el-MELİKÜ’n-NÂSIR, Dâvûd - TDV İslâm Ansiklopedisi

el-MELİKÜ’n-NÂSIR, Dâvûd

الملك الناصر داود
Müellif:
el-MELİKÜ’n-NÂSIR, Dâvûd
Müellif: CENGİZ TOMAR
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2004
Erişim Tarihi: 19.04.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/el-melikun-nasir-davud
CENGİZ TOMAR, "el-MELİKÜ’n-NÂSIR, Dâvûd", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/el-melikun-nasir-davud (19.04.2024).
Kopyalama metni

Cemâziyelevvel 603’te (Aralık 1206) doğdu. Annesi Türk kökenlidir. Babasının ölümünden sonra Dımaşk hâkimi oldu (624 Zilkade sonu / 1227 Kasım başı) ve hâkimiyeti büyük sultan olan amcası el-Melikü’l-Kâmil Muhammed tarafından tanındı (625/1228). Henüz çok genç ve devlet işlerinde tecrübesiz olduğundan babasının memlükü ve üstâdârı Emîr İzzeddin Aybek el-Muazzamî ona yardımcı tayin edildi.

Ertesi yıl amcası el-Melikü’l-Kâmil’in Şevbek’i istemesine karşı çıkınca Gazze’ye gelen el-Melikü’l-Kâmil yeğenine ait Kudüs, Nablus gibi şehirlere nâibler gönderdi. el-Melikü’n-Nâsır’ın yardım istediği diğer amcası el-Melikü’l-Eşref Mûsâ, Dımaşk’a geldiyse de kısa bir müddet sonra ağabeyi el-Melikü’l-Kâmil’le anlaşarak Dımaşk’ı kuşattı. II. Friedrich’le anlaşan ve Kudüs’ü Haçlılar’a veren el-Melikü’l-Kâmil de kuşatmaya katıldı. Amcalarına karşı direnemeyeceğini anlayan el-Melikü’n-Nâsır şehri teslim etti (626/1229). Yapılan anlaşma gereğince Dımaşk’ta el-Melikü’l-Eşref’in hâkimiyeti tanındı; el-Melikü’n-Nâsır’a başta Kerek olmak üzere Ürdün ve Filistin’de bazı kalelerle şehirler verildi. Bundan sonra el-Melikü’l-Kâmil’in kızı Âşûrâ Hatun’la evlenen el-Melikü’n-Nâsır’ın amcasıyla iyi ilişkiler kurduğu ve onun seferlerine katıldığı görülmektedir. Ancak 633’te (1236) kendisine karşı planlar yaptığı bahanesiyle el-Melikü’l-Kâmil’in elindeki toprakları alacağından korkan el-Melikü’n-Nâsır Bağdat’a giderek halifeye sığındı ve onun araya girmesiyle topraklarına geri döndü.

el-Melikü’l-Kâmil aleyhine ittifak yapan Eyyûbî meliklerine karşı el-Melikü’n-Nâsır amcasıyla birlikte oldu. el-Melikü’l-Eşref’in ölümü üzerine yine beraberce Dımaşk’ı kuşatarak şehri veliaht tayin edilen el-Melikü’s-Sâlih İmâdüddin İsmâil’in elinden aldılar (635/1238). Ancak Dımaşk’ı el-Melikü’n-Nâsır’a teslim edeceğine söz veren el-Melikü’l-Kâmil bunun hemen ardından vefat edince Dımaşk’ta toplanan ümerâ, daha kolay nüfuz edebileceği II. el-Melikü’l-Âdil’i Kahire’de büyük sultan seçerken el-Melikü’l-Cevâd’ı da onun Dımaşk nâibi olarak tayin etti. Bunun üzerine Dımaşk halkının, şehirde kalması hususundaki ısrarına rağmen Filistin’e giden el-Melikü’n-Nâsır kendi toprakları saydığı bölgeyi işgal ettiyse de Nablus’ta el-Melikü’l-Cevâd’a yenilip Kerek’e döndü ve bu oldubittiyi kabul ederek Ürdün ile Filistin’de bazı şehir ve kalelerde hüküm sürdü.

