https://islamansiklopedisi.org.tr/ibnul-amid-ebul-feth
337’de (948-49) Rey’de doğdu; ünlü vezir Ebü’l-Fazl İbnü’l-Amîd’in oğludur. Genç yaşta sarayın önde gelen kişileri arasına girdi ve zaman zaman vezirliğe vekâlet etti. 359’da (970) mahallî emîrlerden Haseneveyh b. Hüseyin’e karşı düzenlenen sefere katıldı. Babasının Hemedan’a vardıklarında ölmesi üzerine ordunun başına geçti ve boşalan vezirlik makamını başkasına kaptırmamak için Haseneveyh’le anlaşma yaparak aceleyle Rey’e döndü, bir süre sonra da vezirliğe getirildi; iyice yaşlanmış olan Rüknüddevle devletin idaresini ve ordunun kumandanlığını ona teslim etti. Fakat İbnü’l-Amîd, parlak zekâsına rağmen gençliği ve tecrübesizliği sebebiyle babasının takip ettiği dengeli siyaseti sürdürmeyi başaramadı. Deylemli kumandan ve askerlere bol bol ihsanlarda bulunarak ve sık sık davetler, av partileri düzenleyip katılanlara çeşitli hediyeler dağıtarak kendini çevresine sevdirmeye çalıştı. Onun debdebe ve gösterişi ön planda tutan bu gibi halleri ve özellikle vezirden çok bir emîr gibi davranması, Rüknüddevle’nin oğulları Adudüddevle ile Müeyyidüddevle’nin tepkilerine yol açtı.
İbnü’l-Amîd, 363’te (973-74) Rüknüddevle’nin emri üzerine, büyük bir askerî isyan sebebiyle zor durumda kalan Irak Büveyhî Emîri İzzüddevle Bahtiyâr’a yardım etmek için Fars’tan Irak’a doğru yola çıkan Adudüddevle’ye katıldı. İsyanın bastırılmasından sonra Adudüddevle, İzzüddevle’yi tahtından uzaklaştırıp Irak’ı kendi topraklarına katmak istedi ve bu durumu babasına onaylatmak için İbnü’l-Amîd’i Rey’e gönderdi. Fakat İbnü’l-Amîd, hânedan üyelerinin karşılıklı sadakatine büyük önem veren Rüknüddevle’yi bu konuda ikna edemedi ve Bağdat’a eli boş döndü. Bunun üzerine Adudüddevle mecburen Irak’tan ayrıldı. İbnü’l-Amîd ise Adudüddevle’nin ardından Bağdat’ta bir müddet daha kaldı ve burada ileride hayatına mal olacak bazı adımlar attı. İzzüddevle’nin veziri İbn Bakıyye ile yakın münasebetler kurdu; ayrıca İzzüddevle’nin yönelttiği vezirlik teklifini Rüknüddevle’nin ölümünden sonra olması şartıyla kabul etti. Bu arada Abbâsî halifesi de ona kalemde ve kılıçta yetkinliğini anlatan “Zü’l-kifâyeteyn” unvanını verdi.
365’te (975-76) Adudüddevle, babası Rüknüddevle ile bozulan ilişkilerini düzeltmek ve kendisinin veliaht olarak tayinini sağlamak için İbnü’l-Amîd’den aracılık yapmasını istedi. Adudüddevle’ye güvenmemekle beraber onunla dost kalmak isteyen İbnü’l-Amîd’in Rüknüddevle nezdinde gösterdiği çabalar sonucu İsfahan’da bütün hânedan mensuplarının katıldığı bir toplantı düzenlendi. Bu toplantıda Rüknüddevle, Adudüddevle’yi veliaht ilân etti ve diğer iki oğlundan Müeyyidüddevle’ye Rey ile İsfahan’ı, Fahrüddevle’ye de Hemedan ile Dînever’i verdi. İbnü’l-Amîd, Rüknüddevle’nin ölümünden sonra Rey’e gelen Müeyyidüddevle tarafından vezirlik görevinde tutuldu. Ancak çok geçmeden İbnü’l-Amîd ile kâtip Sâhib b. Abbâd arasında düşmanlık baş gösterdi ve İbnü’l-Amîd, Müeyyidüddevle’nin yanında büyük bir saygınlığı bulunan Sâhib b. Abbâd’ı ileride makamına göz dikeceği endişesiyle İsfahan’a yollamak ve hatta öldürtmek istedi. Müeyyidüddevle de onun nüfuzundan çekindiği için Sâhib b. Abbâd’ı geri göndermek zorunda kaldı. Fakat Rüknüddevle’den sonra hânedanın başına geçmiş bulunan Adudüddevle, Müeyyidüddevle’den, ordu üzerindeki hâkimiyetinden dolayı tehlikeli gördüğü ve Bağdat’taki faaliyetleri sebebiyle kızgın olduğu İbnü’l-Amîd’in öldürülmesini istedi. Bunun üzerine İbnü’l-Amîd, mallarına el konulduktan ve çeşitli işkencelere mâruz bırakıldıktan sonra idam edildi (17 Rebîülevvel 366 / 13 Kasım 976).
