https://islamansiklopedisi.org.tr/hasan-burhaneddin-cihangiri
Harput’ta doğdu. Uzun yıllar İstanbul’un Cihangir semtindeki tekkesinde faaliyet gösterdiği için Cihangîrî lakabıyla anılır. Halifesi Seyyid Mustafa Nehcî’nin Tuhfetü’s-sâlikîn ve hediyyetü’l-mürşidîn adlı eserinde bizzat kendisinden dinlediğini belirterek verdiği bilgiye göre Celâlî isyanları sebebiyle Bursa’ya hicret etmek zorunda kaldı. On sekiz yaşlarında Halvetiyye-Ramazâniyye şeyhlerinden Yâkub Fânî Efendi’ye intisap etti. Celâlî isyanları Bursa’yı da tehdit etmeye başlayınca şeyhiyle birlikte İstanbul’a giderek Eyüp’te Baba Haydar Tekkesi’ne yerleşti. Bu yıllarda mürşidinin şeyhi Şerbetçi Mehmed Efendi ile onun şeyhi ve Halvetiyye’nin Ramazâniyye kolunun pîri olan Mahfî Ramazan Efendi’nin sohbetlerine katılma fırsatını buldu. Sekiz yıl hizmetinde bulunduğu Ramazan Efendi tarafından kendisine 1020 (1611) yılında hilâfet verildi ve Cihangir Camii’ne meşihat konularak buraya şeyh tayin edildi. Bu bilgilere göre Hasan Burhâneddin yirmi beş otuz yaşlarında hilâfet almış olmalıdır.
Diğer kaynaklarda yer alan Hasan Burhâneddin’le ilgili bilgiler oldukça çelişkilidir. Şeyhî onun İstanbul’a 1068 (1658) yılında geldiğini söyler (Vekāyiu’l-fuzalâ, I, 559-560). Aynı tarihi veren Ayvansarâyî ise 970’te (1562-63) dünyaya geldiğini, 1000 (1591-92) yılında Yâkub Fânî’den hilâfet aldığını kaydeder (Hadîkatü’l-cevâmi‘, II, 72, 73). Bu bilgiler daha sonraki bazı kaynaklarda da tekrarlanmıştır. Hüseyin Vassâf’a göre ise 1000 (1591-92) yılında doğmuş, bulûğ çağına erince İstanbul’a gelmiştir (Sefîne, V, 26).
Hasan Burhâneddin Efendi Cihangir Camii’ne şeyh tayin edildikten sonra caminin yanına yaptırdığı tekkede vefatına kadar elli iki yıl irşad faaliyetini sürdürmüş, bu uzun süre içinde birçok halife yetiştirmiştir. Halifeleri İstanbul ve civarıyla Gebze, Safranbolu, İznik, Edirne, Bolu, Bursa, Gelibolu, Tavşanlı, İsmail (Tuna nehrinin kuzey kolu üzerinde bir şehir), Kili, Akkirman, Malatya ve Şam’da faaliyet göstermiş, kendisine nisbet edilen Cihangîriyye tarikatının geniş bir sahada yayılmasını sağlamışlardır. Mustafa Nehcî onun, aralarında devlet erkânı ve medrese mensuplarının da bulunduğu birçok halifesinin adını verir (Tuhfetü’s-sâlikîn, vr. 14a-40b; ayrıca bk. Sefîne, V, 30-31).
Hasan Burhâneddin Cihangîrî’nin tarikat silsilesi Şeyh Yâkub Fânî, Şerbetçi Mehmed Efendi vasıtasıyla Halvetiyye-Ramazâniyye’nin kurucusu Ramazan Mahfî’ye ulaşır. Silsile Ramazan Efendi’den sonra Muhyiddin Karahisârî, Şeyh Kasım Efendi, Şeyh İzzeddin Karamânî şeklinde devam ederek Halvetiyye’nin ana kollarından Yiğitbaşı Ahmed Şemseddin’e (ö. 910/1504) nisbet edilen Ahmediyye ile birleşir. Cihangîriyye tarikatında Hasan Burhâneddin Efendi tarafından tertip edilen ve “Cihangir usulü tevhid” diye bilinen zikir usulü uygulanmaktadır. Diz üzerinde oturarak icra edilen bu zikri Hasan Burhâneddin ilk olarak, hareket etmek üzere olan bir gemideki tayfaların zinciri çekerken çıkardıkları âhenkli sesleri işitip vecde gelerek uygulamış, daha sonra bu tarz zikir devam ettirilmiştir.
