UMEYR b. SA‘D - TDV İslâm Ansiklopedisi

UMEYR b. SA‘D

عمير بن سعد
UMEYR b. SA‘D
Müellif: MEHMET EFENDİOĞLU
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2012
Erişim Tarihi: 02.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/umeyr-b-sad
MEHMET EFENDİOĞLU, "UMEYR b. SA‘D", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/umeyr-b-sad (02.11.2024).
Kopyalama metni

Evs kabilesinin Kubâ’da meskûn Amr b. Avf oğulları boyundandır. Kubâ’da doğdu, ancak doğum tarihi bilinmemektedir. Lakabı “türünün tek örneği” anlamına gelen “Nesîcü vahdih” olup zühd ve takvâsından dolayı Hz. Ömer tarafından böyle anılmıştır.

Umeyr’in babası Sa‘d b. Ubeyd ile Hazrec kabilesinden olan diğer bir Saʻd b. Ubeyd bazan karıştırılmaktadır. Hazrecli Saʻd b. Ubeyd Ebû Zeyd künyeli olup Bedir Gazvesi’ne katılmış ve Kādisiye Savaşı’nda (15/636) şehid düşmüştür.

Umeyr küçükken babası vefat ettiği için annesi Amr b. Avf oğullarından Cülâs b. Süveyd ile evlendi. Varlıklı bir kişi olan Cülâs, Umeyr’e sahip çıktı ve onu müreffeh bir ortamda büyüttü. Hicretten sonra Umeyr ve Cülâs müslüman oldular. Ancak Cülâs inancında samimi değildi. 9 (630) yılındaki Tebük Gazvesi için hazırlık yapılırken durumu iyi olanlar, yeterli imkânı bulunmayan mücahidlerin ihtiyaçlarını karşılamak için ayrıca katkıda bulunuyorlardı. Mevsimin sıcak, sürenin uzun olması, ayrıca seferin hurma hasat mevsimine denk gelmesi gibi hususları bahane eden münafıklar cihada katılmak istemedikleri gibi sefer için hazırlık yapanların kafalarını karıştıracak, onları yola çıkmaktan soğutacak propagandalar yapıyorlardı. Cülâs da onlardan biriydi. Hatta münafıklar hakkında nâzil olan bazı âyetleri veya Hz. Peygamber’in Suriye saraylarının fethedileceğine dair müjdesini duyunca “Muhammed doğru söylüyorsa biz eşeklerden beter durumdayız demektir” diye karşılık vermişti. Bunun münafıklık anlamına geldiğini anlayan Umeyr, “Ben Resûlullah’ın doğru söylediğine, senin de eşekten beter olduğuna şahitlik ederim” dedi ve Cülâs’ı samimi olmaya davet etti. Bu arada Tebük’ten dönmüş olan Hz. Peygamber’e gidip durumu haber vermek ile büyük yardımını gördüğü Cülâs’ı korumak arasında bir tercih yapması gerekiyordu. Cülâs da başına gelecekleri farkettiği için söylediklerini anlatmaması için Umeyr’den ricada bulundu. Umeyr bunun ihanet olacağını, inecek bir âyetle durumun açığa çıkacağını düşündü ve Hz. Peygamber’e gidip olanları anlattı. Hz. Peygamber Cülâs’ı çağırarak ne olup bittiğini sordu. Cülâs yemin ederek söylediklerini inkâr etti ve Umeyr’in kendisine iftira attığını söyledi. Zor durumda kalan genç Umeyr ağlamaya başladı ve olaya şahitlik edecek kimse bulunmadığından durumun inecek bir âyetle açığa çıkması için Allah’a dua etti. Bir müddet sonra “Onlar, din ve Peygamber aleyhinde bir şey söylemedik diye Allah’a yemin ediyorlar; halbuki dinden çıkmalarına sebep olan o kelimeyi söylediler, İslâm’a girdikten sonra tekrar kâfir oldular ve ellerinin erişemeyeceği şeye yeltendiler. Onlar, Allah ve resulü müminleri Allah’ın lutfuyla maddî-mânevî zenginliğe eriştirdiği için intikam almaya kalktılar. Tövbe ederlerse kendileri için iyi olur; etmezlerse Allah onları dünyada ve âhirette acı verici bir azabın içine sokacaktır. Yeryüzünde kendilerine ne bir dost ne de bir yardımcı olacaktır” (et-Tevbe 9/74) anlamındaki âyet nâzil oldu. Bunun üzerine Cülâs hatasını kabullendi ve samimi bir şekilde tövbe etti (bk. CÜLÂS b. SÜVEYD). Ardından Hz. Peygamber Umeyr’in kulağını tuttu ve “Delikanlı, doğru duymuşsun, Allah Teâlâ seni tasdik etti” diyerek kendisini rahatlattı (Süyûtî, VII, 443-446).

Umeyr yukarıda anılan olaydan sonra da Medine’de gördüğü ve duyduğu olumsuz şeyleri Hz. Peygamber’e iletmeye devam ettiği için münafıklar ona “üzün” (kulak) diye lakap takmış ve yanında oturmaktan çekinmişlerdi. “Onlardan bir kısmı da ‘O her söylenene kulak veriyor’ diyerek Peygamber’i incitirler. De ki: ‘O sizin iyiliğinize olanları dinleyen hayırlı bir kulaktır. O, Allah’a inanır, müminlerin sözlerine güvenir. İman edenleriniz için de bir rahmettir.’ Allah’ın resulüne ezâ edip incitenlere pek acı bir azap vardır” meâlindeki âyette de (et-Tevbe 9/61) ifade edildiği üzere münafıklar, aleyhine söyledikleri her sözü kendilerine haber verdiği için bu lakabı esasen Hz. Peygamber hakkında kullanmakla birlikte, Umeyr kendisinden nakledilen bir rivayete göre bu âyetin kendisi hakkında nâzil olduğunu söylemiştir (Süyûtî, VII, 422-423).

