https://islamansiklopedisi.org.tr/sedaraban
Aslı şedd-i arabân olup Türk mûsikisinde Arel-Ezgi nazariyatına göre yegâh perdesinde karar eden şed (göçürülmüş) makamlardan biridir. Zamanımıza ulaşan en eski örneğinin II. Gazi Giray Han’a ait olduğu göz önüne alınarak onun tarafından terkip edildiği söylenmektedir. Şedaraban makamı dizisi, nevâ perdesindeki zirgüleli hicaz dizisinin (araban makamı dizisi) bir sekizli peste yani yegâh perdesine göçürülmesiyle elde edilir. Dolayısıyla makamın dizisi, yegâh perdesindeki zirgüleli hicaz beşlisine beşinci derece olan dügâh perdesinde bir hicaz dörtlüsünün eklenmesinden meydana gelmiştir. Bu durumda makamın durağı yegâh perdesi ve seyir özelliği inicidir.
Makamın seyir karakteri inici olduğundan seyre tiz durak nevâ perdesi civarından başlanır ve bu perdede yarım karar yapılır. Makamın güçlüsünün nevâ perdesi olması sebebiyle nevâ perdesinin üst tarafında bir seyir alanına ihtiyaç vardır. Bu da durak yegâh perdesi üzerinde bulunan bütün dizinin tiz durak nevâ perdesine simetrik olarak göçürülmesiyle elde edilir. Bu suretle şedaraban makamının asıl seyir alanı elde edilmiş olur:
Şedaraban makamının dizisi ve seyir alanı her ne kadar şekilde görüldüğü gibi teşekkül ederse de makam tarih içinde kullanılırken bazı değişikliklere uğramış ve dizide çeşni değişiklikleriyle daha renkli bir duruma getirilmiştir. Bunların sayısız örneklerini klasik beste, semâi, peşrev ve saz semâilerinde görmek mümkündür. Bu değişiklikler şu şekillerde olur: 1. Nevâ perdesi üzerinde bulunan simetrik dizi değişikliğe uğrayarak nevâ perdesindeki hicaz beşlisi dörtlü haline girer. Bu sebeple beşinci derece olan muhayyer perdesi önemini kaybeder ve gerdâniye perdesi önem kazanır. Bu perdenin üzerine bir bûselik beşlisi getirilerek nevâdaki zirgüleli hicaz dizisi nevâda bir hümâyun dizisi halini alır:
Zaman içinde meydana gelen bu değişiklikle tiz tarafta güzel bir renk ve duygu farklılığı oluşur.
2. Eski nazariyat kitaplarında şedaraban makamı, “Yerinde neveser makamının icrasından sonra yegâh perdesinde zirgüleli hicaz ile karar vermektir” şeklinde tarif edilmiştir. Bu tarif makamı bir şed makamdan çok bir mürekkep makam olarak gösterir. Gerçekten elde bulunan klasik eserler incelendiğinde makamın bu tarife uygun biçimde kullanıldığı görülmektedir. Çünkü nevâ perdesinde hicazlı yarım karar yapıldıktan sonra rast perdesine nikriz çeşnisiyle düşüldüğünde dügâh perdesi önemini kaybeder ve rast perdesi önem kazanır. Nevâ perdesindeki hicaz çeşnisinin ardından rast perdesine nikriz çeşnisiyle düşülerek neveser makamı dizisi meydana gelir. Hatta nevâ perdesi üzerindeki genişlemiş dizinin hümâyun dizisine dönüşmüş olması neveser dizisinin genişlemesinden doğmuştur denebilir.
(Not: Neveser dizisi Batı müziği bakımından sol minör oryantaldir).
