https://islamansiklopedisi.org.tr/hairi
Orta İran’daki Yezd şehrinin Mihricürd köyünde doğdu. İlk öğrenimini Erdekân ve Yezd’de tamamladıktan sonra Irak’a gitti. Sâmerrâ’da Şeyh Fazlullah Nûrî, Mirza İbrâhim Mahallâtî, Mirza Muhammed Hasan eş-Şîrâzî ve özellikle Seyyid Muhammed el-Fişârekî’nin derslerine devam etti. Fişârekî, Şîrâzî’nin 1312’de (1895) ölümü üzerine Necef’e gidince Hâirî de onunla birlikte gitti ve hocasının 1898 yılında vefatına kadar öğrenciliğini sürdürdü. Daha sonra Ahund Molla diye bilinen Muhammed Kâzım-ı Horasânî’nin derslerine katıldı ve onun en başarılı öğrencilerinden biri oldu. Bu sırada gittiği Kerbelâ’da çevresine toplanan öğrencileri yetiştirme çabalarından dolayı Mirza Muhammed Takī-i Şîrâzî’nin takdirini kazandı. 1900 yılında Erâk’in (Sultanâbâd) ileri gelenlerinden Seyyid Mustafa ve babası Hacı Âgā Muhsin’in daveti üzerine oraya gitti. Erâk’te verdiği derslere çok sayıda öğrencinin devam ettiği bilinmektedir. Batılı güçlerin İslâm dünyası üzerindeki hâkimiyet emellerini göz önünde bulunduran Hâirî, sorumlu bir dinî lider olarak politikaya karışmamanın gerektiğine inanmış ve bunu ömrünün sonuna kadar devam ettirmiştir. Onun bu tutumu, kendisini davet eden Seyyid Mustafa’nın aktif siyaset anlayışına aykırı düştüğünden Erâk’ten ayrılmak zorunda kaldı. Önce Necef’e, ardından Kerbelâ’ya gitti. Kerbelâ’da bulunduğu dönemde çalışmalarını tamamen fıkıh ve usul öğretimi gibi dinî konulara hasretti. Bir süre sonra tekrar Erâk’e döndü ve 1913-1922 yılları arasında burada çok sayıda öğrenci yetiştirdi.
1920’de iki büyük Şiî müctehidi Mirza Muhammed Takī-i Şîrâzî ve Şeyhüşşerîa el-İsfahânî diye bilinen Fethullah b. Muhammed Cevâd Namâzî eş-Şîrâzî’nin ölümünden sonra merci-i taklîd makamı Necef’te Seyyid Ebü’l-Hasan el-İsfahânî ve Mirza Muhammed Hüseyin en-Nâînî’ye, İran’da ise ilim adamlarının ve halkın güvenini kazanan Hâirî’ye intikal etti. Hâirî merci-i taklîd olduktan sonra da ilimle uğraşmayı tercih edip tedris faaliyetlerini sürdürdü. Bu tavrı Şîa din sınıfı üzerinde geniş ölçüde etkili oldu. Buna karşılık Irak’taki âlimlerin, Şiî dünyasında menfaati olan İngiltere’ye ihtiyatsız şekilde ve doğrudan karşı çıkmaları nüfuzlarının kırılmasına sebep olmuş ve başta Nâînî, İsfahânî, Şeyh Mehdî el-Hâlisî olmak üzere birçok âlimin ilmî faaliyetlerinin yasaklanmasına, dolayısıyla Irak’taki Şiî ilmî çevrenin değerinin düşmesine yol açmıştır.
Kum şehrinin tanınmış âlimlerinden Âyetullah Muhammed Takī Bâfkî başkanlığında bir heyetin, Hâirî’yi ziyaret ederek Havze-i İlmiyye’nin başına geçmesini ve dinî öğretim kurumlarını yeniden düzenlemesini teklif etmesi üzerine Hâirî 1922 yılı Martında öğrencisi Rûhullah Humeynî, Muhammed Takī Hânsârî ve Gülpâyigânî ile birlikte Kum’a gitti. Kısa zamanda ders halkalarını kurarak öğretim faaliyetini başlattı. Onun Kum’a gittiğini öğrenen Sadreddin Sadr, Muhammed Kâzım Şerîatmedârî ve Seyyid Şehâbeddin Mar‘aşî gibi âlimler de bu şehre gelip yerleşti. Bu arada son Kaçar Hükümdarı Ahmed Şah bizzat Kum’a gelerek kendisini ziyaret etti. Kum, din öğrenimi gören ve sayıları 1000’e yaklaşan öğrenciler sayesinde Kerbelâ ve Necef’e rakip bir şehir haline geldi. Hâirî, kurduğu veya ıslah ettiği müesseselerde eğitim ve öğretimi düzene soktu. Hızla bir öğrenci ve ulemâ merkezi haline gelen Kum’da İngilizler tarafından Irak’tan sürgün edilen Mehdî el-Hâlisî, Ebü’l-Hasan el-İsfahânî, Mirza Muhammed Hüseyin en-Nâînî, Ali eş-Şehristânî ve Abdülhüseyin el-Hücce gibi âlimler halkın ve devlet adamlarının sıcak ilgisiyle karşılaştılar. Irak dinî muhitinin kısmen de olsa İran’a intikal etmesi, o devirde İran’ın en güçlü adamı olan Serdâr-ı Sipeh (Rızâ Şah Pehlevî) tarafından iyi karşılanmadı. Zira böylesine güçlü bir dinî çevre İran’da yeni teşekkül eden komünist hareketi zayıflatabilirdi. Ayrıca Hâirî, 1924 yılında Irak’ta kurulacak olan cumhuriyet idaresine taraftar olmamış, Kum halkını gösterilere çağırmış ve bu sebeple yönetim tarafından kendisine bazı kısıtlamalar konmuştu. Hâirî’nin Kum’da geliştirmeye muvaffak olduğu dinî müesseseler daima hükümetin baskılarına hedef teşkil etmiştir. Bu arada Hâirî’nin, yardımcısı Muhammed Takī Bâfkî’nin 1927 yılında tutuklanmasında da devlete karşı herhangi bir tepkisi görülmemiştir. Sadece 1928’de hükümet politikasına karşı tavrını ortaya koymuş, şaha gönderdiği bir telgrafla tek tip elbise giyilmesi mecburiyetini getiren kıyafet kanununu protesto etmiştir. Hâirî bunun dışında politikaya girmemiş ve Rızâ Şah Pehlevî’ye karşı başlatılan muhalefet hareketine katılmamıştır. Yılmadan faaliyetlerini sürdüren Hâirî, özellikle Kum’da halkın yararına olan müesseseleri kurmaktan geri kalmamış; Kum Hastahanesi, Feyziye Kütüphanesi, yeni kabristanın tesisi, Kum medreselerinin tamiri, Feyziye Medresesi’ne bazı ilâvelerin yapılması onun tarafından gerçekleştirilmiştir.