Umeyr b. Sa‘d yaşı küçük olduğu için Hz. Peygamber ve Hz. Ebû Bekir dönemlerinde herhangi bir sefere katılmadı. Hz. Ömer devrinde Filistin, Humus, Rakka, Kınnesrîn ve Cezîre fetihlerinde bulundu. Hz. Ömer tarafından Rakka’nın vergilerini toplamakla görevlendirildi. 19-20 (640-641) yıllarında genel kumandan İyâz b. Ganm’ın görevlendirmesiyle Aynülverde, Habur, Sincar ve Re’sül‘ayn gibi merkezlerin fethini gerçekleştirdi. Hz. Ömer tarafından Cezîre Valisi Habîb b. Mesleme’nin yerine Cezîre ile birlikte Humus ve Kınnesrîn’i yönetmek üzere vali olarak tayin edildi. Halifenin vefatına kadar bu görevde kalan Umeyr, valiliği esnasında müslüman toprakları ile Bizans arasında kalan Mudar ve Rebîa kabilelerine ait arazileri ıslah etti, buralara müslüman nüfus yerleştirdi ve yerli halkın İslâm’a girmesi üzerine meskûn yerlere mescidler yaptırdı. Her yaz kuzeye doğru seferler (sâife) düzenleyerek Bizanslılar’ın toparlanıp âniden İslâm topraklarına saldırmalarına engel oldu (bk. SAVÂİF).

Sahâbe içinde zühd ve takvâsıyla öne çıkan Umeyr’in bu yönü özellikle Humus’taki valilik görevi sırasında belirgin hale gelmiştir. Göreve başladıktan bir yıl sonra Hz. Ömer tarafından gönderilen bir müfettişin yaptığı araştırmada Umeyr’in yokluk içinde yaşadığı anlaşılınca kendisine malî destekte bulunuldu, ancak o günlük ihtiyacı kadarını aldıktan sonra kalan parayı fakirlere, şehidlerin eşlerine ve çocuklarına dağıttı. Her yıl hac mevsiminde valilerini Medine’ye çağırarak bizzat teftiş eden Hz. Ömer Umeyr’i de bu amaçla Medine’ye çağırdı; heybesi, yiyecek tabağı, su kabı ve asâsıyla yaya olarak geldiğini görünce hayrette kalarak “Umeyr b. Sa‘d gibi adamlara sahip olmayı ve müslümanların işlerini onlar vasıtasıyla yürütmeyi ne kadar çok isterdim” dedi.

Hz. Ömer’in vefatından (23/644) sonra Hz. Osman’ın halifeliği döneminde de valilik görevine devam eden Umeyr, bir müddet sonra hastalığı sebebiyle görevden affını istedi. Hz. Osman, Umeyr’in valilik yaptığı Cezîre bölgesini Şam valiliği ile birleştirerek Muâviye b. Ebû Süfyân’ın yönetimine verdi (26/647). Umeyr 28 (649) yılında Muâviye b. Ebû Süfyân kumandasında gerçekleşen Kıbrıs seferine katıldı.

Umeyr’in vefat tarihi kesin olarak bilinmemektedir, ancak Kıbrıs seferinden sonra Hz. Osman’ın (644-656) veya Muâviye b. Ebû Süfyân’ın (661-680) halifeliği döneminde Humus’ta vefat edip defnedildi. Hz. Ömer döneminde Medine’de vefat ettiği ve cenaze namazının onun tarafından kıldırıldığına dair rivayetler doğru değildir.

Umeyr b. Sa‘d, Hz. Peygamber’den bir hadis nakletmiştir. Oğulları Mahmûd ile Abdurrahman’ın yanı sıra Habîb b. Ubeyd er-Rahabî, Râşid b. Sa‘d el-Makrâî, Ebû İdrîs el-Havlânî gibi isimler kendisinden rivayette bulunmuştur.


BİBLİYOGRAFYA

, IV, 196.

, IV, 374-375.

, VI, 531.

Belâzürî, Fütûḥu’l-büldân (nşr. Abdullah Enîs et-Tabbâ‘ – Ömer Enîs et-Tabbâ‘), Beyrut 1407/1987, s. 186, 209-210, 224-225, 239, 242-243, 245, 246, 259.

Taberânî, el-Muʿcemü’l-kebîr (nşr. Hamdî Abdülmecîd es-Selefî), Beyrut, ts. (Daru ihyâi’t-türâsi’l-Arabî), XVII, 51-54.

, I, 247-250.

, III, 1215-1217.

, XLVI, 478-494.

İzzeddin İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe (nşr. Ali M. Muavvaz – Âdil Ahmed Abdülmevcûd), Beyrut 1415/1994, IV, 280-281.

, XXII, 371-376.

, II, 103-105, 557-562.

Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye (nşr. Ahmed Ebû Mülhim v.dğr.), Beyrut 1409/1989, III, 236; VII, 63, 115, 232; VIII, 125, 127.

, III, 68; IV, 718-719.

Süyûtî, ed-Dürrü’l-mens̱ûr (nşr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî), Kahire 1424/2003, VII, 422-423, 443-446.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2012 yılında İstanbul’da basılan 42. cildinde, 149-150 numaralı sayfalarda yer almıştır. Maddenin MEHMET EFENDİOĞLU tarafından kaleme alınan yeni dijital versiyonu 25.01.2024 tarihinde yayımlanmıştır.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER