https://islamansiklopedisi.org.tr/harbi--ibrahim
Aslen Mervli olup 198 (813-14) yılında muhtemelen Bağdat’ta doğdu. Annesinin Benî Tağlib’den olduğunu, anne tarafından akrabalarının çoğunun Hıristiyanlığa mensup bulunduğunu söyler; Bağdat’ın batı yakasındaki Harbiye mahallesinde oturan birlikte hadis okudukları arkadaşları, onu kendilerinden sayarak Harbî nisbesiyle andıkları için bu nisbe ile tanındığını belirtir. Bağdatlı muhaddis Hevze b. Halîfe’den başka Affân b. Müslim, Amr b. Merzûk, Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm, Ebü’l-Velîd et-Tayâlisî, Müsedded b. Müserhed, Ebû Bekir b. Ebû Şeybe ve Ahmed b. Hanbel gibi tanınmış muhaddislerden hadis öğrendi. Tâbiîn neslinin en hayırlısı diye andığı (İbn Ebû Ya‘lâ, I, 92) Ahmed b. Hanbel’in ileri gelen talebelerinden biri oldu ve onun bazı fetvalarını rivayet etti. Ahmed b. Hanbel’den faydalanmak üzere Bağdat’a gelen çeşitli âlimlerle tanışması onun birçok muhaddisten faydalanmasına imkân sağladı.
Harbî, edebiyat ve özellikle lugat sahasında da devrinin önde gelen âlimlerinden biri oldu. Tanınmış dil âlimi Sa‘leb, onun elli yıl boyunca kendi derslerine devam ettiğini söyler. İbn Hanbel’in, oğlu Abdullah’ı Harbî’den ferâiz öğrenmeye teşvik etmesi aynı zamanda fıkıh ilmindeki seviyesini göstermektedir. Harbî, Bağdat’ın batı yakasındaki bir camide cuma günleri halkın sorularını cevaplandırırdı. Hocalarının vefatından sonra uzun süre yaşayan Harbî, âlî isnadlı rivayetlerini kendisinden duymak için uzak beldelerden gelen pek çok talebeye hadis okuttu. Ebû Bekir el-Hallâl, İbn Sâid el-Hâşimî, Ebû Amr İbnü’s-Semmâk, Ebû Bekir en-Neccâd, Ebû Bekir eş-Şâfiî, Ebû Bekir el-Katîî gibi muhaddisler, ayrıca Ebû Bekir el-Enbârî ve Gulâmu Sa‘leb diye tanınan Ebû Ömer ez-Zâhid gibi dil âlimleri onun en tanınmış talebeleridir.
20 Zilhicce 285 (7 Ocak 899) tarihinde Bağdat’ta vefat eden Harbî’nin cenaze namazını Kādî Yûsuf b. Ya‘kūb kıldırdı ve Bâbülenbâr caddesindeki evine defnedildi. Zehebî kabrinin ziyaretgâh olduğunu söyler.
Dârekutnî, Harbî’nin güvenilir bir muhaddis ve hadis ilimlerinde otorite olduğunu belirtmiş, zühd, ilim ve vera‘ itibariyle Ahmed b. Hanbel ile mukayese edilebilecek seviyede bulunduğunu söylemiştir. Başta Hatîb el-Bağdâdî olmak üzere birçok âlim, daha önce Bağdat’ta edebiyat, fıkıh ve hadis ilimlerinin her üçünde otorite, ayrıca zühd sahasında önder olan Harbî gibi bir şahsiyetin yetişmediğini belirtmiştir. Şâfiî tabakat kitaplarında onun hayatına yer verilmekle beraber Ahmed b. Hanbel’e olan yakınlığı sebebiyle Hanbelî olduğu veya birçok muhaddis gibi herhangi bir mezhebe bağlı kalmadığı söylenebilir.
