığında ‘selâm’ deyip geçerler” buyurularak (el-Furkān 25/63) seviyesiz kişilerin kötü sözlerine benzer şekilde karşılık verme yerine, “Kem söz sahibine aittir” düşüncesiyle hareket edilmesi tavsiye edilmiştir. Bu bağlamda dinî değerlere hakaret konusunun özel bir önem taşıdığına dikkat çekilen bir âyette müşriklerin putları hakkında hakaret içeren sözler söylenmemesi istenmiş, böyle bir fiilin onları Allah hakkında yakışıksız sözler söylemeye sevkedebileceği belirtilmiştir (el-En‘âm 6/108). Bu âyetin, yanlışlığı açık biçimde görülse bile karşı tarafın mânevî değerlerini küçültücü sözler söylemenin gereksiz tartışmalara ve onların da hak inancı tahkir etmelerine yol açacağına, böylece bâtıl inançlarını sürdürmelerine ortam hazırlanmış olacağına yönelik bir uyarı içerdiği açıktır. “Mümin, insanların şerefine saldıran, lânet okuyan, çirkin konuşan ağzı bozuk kişi değildir” buyuran (Tirmizî, “Birr”, 48) Hz. Peygamber’in bu ilkeye hayatında titizlikle uyduğu ve sövgü ya da çirkin söz sayılabilecek ifadeler kullanmadığı bilinmektedir (Buhârî, “Edeb”, 38, 44). Resûl-i Ekrem’in, Câhiliye döneminin kötü davranışlarından arınmaları için ashabını eğitirken bu konuyu özel olarak vurguladığı örnekler de vardır. Nitekim İslâm’a yeni giren Câbir b. Süleym’e kimseye sövmemesi tavsiyesinde bulunmuş, o da buna uyarak hayatı boyunca hiçbir insana veya hayvana kötü söz söylememiştir (Ebû Dâvûd, “Libâs”, 25). Sövmenin sosyal hayatta açtığı yaralara ve kişinin dindarlığına verdiği zararlara değişik vesilelerle dikkat çeken Hz. Peygamber (meselâ bk. Buhârî, “Îmân”, 36; Müslim, “Birr”, 68) ölülere sövme âdetini şiddetle eleştirmiş ve bunun hayattakileri üzeceği uyarısında bulunmuştur (Tirmizî, “Birr”, 51). Yine hadislerde ana babaya, sahâbîlere, zamana, rüzgâra, hastalığa ve hayvanlara sövmek de yasaklanmıştır (Wensinck, el-Muʿcem, “sbb” md.). Öte yandan hac ve oruç gibi ibadetleri yerine getirirken kişinin daha dikkatli olması ve kendisine kötü söz söylense bile buna kötü sözle mukabelede bulunmaması emredilmiştir (el-Bakara 2/197; Buhârî, “Ṣavm”, 9).