Bütün bu değişiklikler, şedaraban makamının ilk teşkil edildiğinde belki bir şed makamı olduğunu fakat zaman içinde yukarıdaki biçimde kullanılıp birleşik hale geldiğini göstermektedir. Gerçekte Arel-Ezgi nazariyatında şed olarak sınıflandırılan makamların hemen hepsinde bu tür değişiklikler eserlerde görülür ki bu da şed makam kavramını şüpheye sokar. Arel-Ezgi nazariyatında makamların basit, şed, birleşik şeklinde tasnif edilmesinin sadece öğrenim kolaylığı açısından değerlendirilebileceği söylenebilir. Zira gerçekte basit makamların bile basitliği tartışılabilir. Şedaraban makamının birinci mertebe güçlüsü ana dizinin tiz durağı olan nevâ perdesidir ve bu perdede zirgüleli hicaz çeşnisiyle makamın yarım kararı yapılır.
Makam, bünyesinde yer alan değişiklikler sebebiyle asma kararlar bakımından zengindir. Makamın tiz (genişlemiş) bölgesinde meydana gelen değişiklikle muhayyer perdesi önemini kaybetmiş ve gerdâniye perdesi önem kazanmıştır. Bu perde üzerinde bûselik çeşnisi yer alır. Ana dizide de dügâh perdesi önemini kaybetmiş, rast perdesi önem kazanmıştır ve rast perdesindeki çeşni ise nikrizlidir. Kısaca gerdâniye perdesinde bûselikli, rast perdesinde nikrizli asma kararlar yapılır. Gerek muhayyer gerekse dügâh perdesinde hicazlı asma kararlar yapılabilir. Ancak makamdaki değişiklikler bunlarla sınırlı değildir. Eserlerin incelenmesi ana dizide de bazı değişikliklerin olduğunu veya olabileceğini göstermektedir. Ana dizideki bu değişiklik rast ve nevâ perdeleri arasında meydana gelir.
Neveser ve bûseliğin rast perdesindeki şeddi olan nihâvend makamları yakın makamlardır. Bu yakınlık dolayısıyla seyir esnasında zaman zaman rast perdesine bûselik çeşnisiyle düşülür. Bunun için do diyez (nîm-hicaz) perdesi atılıp yerine çârgâh perdesi kullanılır. Nevâ perdesi üzerinde de bir hicaz dörtlüsü olduğuna göre burada bir nihâvend dizisi meydana gelir. Şu halde şedaraban seyri sırasında zaman zaman nihâvend makamına da geçkiler yapılır. Hatta nihâvend ile seyre başlayan şedaraban eserler bile vardır.
Rast perdesindeki bûselik beşlisinden sonra yegâh perdesine hicaz dörtlüsüyle düşülürse yegâhtan nevâ perdesine kadar bir hümâyun dizisi meydana gelmiş olur. Birçok şedaraban eserde tam karara yedeni yarım sesli olan yegâhtaki bu hümâyun dizisiyle gidilip karar edildiği görülür. Sâdullah Ağa ve Tanbûrî İzak’ın eserleri böyledir. Esasen zirgüleli hicaz dizisi başka bir perdeye göçürüldüğünde genellikle ana diziye sadık kalmaz ve diğer hicaz ailesi makamlarına geçerek değişiklik gösterir.
Bu değişiklikler dolayısıyla şedaraban makamının “yegâhta ve nevâda yedeni yarım sesli olan hümâyun dizileri” şeklinde tarif edilmesi daha pratiktir. Makam büyük formlarda bu şekilde kullanılmıştır. Bunların dışında çok az olmakla birlikte yine rast perdesinde rast çeşnisiyle kalmak da mümkündür. Rasttaki bu rastlı asma kalıştan sonra yegâh perdesine hicaz çeşnisiyle düşülürse bu defa yegâhta inici bir hicaz dizisi meydana gelmiş olur.
Makamdaki bu değişiklikler hicaz ailesi makamlarının birbirine geçme âdetinden doğmaktadır. Fakat şunu belirtmek gerekir ki şedaraban makamında rast perdesi çok önem kazanmış ve ikinci mertebe güçlü durumuna gelmiştir. Bütün bu değişiklikler ve asma kararlar özetlenirse nevâ perdesindeki hicazlı yarım karardan sonra gerdâniye perdesinde bûselikli, bazan hicazlı; rast perdesinde nikrizli, daha çok bûselikli ve çok az olarak rastlı asma kararlar yapılır.
