https://islamansiklopedisi.org.tr/kabli
Felsefede önsel bilgiyi ifade eden kablî (Batı literatüründe a priori) terimi Arapça’da “önce” anlamında zaman zarfı olan kabl kelimesinden türetilmiş olup ba‘dînin (a posteriori) karşıtıdır. Bilginin kaynağı konusunda nereden ve nasıl elde edildiği bilinmeyen, duyu algılarına, deney ve akıl yürütmeye gerek kalmadan bir önermenin doğru veya yanlış olduğunu zihnin ilk hamlede kavramasını filozof Kindî “el-evâilü’l-akliyye, el-mukaddimâtü’l-üvel, el-mukaddimâtü’l-ûlâ” terimleriyle karşılar (Resâʾil, s. 107, 114). Fârâbî ise “kablî, el-evâil” (et-Taʿlîḳāt, s. 3), “el-mukaddimâtü’l-ûlâ, evâilü’l-maârif” ve “mebâdiü’l-burhân” (el-Cemʿ, s. 98) terimlerini aynı anlamda, yani “aksiyomatik bilgi” karşılığında kullanır. İbn Sînâ da çeşitli eserlerinde bu kavramı “el-ulûmü’l-evveliyye el-garîziyye, el-ma‘kūlâtü’l-bedîhiyye şeklinde ifade etmiştir (eş-Şifâʾ, s. 39-40; el-İşârât, s. 40, 95, 99). Seyfeddin el-Âmidî bu tür aksiyonlardan oluşan önermeleri “el-kazâya’l-evveliyye” ve “el-kazâya’l-fıtriyye” olarak adlandırmaktadır (Emîr el-A‘sem, s. 341-342).
Daha çok Immanuel Kant’tan itibaren Batı’da gelişen Yeniçağ bilgi teorisinde kullanılan apriori terimi Arapça’da genellikle kablî kelimesiyle karşılanmaktadır. Son dönem Osmanlı mantık ve felsefe kitaplarında ise apriorinin karşılığı olarak farklı terimlere rastlanmaktadır. Meselâ Ahmed Naim bir süre aprioriyi “bidâî”, aposterioriyi “nihâî” tabirleriyle karşılarken daha sonra bunları terketmekle birlikte ıstılah encümeninin önerdiği kablî ve ba‘dî terimlerini de uygun bulmamış, sonuçta Cevdet Paşa’nın Mi‘yâr-ı Sedâd’ındaki tasdik çeşitlerini dikkate alarak kablî yerine “tasdîk-i evvelî”, ba‘dî yerine “tasdîk-i tecrübî”nin kullanılması gerektiğini söylemiştir (Kara, sy. 4 [2000], s. 202-203). İzmirli İsmail Hakkı ise kablî yerine “tasdîk-i evvelî”, ba‘dî yerine “tasdîk-i sânî”yi tercih eder (Felsefe Dersleri, s. 126-127). Çağdaş Arapça literatüründe kablî ve ba‘dî terimleri benimsenmiştir (ayrıca bk. BA‘DÎ).
BİBLİYOGRAFYA
Kindî, Resâʾil, I, 107, 114.
Fârâbî, el-Cemʿ beyne reʾyeyi’l-ḥakîmeyn (nşr. Albert Nasrî Nâdir), Beyrut 1986, s. 98.
a.mlf., et-Taʿlîḳāt, Haydarâbâd 1346, s. 3.
a.mlf., Risâle fi’l-ʿaḳl (nşr. S. J. M. Bouyges), Beyrut 1986, s. 8-9.
a.mlf., et-Tenbîh ʿalâ sebîli’s-saʿâde (nşr. Sahbân Halîfât), Amman 1987, s. 233.
a.mlf., Fuṣûl müntezeʿa fî ʿilmi’l-aḫlâḳ (nşr. Fevzî Mitrî Neccâr), Beyrut 1993, s. 51.
İbn Sînâ, eş-Şifâʾ eṭ-Ṭabîʿiyyât (6), s. 39-40, 186.
a.mlf., el-İşârât (nşr. Mahmûd Şihâbî), Tahran 1960, s. 40, 95, 99.
a.mlf., en-Necât (nşr. M. Takī Dânişpejûh), Tahran 1364 hş., s. 532-534, 540-543.
İzmirli İsmail Hakkı, Felsefe Dersleri, İstanbul 1330, s. 126-127.
Ali Durusoy, İbn Sina Felsefesinde İnsan ve Kâinattaki Yeri, İstanbul 1993, s. 141-143.
Emîr el-A‘sem, el-Muṣṭalaḥâtü’l-felsefiyye ʿinde’l-ʿArab, Beyrut 1997, s. 341-342.
İsmail Kara, “Babanzâde Ahmet Naim Beyin Modern Felsefe Terimlerine Dair Çalışmaları”, İslâm Araştırmaları Dergisi, sy. 4, İstanbul 2000, s. 202-203.