Genellikle sövmenin her türü dinen hoş karşılanmamakla birlikte bu fiilin dinî hükmü sözün sahibine ve konumuna göre değerlendirilerek belirlenmeye çalışılmıştır. Allah Teâlâ, peygamberler, ilâhî kitaplar ve melekler gibi temel inanç öğelerine hakaret müslümanı dinden çıkarır. Dinden çıkmayı gerektirmeyen durumlarda insana, insanî değerlere veya canlı cansız nesneye yönelik olarak örfen sövgü sayılan bir söz söylemek kural olarak haram sayılmıştır. Kişiyi kötü söz söyleme yönelten etkenlere göre bunun haram olmayacağı durumlardan da söz edilmiş, meselâ kişinin yakalandığı hastalığın verdiği ıstırabın etkisiyle hastalığa sövmesi mekruh, kendisine söven kişiye -zina iftirası olmamak kaydıyla- aynı şekilde veya benzer bir ifadeyle karşılık vermesi tenzîhen mekruh, hatta bazı âlimlerce câiz diye nitelenmiştir; ancak hiç karşılık vermemek daha üstün sayılmıştır. Fakihler konuyu ceza hukuku açısından da incelemişler, dinden çıkaran sövgüye irtidad, iffetli insana zina iftirası içeren sövgüye kazf hükümlerinin, diğer sövgülere ise kural olarak ta‘zîr cezasının uygulanması gerektiğini belirtmişler, ancak ebeveynin evlâdına kötü söz söylemesi gibi durumları bundan istisna etmişlerdir. Sövgünün üstü kapalı şekilde yapılması da aynı sonucu doğurur. Bazı âlimlere göre dinî esaslara hakaret irtidaddan daha büyük bir suç olduğundan mürtedin tövbesi kabul edildiği halde bu suçu işleyenin tövbesi kabul edilmez; bazılarına göre ise bu kişilere de diğer mürtedlerin hükümleri uygulanır ve tövbeleri kabul edilir. Fakihler, gayri müslim vatandaşın Allah’a, Hz. Muhammed’e ve peygamber olduğunda ittifak bulunan bir şahsa sövmesi durumunda zimmet sözleşmesine riayetsizlik sebebiyle ta‘zîr veya ölüm cezasına çarptırılacağı kanaatindedir. Ölüm cezasını Hanefîler tekerrür halinde, Şâfiîler zimmet sözleşmesinde bu yönde hüküm bulunması durumunda gündeme getirir. Mâlikîler ve Hanbelîler bu davranıştan dolayı kural olarak ölüm cezası verilmesi gerektiğini, ancak müslüman olması halinde cezanın düşeceğini belirtir.
İslâm âlimleri Resûl-i Ekrem’e dil uzatılması konusuna ayrı bir duyarlılık göstermiş ve buna dair özel eserler kaleme almışlardır. Takıyyüddin İbn Teymiyye’nin eṣ-Ṣârimü’l-meslûl’ü ve Takıyyüddin es-Sübkî’nin es-Seyfü’l-meslûl’ü bu türün meşhur örnekleri arasında sayılabilir. Ehl-i sünnet âlimlerinin bir kısmı sahâbeye sövmenin küfrü gerektireceğini savunurken çoğunluk bu fiili işleyenin kâfir değil bid‘atçı ve sapkın olarak niteleneceği kanaatindedir. Ancak Kur’an’ı inkâr anlamına geleceğinden (en-Nûr 24/11) Hz. Âişe’nin iffetine iftira etmenin küfrü gerektireceğinde görüş birliği bulunmaktadır (bk. SÂBBE).
BİBLİYOGRAFYA
İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, II, 330; III, 127.
Lisânü’l-ʿArab, “sbb”, “ştm”, “tʿan” md.leri.
Müsned, V, 225.
Taberî, Câmiʿu’l-beyân, XVIII, 105.
Gazzâlî, İḥyâʾ (Beyrut), III, 108.
Şirbînî, Muġni’l-muḥtâc, IV, 157, 258.
Buhûtî, Keşşâfü’l-ḳınâʿ, VI, 171-172, 177.
Muhammed b. Ahmed ed-Desûkī, Ḥâşiye ʿale’ş-Şerḥi’l-kebîr, Kahire 1328 → Beyrut, ts. (Dârü’l-fikr), IV, 309-313.
İbn Âbidîn, Reddü’l-muḥtâr (Kahire), IV, 231-238; V, 466.
“Sebb”, Mv.F, XXIV, 133-144.
L. Wiederhold, “Shatm”, EI2 Suppl. (İng.), s. 725-727.
Mustafa Çağrıcı, “Konuşma Âdâbı”, İslâm’da İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi (ed. İbrahim Kâfi Dönmez), İstanbul 2006, III, 1135-1136.
Ahmet Saim Kılavuz, “Sebb ve Şetm”, a.e., IV, 1742-1743.
“Sövme”, a.e., IV, 1810.