https://islamansiklopedisi.org.tr/haccac-b-ertat
Enes b. Mâlik gibi bazı sahâbîler hayatta iken doğdu; ancak onlarla görüşemediği için tebeu’t-tâbiînden sayıldı. Küçük yaşta fıkıh öğrendiği ve iyi yetiştiği için on altı, bazı rivayetlere göre ise yirmi altı yaşlarında Kûfe’de fetva vermeye başladı. “Büyük fakih”, “Irak müftüsü” gibi unvanlarla anıldı. Kabiliyeti ve zekâsı sebebiyle Abbâsî Halifesi Ebû Ca‘fer el-Mansûr onu yanına aldı. Hendese de bilen Haccâc, Bağdat şehrinin kuruluşu ve ulucaminin inşasında mimar olarak görev aldı. Daha sonra Mansûr kendisini Basra kadılığına getirdi. Abbâsîler döneminin ilk Basra kadısının Haccâc olduğu söylenir. Bazı kaynaklarda Haccâc’ın Kûfe’de de kadılık yaptığı ve orada Ömer b. Abdülazîz’in oğlu Abdullah’ın zabıt kâtipliğini ifa ettiği kaydedilmektedir.
Haccâc önceleri maddî sıkıntı çekmiş, yıllarca câriyesinin dokuduğu şeyleri satıp geçimini sağlamıştır. Ebû Ca‘fer el-Mansûr’un kendisine sahip çıkmasından sonra hayatı değişmiş, iddia edildiğine göre Halife Mansûr’un onu oğlu Mehdî ile birlikte gönderdiği Horasan’dan kırk deve yükü eşya ve yetmiş köle ile dönmüştür. Asmaî, Basra kadıları içinde ilk defa onun rüşvet aldığını ileri sürmüştür. Kibar, güzel giyinmeyi seven, tartışma yapılan topluluklardan uzak duran Haccâc b. Ertât aşırı derecede gururluydu. Muhtemelen asil bir aileye mensup olması, genç yaşta fetva vermeye başlaması sebebiyle kendini çok beğenirdi. Bulunduğu meclislerde kendisine saygı gösterilmesini ister, katıldığı toplantıların tabii başkanı olurdu. Bu büyüklük duygusu onu toplumdan, özellikle de camiden ve cemaatten uzaklaştırmıştır. Halkla birlikte bulunmamak için cuma namazına dahi gitmediği, “Cemaatle namaz kılmayı terketmedikçe kişi ahlâkî olgunluğa ulaşamaz” dediği nakledilmiştir. Fakirlere selâm vermeyi bile doğru bulmayan Haccâc’ın sonraları bu davranışlarından dolayı pişmanlık duyduğu belirtilmektedir.
Bu gururuna rağmen Haccâc iyi bir âlim, ilim adamlarının kendisinden övgüyle söz ettiği bir muhaddisti. Atıyye el-Avfî, Atâ b. Ebû Rebâh, Nâfi‘, Amr b. Dînâr ve Şa‘bî gibi âlimlerden hadis rivayet etmiş, hocalarından Mansûr b. Mu‘temir, akranlarından İbn İshak ve Şu‘be b. Haccâc başta olmak üzere Süfyân es-Sevrî, Abdürrezzâk b. Hemmâm es-San‘ânî, Hammâdeyn (Hammâd b. Zeyd ile Hammâd b. Seleme), Abdullah b. Mübârek ve diğerleri kendisinden rivayette bulunmuşlardır. Şu‘be b. Haccâc hadis öğrenmek isteyenlerin ona gitmesini tavsiye etmiş, Süfyân es-Sevrî kafasındaki bilgilere onun kadar sahip olan başka bir âlim görmediğini söylemiş, Hammâd b. Zeyd ise onu hadiste Süfyân es-Sevrî’den daha üstün tutmuştur. Ahmed b. Hanbel, Bezzâr ve Hatîb el-Bağdâdî gibi âlimler Haccâc’ı hadis hâfızı kabul ettikleri gibi İbn Ebû Necîh Kûfe âlimleri içerisinde onun gibisinin bulunmadığını, Atâ b. Ebû Rebâh da onun ilimde Kûfe gençlerinin efendisi olduğunu söylemiştir. Devrinde pek çok kişi ondan faydalanmak için Kûfe Mescidi’nde ve evinde düzenlediği ilim meclislerine katılmış, talebeleri sorularına cevap alabilmek için kapısının önünde bazan sabahlara kadar beklemişlerdir.