Hâirî’nin yetiştirdiği öğrenciler arasında hepsi de “âyetullah” olan Seyyid Ahmed b. Yûsuf Mûsevî, Muhammed Takī Hânsârî, Seyyid Şehâbeddin Mar‘aşî, Muhammed Kâzım Şerîatmedârî, Seyyid Muhammed Rızâ Gülpâyigânî ve Rûhullah Humeynî en meşhurlarıdır. Kendisinin politikadan uzak durmasına karşılık bu öğrencilerinin siyasetle iç içe bulunması dikkat çekicidir. Oğulları Şeyh Murtazâ ve Şeyh Mehdî İran’ın tanınmış âlimlerinden olup Şeyh Mehdî Âyetullah Burûcirdî tarafından irşad için Washington’da görevlendirilmiştir. 28 Şubat 1937’de Kum’da vefat eden Hâirî, İmam Mûsâ el-Kâzım’ın kızı ve Ali er-Rızâ’nın kardeşi Fâtıma’nın harem revakında defnedildi.
Eserleri. Hâirî’nin daha çok fıkıh ve usûl-i fıkıh konularında telif ettiği eserleri şunlardır:
1. el-Ḥâşiye ʿale’l-ʿUrveti’l-vüs̱ḳā ([baskı yeri yok] 1347). Seyyid Muhammed et-Tabâtabâî el-Yezdî’nin eseri üzerine yazılmış bir hâşiyedir.
2. Kitâbü’ṣ-Ṣalât (her iki eser için bk. Âgā Büzürg-i Tahrânî, eẕ-Ẕerîʿa ilâ teṣânîfi’ş-Şîʿa, VI, 149; XV, 57).
3. Dürerü’l-fevâʾid (Dürerü’l-uṣûl) (I-II, Tahran 1337, 1338). İctihad ve taklid konuları dışındaki usûl-i fıkıh meselelerini ihtiva etmektedir.
4. Taḳrîrât. Hocası Fişârekî’nin usûl-i fıkıhla ilgili takrirlerini ihtiva eden bir eserdir.
5. Münteḫabü’r-resâʾil (Necef 1345). Çeşitli risâlelerinden derlenerek hazırlanmıştır.
Hâirî’nin bunlardan başka Kitâbü’n-Nikâḥ, Kitâbü’l-Mevârîs̱ ve Kitâbü’r-Raḍâʾ adlı eserlerinin bulunduğu belirtilmektedir (Tebrîzî, I, 67).
BİBLİYOGRAFYA
Seyyid Ahmed-i Kesrevî, Târîḫ-i Meşrûṭa-i Îrân, Tahran 1370 hş., s. 281-285, 409.
Kehhâle, Muʿcemü’l-müʾellifîn, V, 320.
Tebrîzî, Reyḥânetü’l-edeb, I, 66-68.
K. Avvâd, Muʿcemü’l-müʾellifîne’l-ʿIrâḳıyyîn, Bağdad 1969, II, 305.
Aʿyânü’ş-Şîʿa, VIII, 42.
Âgā Büzürg-i Tahrânî, eẕ-Ẕerîʿa ilâ teṣânîfi’ş-Şîʿa, Beyrut 1983, VI, 149; VIII, 118; XV, 57.
a.mlf., Ṭabaḳātü aʿlâmi’ş-Şîʿa, Meşhed 1404, III, 1158-1167.
Ziriklî, el-Aʿlâm (Fethullah), IV, 56.
Moojan Momen, An Introduction to Shi‘i Islam: The History and Doctrines of Twelver Shi‘ism, New Haven 1985, s. 312-313.
Hamid Algar, “Religious Forces in Twentieth Century Iran”, CHIr., VII, 743-744.
Abdul-Hadi Hairi, “Ḥāʾirī”, EI2 Suppl. (İng.), s. 342-343.