Zengin bir aileden gelen Harbî, kendisine miras kalan emlâkin tamamını satıp hadis tahsili için harcamıştır. Dünya malına değer vermediği için son derece sade yaşardı. Halife Mu‘tazıd-Billâh bir defasında ona 10.000 dirhem göndermiş, fakat hocası Ahmed b. Hanbel gibi devlet adamlarının parasını temiz bulmadığı için kabul etmemiş, hastalandığı günlerde halifenin gönderdiği 100.000 dirhemlik (bazı kaynaklara göre 100.000 dinar) hediyeyi de geri çevirmiştir. Bedenî rahatsızlıklarından şikâyet etmediği, kırk beş yıl devam eden baş ağrısını kimseye söylemediği, yirmi yıl boyunca gözünün biri görmediği halde bunu da kimseye açmadığı rivayet edilir. Son derece mütevazi olan Harbî, derslerine katılan bazı kimselerin kendisini Ahmed b. Hanbel’e tercih ettiklerini duyunca çok üzülmüş ve bu kişileri dersine kabul etmeyeceğini belirtmiştir.
Harbî, hadis rivayetini kendilerine meslek edinen kimseleri takdir eder, onların, Resûlullah’ın yapıp ettiklerini tesbite çalışan en hayırlı kimseler olduklarını söylerdi. Bid‘atçılık yapanların iflâh olmayacağını belirtir ve bid‘atçılardan uzak durmayı tavsiye ederdi. Onun meşhur sözlerinden biri şudur: “Her ümmetin akıllıları şu hususta ittifak etmiştir: Kadere teslim olmayan kişi hayatta mutlu olamaz.”
Eserleri. 1. Ġarîbü’l-ḥadîs̱. İbnü’l-Kıftî’nin, garîbü’l-hadîs türü kitapların en değerlilerinden biri olarak kabul ettiği eser, Hulefâ-yi Râşidîn başta olmak üzere yirmi bir sahâbînin rivayetlerinde (müsnedlerinde) geçen garîb ve nâdir kelimelerin o hadisleri rivayet eden sahâbîlerin adına göre sıralanmasıyla meydana gelmiştir. İçinde garîb lugatların bulunduğu rivayetlerle onların şâhidleri senedleriyle birlikte zikredildiğinden eserin hacmi büyümüş, bu yüzden aranan kelimenin bulunması güçleşmiştir. Eserin sadece, son cildi olduğu anlaşılan V. cildi günümüze ulaşmıştır. Süleyman b. İbrâhim b. Muhammed el-Âyid bu cildi tahkik ederek üç cilt halinde yayımlamış (Cidde 1405/1985), Nebîl b. Mansûr el-Besâre de eserde geçen hadislerin alfabetik fihristini yapmıştır (Fehârisü kütübi Ġarîbi’l-ḥadîs̱, Beyrut 1408/1987, s. 21-42).
2. İkrâmü’ḍ-ḍayf. Misafire ikramda bulunmaya dair çoğu merfû 132 rivayetin râvi sahâbîlerin adlarına göre sıralandığı küçük hacimli bir eserdir (Kahire 1349). Risâle Abdülgaffâr Süleyman el-Bündârî (Kahire 1406/1986; Beyrut 1406/1986) ve Abdullah Âiz el-Garrâzî (Tanta 1407/1987) tarafından neşredilmiştir.
3. el-Menâsik ve emâkinü ṭuruḳi’l-ḥac ve meʿâlimü’l-Cezîre. Menâsikü’l-ḥac olarak da anılan eserde Arap yarımadasının tarihî ve coğrafî durumu ele alınmakta, Mekke ve Medine’deki önemli mekânlar tanıtılmakta, çeşitli yerleşim bölgelerinden Mekke ve Medine’ye giden yollar ve bu yollar üzerinde bulunan yerler ve sular hakkında bilgi verilmektedir. Kitap Hamed el-Câsir tarafından yayımlanmıştır (Riyad 1389/1969, 1401/1981).
4. Risâle fî enne’l-Ḳurʾân ġayru maḫlûḳ. Eserin bir nüshası Haydarâbâd Mektebetü’l-câmiati’l-Osmâniyye’de bulunmaktadır (nr. A 499).
5. Mesâʾilü’l-İmâm Aḥmed. Günümüze kadar gelmeyen eser hakkında İbn Ebû Ya‘lâ’nın ondan yaptığı bazı iktibaslar sayesinde fikir edinmek mümkün olmaktadır (Ṭabaḳātü’l-Ḥanâbile, I, 91-92).