Haccâc’ın hadislerin yazılmasına karşı çıktığı, talebelerine hadis yazanlardan uzak durmalarını öğütlediği, derslerinde hadis yazanları ikaz ettiği, hatta meclisinden çıkardığı söylenmektedir. Ona göre hadis yazarken her an hata yapılması, meselâ Ömer yerine Amr yazılması mümkündür.
Haccâc b. Ertât’ın hadis ilmindeki üstünlüğüne rağmen tedlîs yaptığı ve meselâ zayıf, hatta metrûk olarak bilinen Muhammed b. Ubeydullah el-Arzemî’den duyduğu hadisleri Amr b. Şuayb’dan naklettiği, Mücâhid ve İbn Şihâb ez-Zührî ile karşılaşmadığı halde onlardan rivayette bulunduğu bilinmektedir. Kendilerinden hiç hadis duymadığı İkrime, Mekhûl, İbrâhim en-Nehaî, Zührî, Yahyâ b. Ebû Kesîr, Hişâm b. Urve gibi kişilerden hadis nakletmiş, tedlîs yoluyla hadislerini rivayet ettiği muhaddislerin sayısının on yedi olduğunu kendisi söylemiştir. “Sen bana bir kimseden hadis nakletmişsen bu hadisi o kişiden bizzat nakletmekte bir mahzur görmem” dediği nakledilmektedir. Bu sebeple İbnü’l-Mübârek, Yahyâ el-Kattân, Yahyâ b. Maîn, Ahmed b. Hanbel ve Nesâî başta olmak üzere kendisinden övgüyle bahseden âlimler de onu müdellis olarak nitelendirmişler ve hadislerini ihtiyatla karşılamışlardır. Ebû Hâtim er-Râzî ve İbn Huzeyme, Haccâc’ın “haddesenâ” ve “ahberenâ” gibi hadisi bizzat kendisinin duyduğunu gösteren lafızları kullanarak rivayet ettiği hadislere güvenilebileceğini, böyle olmayan rivayetlerinin delil olarak kullanılamayacağını söylemişlerdir. Haccâc’ın rivayetleri konusunda daha ağır ithamlar da yapılmış, onun çok hata yaptığı, lafızları değiştirdiği, hadise aslında bulunmayan sözler ilâve ettiği, hâfızasının zayıf olduğu ileri sürülmüş, Ahmed b. Hanbel’in, onun neredeyse ilâvesiz bir tek hadisi bile bulunmadığını söylediği rivayet edilmiştir. Bu ithamları dikkate alan İbn Sa‘d, İbn Maîn, Nesâî ve Hatîb el-Bağdâdî Haccâc’ı zayıf sayarken Ahmed b. Hanbel, Dârekutnî gibi âlimler de onun rivayetlerinin delil olmayacağını ileri sürmüşlerdir. İbnü’l-Medînî ve Yahyâ b. Saîd el-Kattân Haccâc’dan bir tek hadis bile yazmamış, Zâide b. Kudâme’nin onun hadislerinin terkedilmesi kanaatinde olduğu rivayet edilmiştir. Ancak İbnü’l-Mübârek, İbn Mehdî, İbn Maîn ve Ahmed b. Hanbel’in de aynı kanaatte olduğuna dair rivayeti Zehebî aşırı bulmuş ve âlimler hakkında daha ölçülü olmak gerektiğini belirtmiştir. İbn Adî de Haccâc’ın müdellis olduğunu, hadiste bazan hata yaptığını, fakat hiçbir zaman yalan rivayette bulunmadığını, Yahyâ b. Saîd el-Kattân’dan başka hiç kimsenin onun hadislerini terketmediğini söylemiştir.