Şedaraban makamının donanımına si ve mi için bakiye bemolü, fa ve do için bakiye diyezi konulur. Gerekli değişiklikler eser içinde gösterilir. Makamın ana dizisini oluşturan sesler pestten tize doğru yegâh, kabahisar, ırak, rast, dügâh, dik-kürdî, nîm-hicaz ve nevâdır. Makamın yedeni ise her zaman için portenin altındaki bakiye diyezli do (kaba nîm-hicaz) perdesidir. Makamın genişlemesi simetrik olarak yapılır. Bu genişleme esnasında meydana gelen değişiklikler yukarıda açıklanmıştır.
Şedaraban makamının seyrine tiz durak nevâ perdesi civarından başlanır. Bu perdenin iki tarafında ve genişlemiş bölgede gezinilip nevâda zirgüleli hicaz çeşnisiyle yarım karar yapılır. Daha önce veya sonra diğer asma kararlar ve çeşni değişiklikleri gösterilip sonunda yegâh perdesinde yedeni zirgüleli olan hümâyun dizisiyle tam karar yapılır. Ayrıca yegâhta ana dizi olan tam zirgüleli hicaz dizisiyle de karar edilebilir.
II. Gazi Giray Han’ın devr-i kebîr usulünde peşrevi ve saz semâisi; Tanbûrî Cemil Bey’in fahte usulünde peşrevi ve saz semâisi; Hacı Sâdullah Ağâ’nın, “Ne dem ki sînesi o gül-ruhun küşâde olur” mısraıyla başlayan zencir, Tanbûrî İzak’ın, “Ey safâ-yı ârızından çeşme-i hurşîd-i âb” mısraıyla başlayan hafif usulündeki besteleri; yine Hacı Sâdullah Ağa’nın, “Nedir murâd-ı dil kûy-i yâri biz biliriz” mısraıyla başlayan ağır semâisi; Sultan III. Selim’in, “Gönlüm bir gonca-i nâzik-tene düştü”, Tanbûrî İzak’ın, “Pîr olmada gerçi gönül ammâ civân ister” mısraıyla başlayan yürük semâileri; Şâkir Ağa’nın ağır aksak usulünde, “İhtirâ-ı hazret-i şâh-ı cihandır bu binâ”, Şemseddin Ziyâ Bey’in sengin semâi usulünde, “Ey gonca açıl zevkini sür fasl-ı bahârın” mısraıyla başlayan (bazı repertuvarlarda sûzidil olarak kayıtlıdır) şarkıları; Ali Rıza Şengel’in, “Nebîler serveri fahrü’l-verânın ümmetiyiz biz” mısraıyla başlayan tevşîhi ile “Mest ü hayrânım zâr ü giryânım” mısraıyla başlayan ilâhisi bu makamın örnekleri arasındadır.
BİBLİYOGRAFYA
Abdülbâki Nâsır Dede, Tedkîk ü Tahkîk (nşr. Yalçın Tura), İstanbul 2006, s. 49.
Hâşim Bey, Mûsikî Mecmuası, İstanbul 1280, s. 43.
Tanbûrî Cemil Bey, Rehber-i Mûsikî, İstanbul 1321, s. 101.
Suphi Ezgi, Nazarî-Amelî Türk Musikisi, İstanbul 1933-48, I, 248; IV, 268.
Rauf Yektâ, Türk Musikisi, s. 82.
Hüseyin Sâdeddin Arel, Türk Mûsıkîsi Nazariyatı Dersleri (haz. Onur Akdoğu), Ankara 1991, s. 317, 349.
İsmail Hakkı Özkan, Türk Mûsikîsi Nazariyatı ve Usûlleri Kudüm Velveleleri, İstanbul 2006, s. 276-281.