Harbî’nin bunlardan başka Delâʾilü’n-nübüvve, el-Hedâyâ (el-Hidâye) ve’s-sünnetü fîhâ, İttibâʿu’l-emvât, Kitâbü’l-Edeb, Kitâbü’l-Ḥamâm ve âdâbüh, Kitâbü’l-ʿİlel, Kitâbü’l-Ḳuḍât ve’ş-şühûd, Kitâbü’l-Meġāzî, Kitâbü Sücûdi’l-Ḳurʾân, Kitâbü’t-Teyemmüm, Nâsiḫu’l-Ḳurʾân ve mensûḫuh, en-Nehy ʿani’l-kiẕb, en-Nehy ʿani’l-ġıybe (Ẕemmü’l-ġıybe) adlı eserleriyle bir Kur’an tefsirinin bulunduğu kaydedilmektedir.
BİBLİYOGRAFYA
Harbî, Ġarîbü’l-ḥadîs̱ (nşr. Süleyman b. İbrâhim el-Âyid), I-III, Cidde 1405/1985, nâşirin mukaddimesi, I, 17-157.
a.mlf., Kitâbü’l-Menâsik ve emâkini ṭuruḳi’l-ḥac ve meʿâlimi’l-Cezîre (nşr. Hamed el-Câsir), Riyad 1389/1969, nâşirin mukaddimesi, s. 9-256.
Hatîb, Târîḫu Baġdâd, VI, 27-40.
İbn Ebû Ya‘lâ, Ṭabaḳātü’l-Ḥanâbile, I, 86-93.
İbnü’l-Cevzî, el-Muntaẓam, VI, 3-7.
Yâkūt, Muʿcemü’l-üdebâʾ, I, 112-129.
İbnü’l-Kıftî, İnbâhü’r-ruvât, I, 155-158.
Safedî, el-Vâfî, V, 320-324.
Kütübî, Fevâtü’l-Vefeyât, I, 14-17.
Zehebî, Teẕkiretü’l-ḥuffâẓ, II, 584-586.
a.mlf., Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XIII, 356-372.
a.mlf., Târîḫu’l-İslâm: sene 281-290, s. 101-105.
Sübkî, Ṭabaḳāt (Tanâhî), II, 256-257.
İbn Kesîr, el-Bidâye, XI, 79.
İbn Hacer, el-Mecmaʿu’l-müʾesses li’l-Muʿcemi’l-müfehres (nşr. Yûsuf Abdurrahman el-Mar‘aşlî), Beyrut 1415/1994, I, 288, 516; II, 355, 375, 399.
Süyûtî, Buġyetü’l-vuʿât, I, 408.
Dâvûdî, Ṭabaḳātü’l-müfessirîn, s. 7.
Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 760; II, 1204-1206, 1383, 1413, 1419, 1424, 1450, 1471, 1830.
Brockelmann, GAL Suppl., I, 188.
Sezgin, GAS, VIII, 171-172.
Ziriklî, el-Aʿlâm (Fethullah), I, 32.
Nâme-i Dânişverân-i Nâṣırî, Kum, ts. (Dârü’l-fikr), II, 328-339.
Kays Âl-i Kays, el-Îrâniyyûn, II/1, s. 279-287.
Cezzâr, Medâḫilü’l-müʾellifîn, I, 352.
Muhammed ez-Zühaylî, “İbrâhîm el-Ḥarbî”, Mecelletü Külliyyeti’d-dirâsâti’l-İslâmiyye ve’l-ʿArabiyye, IV, Dubai 1992, s. 35-58.
a.mlf., “İbrâhîm el-Ḥarbî”, Mevsûʿatü’l-ḥaḍâreti’l-İslâmiyye, Amman 1993, I, 70-71.
J.-C. Vadet, “Ibrāhīm al-Harbī”, EI2 (Fr.), III, 1019.
Hasan Yûsufî Eşkûrî, “İbrâhîm Ḥarbî”, DMBİ, II, 485-486.