https://islamansiklopedisi.org.tr/kurboga
Büyük Selçuklu kumandanlarından olan Kürboğa, Sultan Melikşah’ın ölümünden sonra Terken Hatun’un küçük yaştaki oğlu Mahmud’u tahta çıkarabilmek için onunla iş birliği yaptı. Bağdat’tan İsfahan’a giderek veliaht şehzade Berkyaruk’u tutuklattı. Ancak Nizâmülmülk’e bağlı askerler vezire ait silâh depolarını yağmalayarak Berkyaruk’u kurtarıp Rey şehrinde sultan ilân ettiler. Bunun üzerine Terken Hatun ile iş birliği yapan Azerbaycan Meliki İsmâil b. Alpsungur Yâkūtî, Berkyaruk’u bertaraf etmek üzere harekete geçti. Terken Hatun, Kürboğa ve diğer bazı emîrleri büyük bir orduyla ona yardıma gönderdi. Kürboğa, Kerec’de meydana gelen savaşta İsmâil b. Alpsungur’un bir kısım kuvvetlerini sevk ve idare etti. Mağlûp olan İsmâil İsfahan’a kaçtı. Sultan Berkyaruk ise Bağdat’a gitti ve sultanlığı Halife Muktedî-Biemrillâh tarafından tasdik edilip 14 Muharrem 487’de (3 Şubat 1094) adına hutbe okundu. Bu olaydan sonra Berkyaruk’un saflarına katılan Kürboğa, Sultan Berkyaruk’un kendisine karşı gelen amcası Tutuş b. Alparslan üzerine gönderdiği iki vali Kasîmüddevle Aksungur ve Bozan’a yardımcı olarak görevlendirildi. Ancak Tutuş bu iki valiyi yakalayıp idam ettirdi, Kürboğa’yı da esir aldı. Kürboğa’nın kayınpederi Emîr Üner’i saflarına çekmek amacıyla hayatını bağışlayıp kardeşi Altuntaş ile birlikte önce Halep, ardından Humus’ta hapsetti. Tutuş’un ölümünden (Safer 488 / Şubat 1095) sonra oğlu Rıdvan, Sultan Berkyaruk’un isteği üzerine Kürboğa’yı serbest bıraktı. Bundan sonra Kürboğa kardeşi Altuntaş ile birlikte Harran üzerine yürüyüp şehri ele geçirdi. Bu sırada Nusaybin hâkimi Muhammed b. Şerefüddevle Müslim, Tutuş tarafından Musul’a yerleştirilmiş olan kardeşi Ali’ye karşı Kürboğa’dan yardım istedi. Kürboğa, Muhammed ile anlaşmasına rağmen Nusaybin’i ele geçirince onu öldürdü. Ardından Ali b. Şerefüddevle Müslim’in hâkimiyetinde olan Musul üzerine yürüdü; uzun süren bir kuşatmadan sonra Ali teslim oldu (Zilkade 489 / Kasım 1096). Kürboğa, Musul’da şehrin ileri gelenlerinin mallarını müsadere etmeye kalkışan kardeşi Altuntaş’ı öldürmek zorunda kaldı. Kürboğa böylece 489 (1096) yılında Musul’un hâkimi oldu ve Sultan Berkyaruk’a bağlı olarak şehri idare etmeye başladı. Kısa bir süre sonra Rahbe’yi de ele geçirdi. Bu arada Tutuş’un öldürdüğü vali Kasîmüddevle Aksungur’un küçük yaştaki oğlu İmâdüddin Zengî’yi yanına getirterek yetişmesiyle bizzat meşgul oldu.