Babasından ve nahiv âlimi İbn Fâris’ten ders alan İbnü’l-Amîd devrin önemli edip ve şairlerindendi; hatta bu yönüyle babasından daha üstün olduğu söylenir. Yâkūt el-Hamevî, onun öldürülmesinden önce zindan duvarlarına yazdığı kendisine yapılan işkenceleri anlatan şiirlerini, Ebû Hayyân et-Tevhîdî de uzun bir gazelini nakletmiş, ayrıca “dost” dediği at üzerine yazılmış bir gazeli hakkında bilgi vermişlerdir (Muʿcemü’l-üdebâʾ, XIV, 195-201, 213; el-Mes̱âlibü’l-vezîreyn, s. 267-270). İbnü’l-Amîd ilme ve edebiyata büyük ilgi duymuş, âlim ve ediplerle bir arada bulunmaya özen göstermiştir. Ebû Saîd es-Sîrâfî, Ali b. Îsâ er-Rummânî, Ebû Süleyman el-Mantıkī, Ebü’l-Hasan el-Âmirî ve İbnü’l-Bakkāl onun özellikle Bağdat’ta iken tertiplediği meclislere devam eden âlim, filozof ve şairlerden bazılarıdır (Yâkūt, XIV, 213-214). 363 (973-74) yılında Rey’e gitmeden önce İbnü’l-Amîd’e yazdığı mektubu günümüze ulaşan (bk. Resâʾil, s. 349-358) Ebû Hayyân et-Tevhîdî, el-Mes̱âlibü’l-vezîreyn’de Ebû Abdullah Hüseyin b. Ali en-Nemerî’nin İbnü’l-Amîd’i öven uzun bir kasidesine yer vermiştir (s. 344-348).
BİBLİYOGRAFYA
Ebû Hayyân et-Tevhîdî, el-İmtâʿ ve’l-muʾânese (nşr. Ahmed Emîn – Ahmed ez-Zeyn), Beyrut 1373/1953, I, 3, 66-67, 136, 137; II, 217.
a.mlf., Mes̱âlibü’l-vezîreyn (nşr. İbrâhim el-Kîlânî), Dımaşk 1961, s. 227, 267-270, 293-302, 336, 338-348.
a.mlf., Resâʾil (nşr. İbrâhim el-Kîlânî), [baskı yeri ve tarihi yok] (Dâru Talâs), s. 347-358.
Abdülazîz b. Yûsuf eş-Şîrâzî, er-Resâʾil, Berlin Ktp., nr. 8625, vr. 74b-76a.
İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, II, 270-274, 301-303, 333, 339, 348-355, 361-364, 377.
Seâlibî, Yetîmetü’d-dehr, III, 215-223.
Muhammed b. Abdülmelik el-Hemedânî, Tekmiletü Târîḫi’ṭ-Ṭaberî (Taberî, Târîḫ [Ebü’l-Fazl], XI içinde), s. 436-443, 444, 449-451.
Yâkūt, Muʿcemü’l-üdebâʾ, XIV, 191-240.
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 605-606, 644, 648, 654, 669, 675-676.
Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mirʾâtü’z-zamân, TSMK, III. Ahmed, nr. 2907/11, XI, vr. 116b-117a.
İbn Hallikân, Vefeyât, V, 110-112.
Safedî, Nektü’l-himyân (nşr. Ahmed Zekî Bek), Kahire 1329/1911, s. 215-217.
Ziriklî, el-Aʿlâm, V, 143.
Muhammed Misfir ez-Zehrânî, Niẓâmü’l-vizâre fi’d-devleti’l-ʿAbbâsiyye, Beyrut 1406/1986, s. 101-103.
Cl. Cahen, “Ibn al-ʿAmīd”, EI2 (İng.), III, 704.