Halvetiyye’nin seyrüsülûk âdâbına ve atvâr-ı seb‘aya dair iki risâlesi ve bazı ilâhileri olduğu bildirilen Hasan Burhâneddin Efendi Rebîülâhir 1074’te (Kasım 1663) vefat etmiş ve Cihangir Camii’nin hazîresine defnedilmiştir (bk. CİHANGİR TEKKESİ). Hasan Efendi’den sonra makamına halifesi ve damadı Şeyh Fethullah Efendi geçmiştir (ö. 1113/1701). Tekkelerin kapatıldığı 1925 yılına kadar Cihangir Tekkesi’nde postnişin olan diğer şeyhler şunlardır: Şeyh Mahmud Efendi (1701-1705), Şeyh Ali Efendi mahdumu (1705-1727), Şeyh Mahmud Efendi (1727-1785), Şeyh İbrâhim Hakkı Efendi mahdumu (1785-1792), Şeyh Hacı Mehmed Zâhid Efendi (1792-1822), Şeyh Rızâ Efendi (1828-1830), Şeyh Hâfız Ahmed Efendi (1830-1847), Şeyh Ahmed Rızâ Efendi b. Seyyid Mustafa (1847-1889), Şeyh Seyyid Hâfız Resmî Efendi (1889-1900), Şeyh Hâfız Mehmed Cemâleddin Efendi (1900-?), Şeyh Eşref Efendi (?-1919), Şeyh Hâfız İhsan Efendi (1919-1925).
Şeyh Mehmed Zâhid Efendi ile Şeyh Rızâ Efendi arasındaki altı yıllık (1822-1828) boşluk, 1822’de vuku bulan büyük Tophane yangını sırasında cami ve çevresinin yanması sebebiyle meydana gelmiş olmalıdır. Nitekim caminin son cemaat yeri girişinde bulunan 1307 (1889) tarihli ihya kitâbesinde ilk inşa edildiği 967’den (1559-60) sonra caminin birçok yangın geçirdiği kaydedilmiştir. Şeyh Seyyid Hâfız Resmî Efendi ve sonrasındaki şeyhlerin Halvetiyye’nin Sünbüliyye koluna mensup olmaları, tekkenin XIX. yüzyılın sonlarına doğru Sünbülîler’in kontrolüne geçtiğini göstermektedir.
BİBLİYOGRAFYA
Evliya Çelebi, Seyahatnâme, I, 442.
Seyyid Mustafa Nehcî, Tuhfetü’s-sâlikîn ve hediyyetü’l-mürşidîn, İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Osman Ergin, nr. 637, tür.yer.
Belîğ, Güldeste, s. 157.
Şeyhî, Vekāyiu’l-fuzalâ, I, 51, 145, 559-560.
Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘, II, 72-73.
Hocazâde Ahmed Hilmi, Ziyâret-i Evliyâ, İstanbul 1325, s. 107-108.
Osmanlı Müellifleri, I, 53.
Tomar-Halvetiyye, s. 93-94.
Hüseyin Vassâf, Sefîne, V, 19-35.
Mustafa Özdamar, Dersaâdet Dergâhları, İstanbul 1994, s. 173.
Günay Kut – Turgut Kut, “İstanbul Tekkelerine Ait Bir Kaynak: Dergeh-nâme”, Türkische Miszellen: Robert Anhegger Armağanı, İstanbul 1987, s. 224, 231.
Ara Altun, “Cihangir Câmii”, DİA, VII, 539-540.
M. Baha Tanman, “Cihangir Tekkesi”, DBİst.A, II, 433.