491 (1098) yılında Anadolu’yu geçerek Antakya önüne gelip şehri kuşatmış olan Haçlılar’a karşı Vali Yağısıyan, Sultan Berkyaruk’tan yardım isteyince Berkyaruk Musul Hâkimi Kürboğa’yı ona yardıma gönderdi. Kürboğa, Musul ve el-Cezîre kuvvetlerinin başında derhal harekete geçti. Anna Komnene, sultanın Kürboğa’nın idaresinde tam teşkilâtlı muazzam bir orduyu Antakya üzerine yolladığını kaydeder (Anne Comnène. Alexiade, III, 28). Ebü’l-Ferec’e göre (Târih, II, 340) bu ordunun sayısı 100.000 kişiyi bulmaktaydı. Kürboğa, Antakya’ya gitmeden önce yolu üzerinde bulunan ve 3 Rebîülâhir 491’de (10 Mart 1098) Haçlılar’ın eline geçmiş olan Urfa’yı kuşattı. Haçlı Kontu Baudouin de Boulogne tarafından savunulan ve sağlam surlara sahip olan Urfa’yı alamadığı gibi burada 4-25 Mayıs 1098 tarihleri arasında (Demirkent, Urfa Haçlı Kontluğu, s. 41-44) geçirdiği üç haftalık zaman kaybı, Haçlılar’ın kuşatma altında tuttukları Antakya’yı bu süre içinde bir hileyle ele geçirmelerine fırsat verdi. Kürboğa 25 Mayıs’ta Urfa’yı muhasaradan vazgeçti. Mercidâbık’ta Dımaşk Meliki Dukak, Atabeg Tuğtegin, Humus hâkimi Cenâhüddevle Hüseyin, Sincar hâkimi Arslantaş ve Artuklu Beyi Sökmen’in de kendisine katılmasıyla Selçuklu ordusu Antakya istikametinde harekete geçti. Kürboğa, Antakya’ya geldiğinde Haçlılar’ın birkaç gün önce Ermeni dönmesi Fîrûz adlı bir subayın yardımıyla surlardan içeri girdiklerini öğrendi ve şehri kurtarmak için çok geç kaldığını anladı. Şehir surları önünde yapılan ilk savaşı kazandı, ancak surları aşamadı. Bunun üzerine henüz Vali Yağısıyan’ın oğlu Şemsüddevle’nin idaresinde bulunan iç kaleden şehre sızmayı planladı, kalenin savunulmasında güvenilir adamı Ahmed b. Mervân’ı görevlendirdi. Kürboğa’nın planından haberdar olan Haçlı reisleri, iç kaleyi şehir istihkâmlarından ayırmak üzere bir duvar örüp buradan şehre girişi önlemeye muvaffak oldular. Kürboğa bu defa şehrin içindeki Haçlılar’ı aç bırakarak teslime zorlamak istedi. Haçlılar gerçekten de perişan durumda idiler. Fırsatını bulup Antakya’dan kaçanlar, şehrin limanı olan Süveydiye’ye (Samandağ) giderek yurtlarına dönmek üzere buradan gemilere atlıyor, bir kısmı da Anadolu’ya kaçıyordu. Haçlılar’a yardım için yola çıkıp Akşehir’e (Philomelion) kadar ilerlemiş olan Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos, burada rastgeldiği kaçaklardan Antakya’nın Kürboğa tarafından kuşatıldığını ve bu zamana kadar onun eline geçmiş olması lâzım geldiğini öğrendi. Bu haber üzerine yapacak bir şey kalmadığı düşüncesiyle İstanbul’a geri dönmeyi tercih etti.
Öte yandan Antakya kuşatması sırasında kendisine katılmış olan Dımaşk Meliki Dukak, Atabeg Tuğtegin, Humus Hâkimi Cenâhüddevle, Sincar hâkimi Arslantaş ve Artuklu Beyi Sökmen kendilerine iyi davranmaması yüzünden birer birer Kürboğa’nın yanından ayrıldılar. Bu yüzden kuvveti iyice zayıflayan Kürboğa 28 Haziran 1098’de Haçlılar’a karşı yaptığı savaşı kaybetti ve geri çekilmekten başka çare bulamadı. Bir süre Halep’te kaldıktan sonra Melik Rıdvan’ın yardımıyla Musul’a döndü. Antakya’nın iç kalesi de Haçlılar’a teslim edildi. Böylece birlik ve beraberliğin önemini kavrayamayan Türkler açlık ve yokluk içinde kıvranan Haçlılar’a yenik düştüler. Haçlılar elde ettikleri bu başarıyla Antakya şehrine hâkim oldukları gibi kendilerine Kudüs yolunu da açmış oldular.
Kürboğa, bu olaydan sonra Sultan Berkyaruk ile kardeşi Muhammed Tapar arasındaki taht mücadelelerine karıştı. 492’de (1099) Bağdat şahnesi Cevherâyin, Cezîre-i İbn Ömer hâkimi Çökürmüş, Kinkiner hâkimi Surhâb b. Bedr ve diğer bazı emîrlerle birlikte Muhammed Tapar’ın tarafında yer aldı. Ancak Muhammed Tapar’dan beklediği ilgiyi göremeyince tekrar Berkyaruk’un yanına döndü. Berkyaruk ile Muhammed Tapar arasında Hemedan yakınındaki Sefîdrûd’da yapılan savaşta (4 Receb 493 / 15 Mayıs 1100) Berkyaruk’un ordusunun sol kanadına kumanda eden Kürboğa, muhtemelen İnal adlı bir Türkmen emîrinin hâkimiyetindeki Âmid üzerine yürüyüp şehri muhasara etti. Yenilmek üzere olduğu bir anda İmâdüddin Zengî’yi babasının memlüklerine gösterip onların desteğini sağladı. Fakat şehri ele geçiremeyeceğini anlayınca kuşatmaya son verip şehir önlerinden ayrıldı. Bu sırada esir aldığı Artuklu Beyi Sökmen’i Mardin’de hapsetti (494/1101). Artuk beyinin hanımının isteği üzerine torunu Yâkūtî’yi serbest bıraktı. Kürboğa, ertesi yıl Sultan Berkyaruk tarafından 10.000 süvariyle birlikte, Azerbaycan’da isyan eden Mevdûd b. İsmâil’in üzerine gönderildi. Bölgenin büyük bir kısmını ele geçiren Kürboğa, Hoy şehrine yaklaşırken hastalanınca sefere devam edemedi. 15 Zilkade 495’te (31 Ağustos 1102) vefat etti ve Hoy şehrinde toprağa verildi. Yanında bulunan güvenilir adamı Sungurca’ya Musul’un idaresinin verilmesini vasiyet etti. Ancak Sungurca öldürülünce Musul’un idaresi Kürboğa’nın Hasankeyf’teki (Hısnıkeyfâ) nâibi Türkmen Emîri Mûsâ’nın eline geçti. Yönetimindeki diğer şehir ve kaleler de çeşitli emîrler arasında bölüşüldü.
BİBLİYOGRAFYA
İbnü’l-Kalânisî, Târîḫu Dımaşḳ (Amedroz), s. 126-127, 134-140.
Râvendî, Râhatü’s-sudûr (Ateş), I, 137.
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil (trc. Abdülkerim Özaydın), İstanbul 1987, X, 192, 197, 198, 215-217, 230, 231, 242, 243, 251, 252, 279, 280.
Ebü’l-Ferec, Târih, II, 340.
G. Weil, Geschichte der Chalifen, Mannheim 1848-51, III, 140, 151, 152, 154, 164-169.
Anna Komnene, Anne Comnène. Alexiade. Règne de l’empereur Alexis I Comnène: 1081-1118 (nşr. ve trc. B. Leib), Paris 1937-45, III, 28.
Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, bk. İndeks.
Işın Demirkent, Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi: 1098-1118, Ankara 1990, I, 22, 38-44, 49, 51, 52, 55, 65, 90.
a.mlf., Haçlı Seferleri, İstanbul 1997, s. 39, 41-43, 45, 46, 73, 81.
Abdülkerim Özaydın, Sultan Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi (498-511/1105-1118), Ankara 1990, s. 16-18, 24, 90.
a.mlf., “Büyük Selçuklu Emîri Kürboğa”, TD, sy. 36 (2000), s. 405-421.
İmâdüddin Halîl, “Ḳıvâmü’d-devle Ebû Saʿîd Kürboġa”, Âdâbü’r-Râfideyn, V, Musul 1974, s. 151-176.
İbrahim Kafesoğlu, “Kür-Boğa”, İA, VI, 1084-1086.
K. V. Zetterstéen, “Kurbuḳa”, EI2 (İng.), V, 437.