Dımaşk’ı geri almak arzusuyla çeşitli ittifaklar arayan el-Melikü’n-Nâsır, II. el-Melikü’l-Âdil’le anlaşıp Kahire’ye gittiyse de bir müddet sonra onunla da bozuşup Kerek’e döndü. Bu sırada el-Melikü’n-Nâsır için yeni bir fırsat doğdu. Mısır’ı almak için Filistin’de bulunan el-Melikü’l-Kâmil’in büyük oğlu el-Melikü’s-Sâlih Eyyûb askerlerinin kendisini terketmesi üzerine yalnız kalmıştı. Onu yakalayıp hapseden el-Melikü’n-Nâsır, II. el-Melikü’l-Âdil’in büyük meblağlar karşılığında kardeşini kendisine teslim etme teklifini reddetti. Bu sırada Haçlılar’ın anlaşmaya aykırı olarak Kudüs’te tahkimat yaptıkları haberini alınca onlara karşı yürüyerek şehri tekrar fethetti ve tahkimatları yıktırdı (9 Cemâziyelevvel 637 / 7 Aralık 1239). Bir müddet Kerek’te hapiste tuttuğu el-Melikü’s-Sâlih’i de Kudüs’e getirtip onun adına hutbe okuttu. Mısır’ı ele geçirmek üzere birlikte yola çıktılarsa da II. el-Melikü’l-Âdil ve ona yardıma gelen İmâdüddin İsmâil’in orduları arasında kaldıklarından geri çekildiler. Ancak bir süre sonra el-Melikü’l-Âdil’in, kumandanları tarafından tutuklandığı haberi ulaşınca Mısır’a gittiler. Böylece el-Melikü’s-Sâlih Eyyûb büyük sultan oldu (25 Zilkade 637 / 17 Haziran 1240). Aralarında yaptıkları anlaşma gereği Mısır ve Suriye’yi aldıkları takdirde Suriye el-Melikü’n-Nâsır’ın olacaktı. Şevbek’in kendisine verilmesi isteği kabul görmeyince tekrar Kerek’e dönen el-Melikü’n-Nâsır bu defa da el-Melikü’s-Sâlih’e karşı diğer Eyyûbî melikleriyle anlaşma yoluna gitti. Ertesi yıl Belkā civarında el-Melikü’s-Sâlih tarafından yenilgiye uğratılınca yine Kerek’e çekildi. Ardından Filistin’deki Haçlılar’la uğraşmaya başlayan ve bir müddet onlara karşı başarıyla mücadele veren el-Melikü’n-Nâsır, daha sonra iki düşmandan birini bertaraf etmek amacıyla Haçlılar’la ittifak kurarak Kudüs’ü onlara teslim etti. 642 (1244) yılına gelindiğinde el-Melikü’n-Nâsır’ın elinde sadece Ürdün’deki Kerek, Belkā ve Aclûn kalmıştı.

Bu sırada el-Melikü’s-Sâlih Eyyûb’un müttefiki olan Hârizmliler’in sebep olduğu istikrarsızlıktan faydalanan ve onlarla anlaşan el-Melikü’n-Nâsır Kudüs, Nablus gibi Filistin şehirlerini ele geçirerek durumunu güçlendirdiyse de el-Melikü’s-Sâlih iki yıl içinde Filistin’deki bu toprakların yanı sıra onun Ürdün’deki önemli kalelerinden olan Aclûn’a da sahip oldu. 644’te (1246) Salt yakınlarında el-Melikü’s-Sâlih’e yenilen el-Melikü’n-Nâsır’ın elinde müstahkem Kerek Kalesi’nden başka bir yer kalmadı. Ertesi yıl Kerek’i oğlu II. el-Melikü’l-Muazzam Îsâ’ya bırakarak Halep’e giden ve el-Melikü’n-Nâsır Yûsuf’a sığınan el-Melikü’n-Nâsır Dâvûd’un diğer iki oğlu kardeşlerini tutuklayıp Kerek’i bazı iktâlar karşılığında el-Melikü’s-Sâlih’e terkettiler (647/1249). Şâban 648’de (Kasım 1250) Humus’ta el-Melikü’n-Nâsır Yûsuf’un tutukladığı el-Melikü’n-Nâsır Dâvûd halifenin araya girmesiyle yaklaşık üç yıl sonra serbest bırakıldı. Şahsî hazinesinin bulunduğu Bağdat’a giden el-Melikü’n-Nâsır burada kabul görmediği gibi müsadere edilen mallarını da alamadı. Ardından hac farîzasını yerine getirerek Âne civarında yoksulluk içinde yaşarken Kerek hâkimi el-Melikü’l-Mugīs tarafından tutuklandıysa da yine halifenin aracılığıyla serbest bırakıldı. Dımaşk yakınlarında Buveydâ köyünde vebadan öldü ve babasının türbesine defnedildi (Cemâziyelevvel 656 / Mayıs 1258).

