https://islamansiklopedisi.org.tr/salih-cezere
205 (820) yılında Bağdat’ta, oğlu Ebû Hasan Ali’den nakledilen rivayete göre ise 210’da (825) Kûfe’de doğdu. Büyük dedesi Ammâr, Esed b. Huzeyme oğullarının mevlâsı olduğundan Esedî nisbesiyle tanınır. Hocası Zühlî’nin veya başkalarının huzurunda, bir hadiste geçen “hareze” kelimesini “cezere” diye okuması üzerine bu lakapla anıldığını söyleyenler olduğu gibi bu lakabın ona çok daha önce verildiğini ileri sürenler de vardır. Sâlih Cezere kendi memleketindeki âlimlerden faydalandıktan sonra Mekke, Medine, Suriye, Mısır, Nîşâbur, Rey ve Herat gibi ilim merkezlerinde öğrenimini sürdürdü. Hadis, tefsir ve tarih alanındaki bilgileriyle tanınan Ebû Bekir b. Ebû Şeybe, Osman b. Ebû Şeybe, Kāsım b. Ebû Şeybe, Ali b. Medînî, Ahmed b. Hanbel, Yahyâ b. Maîn, Muhammed b. İsmâil el-Buhârî, Ebû Zür‘a er-Râzî ve Ali b. Ca‘d gibi âlimlerden faydalandı. Kendisinden Ebû Ahmed Ali b. Muhammed el-Mervezî el-Habîbî, Heysem b. Küleyb eş-Şâşî, Muhammed b. Yûsuf b. Bişr el-Herevî ve Ebû Sâlih Halef b. Muhammed b. İsmâil el-Hayyâm gibi muhaddisler rivayette bulundu. Müslim b. Haccâc ondan rivayet ettiği hadislere el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ dışındaki eserlerinde yer verdi. 253’te (867) Nîşâbur’a giderek bir müddet orada kaldı. Ardından Merv’e ve Horasan bölgesinin diğer şehirlerine gitti. 266 (879-80) yılında davet edildiği Buhara’da şehrin emîrinden büyük ilgi gördü. Orada yerleşerek hayatının sonuna kadar hadis okutmaya devam etti. Sâlih Cezere, oğlu Ebü’l-Hasan’ın verdiği bilgiye göre 21 veya 22 Zilhicce 293’te (13 veya 14 Ekim 906) vefat etti.
Hadis hâfızı olan, hüccet lakabı ve doğunun muhaddisi unvanıyla anılan Sâlih Cezere güçlü bir hâfızaya sahip olup çok uzun metinleri dahi bir defa dinleyince ezberlerdi. Rivayete göre hiçbir kitaba bakmadan veya yanında taşıdığı bir metne göz atmadan hatasız olarak hadis naklederdi. Bu şekilde uzun yıllar Buhara’da hadis meclisleri düzenledi. Ezberindeki hadis bilgisi açısından Irak ve Horasan’da onun dengi başka bir kişinin bulunmadığı belirtilir. Akranı olan Keccî, hakkında sadûk ve sebt gibi değerlendirmeler yapılan Sâlih’ten “seyyidü’l-müslimîn” diye söz ederdi. Sâlih Cezere, dirâyetü’l-hadîs ilimleri açısından da önemli bir şahsiyet olup râvi ve rivayet konusunda görüşlerine itibar edilirdi. Râviler hakkında yaptığı değerlendirmeler bu alanın önemli isimlerinin görüşleriyle genellikle uyuşmaktadır. Zehebî ve İbn Hacer el-Askalânî gibi bu konuda önemli çalışmalar yapmış olan âlimler, eserlerinde pek çok kişi hakkında tek başına onun görüşlerine dayanarak kanaat belirtmiştir. Çok zeki ve nüktedan bir kişiliğe sahip olan Sâlih Cezere sohbetlerinde mizahî ifadeler kullanmaktan hoşlanırdı. Bununla birlikte çok saygı uyandıran bir kişiliğe sahipti. Kaynaklarda onun Tefsîrü’l-Ḳurʾân, el-Cerḥ ve’t-taʿdîl, Kitâbü’n-Nevâdir adlı eserlerinden söz edilmekle birlikte bunların günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmemektedir.
BİBLİYOGRAFYA
Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), III, 396.
Hatîb, Târîḫu Baġdâd, IX, 322-328.
a.mlf., el-Câmiʿ li-aḫlâḳı’r-râvî ve âdâbi’s-sâmiʿ (nşr. Mahmûd et-Tahhân), Riyad 1403/1983, I, 294-295.
İbn Mâkûlâ, el-İkmâl, Beyrut 1411/1990, II, 461-462.
İbn Asâkir, Târîḫu Dımaşḳ (Amrî), XXIII, 385-401.
Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XIV, 23-33.
a.mlf., Teẕkiretü’l-ḥuffâẓ, II, 617, 621, 641-642.
Kays Âl-i Kays, el-Îrâniyyûn, II/1, s. 354-357.
Hasan Mezyû, “Cezere, Ebû ʿAlî Ṣâliḥ b. Muḥammed”, Mv.AU, V, 248-252.