600 kadar hadis rivayeti bulunan Haccâc’ın hadislerine Buhârî dışındaki Kütüb-i Sitte müellifleri itimat etmiş, Buhârî ise onu zayıf sayarak kendisinden hadis nakletmemiştir. Ancak İbn Hacer, kendi elinde bulunan Ṣaḥîḥ-i Buḫârî nüshasının “ʿltḳ” bölümünde onun bir hadisinin “muallak” olarak nakledildiğini belirtmiştir. Müslim ise Haccâc’ın rivayetlerini bazı hadisleri desteklemek üzere “mütâbi‘” ve “şâhid” olarak zikretmiştir. Dârimî ile İbn Hibbân da Haccâc’ın hadislerine eserlerinde yer veren müelliflerdendir.
Kaynakların çoğu, Haccâc’ın Mansûr’un halifeliği döneminde 145 (762) yılında Rey’de vefat ettiğini kaydetmektedir. Onun Horasan’da öldüğünü söyleyenler yanında 147 (764), 149 (766) veya 150 (767) yıllarında vefat ettiğini ileri sürenler de olmuştur.
BİBLİYOGRAFYA
İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, VI, 359.
Yahyâ b. Maîn, et-Târîḫ, II, 99-100.
Halîfe b. Hayyât, et-Târîḫ (Ömerî), s. 369, 414, 421.
a.mlf., eṭ-Ṭabaḳāt (Zekkâr), I, 390-391.
Ahmed b. Hanbel, el-ʿİlel (Koçyiğit), I, 167, 298; II, 222.
Buhârî, eḍ-Ḍuʿafâʾ (Zâyed), s. 100-102.
a.mlf., et-Târîḫu’l-kebîr, II, 378.
İclî, es̱-S̱iḳāt, s. 107-108.
Taberî, Târîḫ (Ebü’l-Fazl), VII, 618.
Ukaylî, eḍ-Ḍuʿafâʾ, I, 277-283.
İbn Ebû Hâtim, el-Cerḥ ve’t-taʿdîl, III, 154-156.
İbn Hibbân, Kitâbü’l-Mecrûḥîn, I, 225-228.
İbn Adî, el-Kâmil, II, 223-229.
İbn Şâhîn, Târîḫu esmâʾi’s̱-s̱iḳāt, Beyrut 1986, s. 102.
İbn Mencûye, Ricâlü Ṣaḥîḥi Müslim, I, 153-154.
Hatîb, Târîḫu Baġdâd, I, 70; VIII, 230-236.
İbnü’l-Cevzî, eḍ-Ḍuʿafâʾ, I, 191-192.
Nevevî, Tehẕîb, I, 152-153.
İbn Hallikân, Vefeyât, II, 54-56.
Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, VII, 68-75.
a.mlf., Teẕkiretü’l-ḥuffâẓ, I, 186-187.
a.mlf., Mîzânü’l-iʿtidâl, I, 458-460.
İbn Hacer, Tehẕîbü’t-Tehẕîb, II, 196-198.
a.mlf., Taʿrîfü ehli’t-taḳdîs bi-merâtibi’l-mevṣûfîne bi’t-tedlîs, Beyrut 1987, s. 125.
Süyûtî, Ṭabaḳātü’l-ḥuffâẓ (Lecne), s. 87-88.
Hazrecî, Ḫulâṣatü Teẕhîb, s. 72.
G. H. A. Juynboll, Muslim Tradition, Cambridge 1983, s. 182-184.