İlim meclisleri tertip etmekten ve değerli kitaplar satın almaktan hoşlanan el-Melikü’n-Nâsır aynı zamanda şairdi. Muhammed b. Ahmed el-Katîî ve Ebü’l-Hasan Müeyyed b. Muhammed et-Tûsî’den hadis, Hüsrevşâhî’den aklî ilimler okumuştu. Onun ilim meclislerine Seyfeddin el-Âmidî ve Tâceddin el-Urmevî gibi ünlü âlimler de katılırdı. Özellikle Kerek’te bulunduğu devirde ilimle uğraşan el-Melikü’n-Nâsır, Eyyûbî tarihinin en önemli eserlerinden olan Müferricü’l-kürûb fî aḫbâri benî Eyyûb’un müellifi İbn Vâsıl ve babası Sâlim b. Nasrullah’ı da hizmetine almıştı. el-Melikü’n-Nâsır’ın daveti üzerine Kerek’e gelen dil âlimi Cemâleddin İbnü’l-Hâcib de el-Kâfiye adlı eserini onun için el-Vâfiye naẓmü’l-Kâfiye adıyla manzum hale getirip kendisine okutmuştur.


BİBLİYOGRAFYA

, VIII/2, s. 54-57, 678, 684, 700-701, 707-709, 714, 717, 720-721, 726-729, 735-737, 745-747, 753, 760-765, 794.

, IV, 201, 206, 218-231, 236-240, 245, 252-258, 330-331; V, 12-19, 35, 39-40, 100-114, 125-127, 146-152, 172-173, 191-195, 207, 214-215, 239, 253-258, 270-274, 278, 300-301, 328, 332-333, 338, 348, 350, 363-364.

, III, 496.

Yûnînî, Ẕeylü Mirʾâti’z-zamân, Haydarâbâd 1374/1954, I, 126-178.

Ebü’l-Fidâ, el-Muḫtaṣar fî aḫbâri’l-beşer (nşr. Mahmûd Deyyûb), Beyrut 1417/1997, II, 238-239, 240-241, 252, 256, 258, 259, 261-269, 273, 279, 285, 290, 293, 298-299, 303-304.

, I/1, s. 262-267, 272-274, 291, 295, 297, 302-303; I/2, s. 268-269, 273-332, 412.

İzzeddin el-Askalânî, Şifâʾü’l-ḳulûb fî menâḳıbi Benî Eyyûb (nşr. Nâzım Reşîd), Bağdad 1978, s. 346-357.

H. L. Gottschalk, al-Malik al-Kāmil von Egypten und seine Zeit, Wiesbaden 1958, bk. İndeks.

R. S. Humphreys, From Saladin to the Mongols, Albany 1977, s. 193-206, 222, 228-229, 231-232, 240-243, 253, 260-276, 289, 467.

, III, 162-164, 182-191, 194, 198.

Ramazan Şeşen, “Eyyûbîler”, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, İstanbul 1992, VI, 362-364, 367, 369-386.

Cengiz Tomar, Memlük Devleti’nin Kuruluşu: 1240-1260 (yüksek lisans tezi, 1996), MÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, s. 10-22, 31-38.

K. V. Zetterstéen, “al-Nāṣır”, , VII, 989-990.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2004 yılında Ankara’da basılan 29. cildinde, 76-77 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER