ZÂHİDÎ - TDV İslâm Ansiklopedisi

ZÂHİDÎ

الزاهدي
Müellif:
ZÂHİDÎ
Müellif: ŞÜKRÜ ÖZEN
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2013
Erişim Tarihi: 27.04.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/zahidi
ŞÜKRÜ ÖZEN, "ZÂHİDÎ", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/zahidi (27.04.2024).
Kopyalama metni

Hârizm’in Gazmîn (Gazmîne, Gazvîne) kasabasındandır. Hanefî mezhebinde önemli başvuru kaynaklarından biri haline gelen Ḳunyetü’l-Münye adlı eserine nisbetle “Sâhibü’l-Kunye” olarak da bilinir. Sadrülkurrâ Yûsuf b. Muhammed el-Kaydî el-Hârizmî’den kıraat, Ebû Ya‘kūb es-Sekkâkî’den kelâm, muhtesip Alâeddin Sedîd b. Muhammed el-Hayyâtî, Kadı Fahreddin Bedî‘ b. Ebû Mansûr el-Arabî el-Kuzebnî, Sirâcüddin Muhammed b. Ahmed el-Kuzebnî, Rüknüleimme Abdülkerîm b. Muhammed el-Medînî es-Sabbâgī, Ebü’l-Meâlî Tâhir b. Muhammed el-Hafsî, Necmeddin Kāsım b. Muhammed el-Hayyâz ve Şemseddin Muhammed (Ahmed) b. Abdülkerîm et-Türkistânî’den fıkıh, Kübreviyye tarikatının kurucusu Necmeddîn-i Kübrâ’dan ve daha başkalarından hadis, Ebü’l-Fazl Sâbit b. Muhammed b. Ömer el-Çağmînî, Sekkâkî ve Nâsırüddin el-Mutarrizî’den edebiyat ve belâgat tahsil etti. Tahsilini tamamladıktan sonra Bağdat’a gitti ve ileri gelen âlimlerle münazaralar yaptı. Ardından Anadolu’ya geçti; bir müddet Karamanoğulları’nın idaresi altındaki Lârende’de (Karaman) ikamet etti. Fakihlerle müzakerelerde bulundu, ilmî birikimi ve anlatımıyla halkın sevgisini kazandı ve yüksek bir konuma sahip oldu. Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelen pek çok talebeye ders verdi. Bunların arasında Osman Gazi’nin şeyhi ve kayınpederi Edebâli de vardı (Mahmûd b. Süleyman el-Kefevî, vr. 262a). Zâhidî’den ilim tahsil edenler arasında Kadı Şemseddin Muhammed b. Ebü’l-Kāsım Fahreddin b. Sâlih el-Muizzî el-Hârizmî, Radıyyüddin Abdullah b. Muhammed b. İbrâhim el-Burhânî ve Ebû Halîfe Abdülazîz b. Abdüsseyyid el-Bâzegānî el-Hârizmî bulunmaktadır. “Hâtimetü’l-müctehidîn” olarak andığı Rüknüleimme es-Sabbâgī’yi “kayınpederim” diye zikretmesinden (el-Müctebâ, vr. 303a) onun kızıyla evlendiği anlaşılmaktadır. Zâhidî Hârizm’in merkezi Cürcâniye’de (Gürgenç) er-Risâletü’n-Nâṣıriyye adlı eserini tamamladığı 21 Cemâziyelâhir 658’den (3 Haziran 1260) sonra vefat etti.

İslâmî ilimlerin pek çok alanıyla ilgilenen Zâhidî çalışmalarında özellikle fıkıh ve kelâm sahasına yoğunlaştığı görülmektedir. Kelâm ilmini İslâm’ın sancağını yücelten, mülhidlerin şüphelerini gideren ve sapkınların saldırılarına karşı koyan, mârifet ve hakikat âlemlerini aydınlatan önemli bir ilim olarak görmektedir. Allah’ın sıfatları konusunda tartışmanın yasaklanması ve kelâm ilmine dalmanın engellenmesi gerektiği yönünde Selef ulemâsı tarafından benimsenen anlayışı karşı görüşte olanları inançsızlığa sürükleyen tartışmalarla ilgili saymaktadır (a.g.e., vr. 65b-66a; krş. Bezzâzî, s. 138-139). Zâhidî İslâm’ı müdafaa için diğer dinlerin âlimleriyle hakanların huzurunda tartışmalara girdiğini, bir hıristiyan din adamıyla Gürgenç’te Hz. Peygamber’in nübüvveti konusunu tartıştığını ve bu tartışmadan yenik ayrılan o kişinin kısa bir süre sonra İslâm’ı seçtiğini, yine hıristiyan krallarından Hıristiyanlığı en iyi bilen biriyle yaptığı münazaranın ardından kralın maiyetindekilerden korktuğu için kendi yanında gizlice müslüman olduğunu anlatmaktadır (er-Risâletü’n-Nâṣıriyye, s. 47, 56).

Eserlerinde Ebû Ali el-Cübbâî, Ebû Hâşim el-Cübbâî, Kādî Abdülcebbâr, Ebü’l-Hüseyin el-Basrî, Zemahşerî, Hâkim el-Cüşemî, Mutarrizî gibi tanınmış Mu‘tezile imamlarından gerek kelâma gerekse fıkha dair görüşler naklederek onları benimseyen bir çizgide yer alır. İbnü’l-Vezîr, Zâhidî’nin Mu‘tezile âlimlerinden Ebü’l-Hüseyin el-Basrî’nin mezhebini destekleyenlerden biri ve onun takipçilerinin imamı olduğunu belirtmektedir (Tercîḥu esâlîbi’l-Ḳurʾân, s. 19, 94). Nitekim kelâma dair eseri el-Müctebâ’dan yapılan nakiller çerçevesinde değerlendirildiğinde Zâhidî’nin Ebû Hâşim el-Cübbâî’ye karşı Ebü’l-Hüseyin el-Basrî’yi desteklediği görülmektedir. Eserlerinde Ehl-i sünnet’in bazı görüşlerini açık biçimde eleştirip ehlü’l-adl ve’t-tevhîd diye andığı Mu‘tezile’nin fikirlerini savunan Zâhidî, Ehl-i sünnet’te bir kişinin yaptığı amelin sevabının başkasına bağışlanabileceği görüşüne şiddetle karşı çıkmış, sevap bağışlamanın yanlışlığını gösteren sayısız delil bulunduğunu ileri sürmüş (el-Müctebâ, vr. 187a), kulların fiillerinin gerçekleşmesini sağlayan gücün fiille birlikte mevcudiyeti görüşünü Eş‘ariyye ve Sünniyye görüşü diye kaydettikten sonra bu anlayışın da bâtıl (a.g.e., vr. 467b; İbn Nüceym, IV, 339) ve peygamber göndermenin Allah’a vâcip olduğunu iddia etmiştir (Ḳunyetü’l-Münye, s. 143; Hâvî mesâʾili’l-Münye, vr. 99b). Ayrıca büyük günah işleyen müminlerin cezalarını çektikten sonra cehennemden çıkacaklarını, rü’yetullahın keyfiyetsiz gerçekleşeceğini ve kudretin fiille birlikte varlığını savunan kimsenin tekfir edilemeyeceğini, ancak kendisinden rivayet câiz olan hevâ ve bid‘at ehlinden sayılacağını ileri sürerek (Ḳunyetü’l-Münye, s. 148) bu görüşleri benimseyen Ehl-i sünnet’i açıkça eleştirmiştir.

Moğol istilâsı yüzünden pek çok âlimin hayatını kaybetmesi sonucu İslâmî ilimlerde ortaya çıkan boşluğu, geçmişin birikimini geleceğe aktaran çalışmaları ve dersleriyle bir ölçüde gidermeye çalışan Zâhidî nesiller arasında bir köprü vazifesi görmüştür. Bu bakımdan eserleri, Hârizm ulemâsının ve bilhassa kendi hocalarının fikirlerine geniş yer vermesiyle de Hanefî fıkıh literatürü içinde ayrı bir öneme sahiptir. Eserlerinde Hanefî âlimlerinin görüşleriyle ilgili açıklama ve değerlendirmeler de yapmış, onların arasında gerek bölgelerin gerekse dönemlerin şartlarını dikkate alarak tercihlerde bulunmuş ve yeni ortaya çıkan meseleler hakkında yeni fikirler ileri sürmüştür. Nitekim kendi zamanında ortaya çıktığını belirttiği gündüzü işte, geceyi kocalarının yanında geçiren çalışan kadınların nafaka hakları bulunmadığı şeklindeki ictihadı bunlardandır (İbn Nüceym, IV, 195). Bilhassa eserlerinde “el-fitnetü’l-âmme, el-istîlâü’l-âm” gibi ifadelerle andığı Moğol istilâsı sırasında yaşanan acı olayları tasvir etmiş ve bu istilâlar dolayısıyla müslümanların karşılaştıkları fıkhî meselelere çözüm getirmeye çalışmıştır. Moğollar’ın istilâ ettiği, Hârizm bölgesinin de içinde yer aldığı Doğu İslâm coğrafyasının Horasan’a kadar olan kısmındaki araziler, evler, ağaçlar, ticarî mallar, nakit paralar, emvâl-i zâhire denilen küçük ve büyük baş hayvanlar, ziraî mahsuller ve madenlerle sahibi bilinen veya bilinmeyen hazineler hakkında tasarrufta bulunabilmek için, adı geçen coğrafyanın istilâ sonrasında dârülislâm olarak mı kaldığını yoksa dârülharbe mi dönüştüğünü tesbit etmenin öncelik taşıdığını ve bunun da zor bir mesele olduğunu vurgulayan Zâhidî, Ebû Hanîfe ve İmâmeyn’in ülkenin dârülharp sayılabilmesi için aradıkları şartların burada gerçekleştiğini, ancak bu meselede Hanefî imamlarının görüşlerini inceleyip yeni bir fikir ortaya koyan hocası Rükneddin el-Vâlecânî’ye uyarak bu coğrafyanın İslâm’ın şiârları olan cuma ve bayram namazlarının kılınması, vakıfların geçerliliğiyle evler ve araziler gibi gayri menkuller hakkında dârülislâm, menkul mallar hakkında ise dârülharp hükmünde olduğu kanaatini benimsemiştir (Ḳunyetü’l-Münye, s. 80; el-Müctebâ, vr. 145a-146a). Eserlerinin birçok yerinde gözlemlerine dayanarak Moğol istilâlarının doğurduğu olumsuz sonuçlara değinen ve sıkıntılı günler yaşayan Zâhidî, bu saldırıların ilme sıkı sarılma noktasında öğrenciler üzerinde olumlu etkilerinin bulunduğunu da belirtmiş (Ḳunyetü’l-Münye, s. 109), hayatının son dönemlerinde er-Risâletü’n-Nâṣıriyye adlı eserini adına ithaf ettiği, Altın Orda hükümdarlarından ilk müslüman olan Berke Han’ın ülkede İslâm’ın yeniden canlanması için harcadığı çabaları büyük bir takdir ve coşkuyla karşılamış, büyük bir kurtarıcı olarak gördüğü bu hükümdara methiyeler yazmıştır (a.g.e., s. 27, 64, 75).

Eserleri sonraki dönemlerde yaygın referans kaynakları arasında yer almasına rağmen Zâhidî’nin bazı görüşleri özellikle Sünnî Hanefî kaynaklarında sert eleştirilere konu teşkil etmiş, onun Hanefî mezhebi içinde zayıf sayılan görüş ve rivayetlere yer verdiği, mezhep kitaplarından bazı nakilleri yanlış anlaşılacak şekilde kısaltarak aktardığı ve kaydettiği bazı görüşlerin Hanefî mezhebine aykırı olduğu belirtilmiştir. Diğer taraftan bir Hanefî fakihi sayılmasına rağmen bazı konularda Şâfiî veya Mâlikî mezhebine göre fetva vermesi, mensubu bulunduğu Mu‘tezile’nin avamın istediği her mezhepten tercihte bulunabilecekleri anlayışına dayandığı iddia edilmişse de benzer durumlarda aynı görüşü benimseyen Sünnî Hanefî âlimlerinin bulunmasının bu iddiayı geçersiz kıldığı ifade edilmiştir (İbn Âbidîn, I, 371). Zâhidî’nin itikadî konularda Mu‘tezile mezhebini benimsemesi özellikle Sünnî Hanefîler arasında fetvalarına güven problemini ortaya çıkarmış, Taşköprizâde Ahmed Efendi gibi âlimler bu sebeple onun fetvalarına güvenilemeyeceğini ifade ederken (Miftâḥu’s-saʿâde, II, 279) bir başka Osmanlı âlimi Dede Cöngî Efendi, Zâhidî’nin fıkhî konularda diğer Mu‘tezile âlimleri gibi Hanefî olduğunu belirterek kendisine hüsnüzan beslediğini ve esasen bir başka Hanefî kaynağından özetlenen Ḳunyetü’l-Münye adlı eserinde kendisine pek az görüş nisbet ettiğini söylemiştir (Radıyyüddin İbnü’l-Hanbelî, I/1, s. 92-93). Zâhidî’nin Hanefî mezhebinin kaidelerine aykırı düşen fikirlerine başka kaynaklar tarafından desteklenmedikçe itibar edilemeyeceği görüşü İbn Vehbân ve Seriyyüddin İbnü’ş-Şıhne tarafından dile getirilmiş (Tafṣîlü ʿiḳdi’l-ferâʾid, I, 305; II, 183), bu görüş Pîr Mehmed Üskübî, Muhammed b. Abdullah et-Timurtaşî, Alâeddin el-Haskefî, Ahmed b. Muhammed el-Hamevî, İbn Âbidîn gibi pek çok âlim tarafından desteklenmiştir (İbn Âbidîn, I, 80; III, 308; VI, 670, 732; VIII, 463). Ancak bütün bu tartışmalara ve ileri sürülen olumsuz görüşlere rağmen sonraki dönemlerde İbnü’ş-Şıhne’nin Tafṣîlü ʿiḳdi’l-ferâʾid’i, İbn Nüceym’in el-Baḥrü’r-râʾiḳ’i, Fetâvâ-yı Hindiyye ve İbn Âbidîn’in Reddü’l-muḥtâr’ı gibi eserlerde Zâhidî’nin Ḳunyetü’l-Münye, el-Müctebâ ve el-Ḥâvî adlı eserlerinden yapılan nakillerin çokluğu, onun mezhep içinde ihmal edilemez bir konum elde ettiğinin göstergesi kabul edilmelidir.

Eserleri. 1. Ḳunyetü’l-Münye li-tetmîmi’l-ġunye (Kalküta 1245/1830; Khorezmijskij jazyk, nşr. A. A. Frejman [Freyman], Moskova-Leningrad 1951). Kaynaklarda çoğunlukla el-Ḳunye diye atıfta bulunulan, bazı kaynaklarda ise Ḳunyetü’l-fetâvâ olarak da zikredilen eserin (İbn Âbidîn, I, 479) ilk kelimesi bir kısım nüshalarında Ḳınye şeklinde harekelenmiştir. Moğol istilâsı sonrasında fakihlerin sayıca azalması ve pek çok yeni fıkhî meselenin ortaya çıkması yeni yetişenlerin bu meselelerin cevaplarını bilme ihtiyacını doğurduğundan, Hanefî fıkıh eserlerinde yer alan ve almayan meselelere dair soru ve cevapları çok geniş biçimde derleyen hocası Fahreddin Bedî‘in Münyetü’l-fuḳahâʾ (Mahmûd b. Süleyman el-Kefevî bu eserin Fahreddin Bedî‘in el-Baḥrü’l-muḥîṭ adlı eseriyle aynı olduğunu belirtmektedir, bk. Ketâʾibü aʿlâmi’l-aḫyâr, vr. 219a, 261b) adlı eserinin ihtisar edilip yeniden düzenlenmesiyle meydana getirilmiştir. Münyetü’l-fuḳahâʾda açık isimleri verilen müellifler ve eserleri bu kitapta rumuzlarla kaydedilmiş, bu rumuzların karşılıkları alfabetik olarak eserin başında sıralanmıştır. el-Ḳunye’nin sonunda, haklarında Hanefî mezhebi imamlarından rivayet bulunmayan ve sonraki dönem âlimleri tarafından yeterli cevap verilemeyen farklı konulara ait on yedi mesele zikredilmiştir. Birgivî Mehmed Efendi’ye göre bazı âlimlerin kitaplarında nakiller yapılan bu eser muteber sayılmayan kitapların üstünde olmakla beraber âlimler nezdinde rivayetlerinin zayıflığıyla meşhurdur ve sahibi de Mu‘tezilî’dir (Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1357). el-Ḳunye’nin içinde bilhassa Hârizmli âlimlerin fetvalarında, Ahmet Zeki Velidi Togan’ın ifadesiyle bugün geniş ölçüde unutulmuş eski Hârizm diliyle kaydedilen ifadeler yer almaktadır. Eski Hârizm dilinde mevcut birkaç metin arasında yer alan bu ifadeler, Ġurerü’ş-şürûṭ ve dürerü’s-sümûṭ müellifi Celâleddin b. Muhammed el-İmâdî el-Fethâbâdî el-Hârizmî tarafından Arapça’ya çevrilmiştir. Bu çeviri eserin bazı yazma nüshalarının sonuna eklenmiştir (meselâ bk. Tercemetü’l-ʿibârâti’l-Ḫârizmiyye el-meẕkûre fî Ḳunyeti’l-Münye, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 1086). Togan’ın tanıtıp eski Hârizm dili bakımından önemine dikkat çektiği eserin bu ifadeleriyle söz konusu tercüme zamanımızdaki çalışmalarda ele alınmıştır. MacKenzie The Khwarezmian Element in the Qunyat al-munya adlı eserinde Leningrad’daki (Saint Petersburg) bir yazmasını esas alarak tercüme risâlenin tıpkıbasımını, Arap alfabesiyle yazımını ve İngilizce tercümesini, ayrıca Hârizm dilindeki ifadelerin Latin harfleriyle transliterasyonunu vermiştir (bu çalışma hakkında Prods Oktor Skjærvø, “A New Edition of the Khwaresmian Phrase in the Qunyat al-Munya” [BSOAS, LIV/3 [1991], s. 496-505] ve Y. Yoshida, “The Khwarezmian Element in the Qunyat al-Munya by D. N. MacKenzie – Hasan Amarat” [JAOS, CXII/3 [July-September 1992], s. 535-537] adlarıyla tanıtım yazmıştır). A. A. Frejman (Freyman) el-Ḳunye’deki eski Hârizmce ifadeleri konu alan Rusça bir makale kaleme almıştır (Sovetskoe Vostokovedeniye, VI [Moskova 1949], s. 63-88). Cemâleddin el-Konevî, Ḳunyetü’l-Münye’deki sık karşılaşılan ve fetvada güvenilir olan meselelerden Bıġyetü’l-Ḳınye (el-Bıġye telḫîṣü’l-Ḳınye) adıyla bir seçme yapmıştır (Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 1415; Millet Ktp., Feyzullah Efendi, nr. 1037, vr. 258b-323b).

2. Ḥâvî mesâʾili’l-Münye (Kitâbü’l-Ḥâvî, el-Ḥâvî fî mesâʾili’l-vâḳıʿât, el-Ḥâvî li-mesâʾili’l-Münye) (Süleymaniye Kütüphanesi’nin çeşitli bölümlerinde ve Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde [Koğuşlar, nr. 811] nüshaları vardır). Müellif burada hocası Fahreddin Bedî‘in Münyetü’l-fuḳahâʾını özetlemiş, eserdeki Hârizmce ibareleri Arapça’ya çevirmiş, el-Ḳunye ve el-Fetâvâ li-tetmîmi’l-ġunye adlı eserlerinden naklen bazı meseleler ilâve etmiş, kaynakları ve fetva sahiplerini rumuzlarla göstererek girişte 140 kadar eser ismini alfabetik sırayla kaydetmiştir. Mukaddimede sıralanan kaynaklar arasında Mevsılî’nin 653 (1255) yılında tamamladığı el-İḫtiyâr adlı eserinin de bulunması müellifin bütün olumsuz şartlara rağmen çağdaş literatürü takip ettiğini ortaya koymaktadır. Ancak günümüze ulaştığı şekliyle bu eserin Zâhidî’nin kaleminden çıkan eserin sonraki bir dönemde, muhtemelen IX. (XV.) yüzyılda yeniden düzenlenmesi ve bazı ilâvelerde bulunulmasıyla meydana getirildiği anlaşılmaktadır. Nitekim bir yerde Necmüleimme ez-Zâhidî şeklinde bizzat müelliften görüş aktarılması (vr. 252a), İbn Melek’in bir şerhinden iktibasta bulunulması (vr. 315b, 316a), Zâhidî’nin diğer eserlerinde rastlanmadığı şekliyle Sünnî görüşlere yer verilmesi (vr. 104b) bunu doğrulamaktadır. Ayrıca Zâhidî’nin, Tuḥfetü’l-Münye li-tetmîmi’l-ġunye adıyla Fahreddin Bedî‘in el-Baḥrü’l-muḥîṭ adlı eserinden seçmeler yaptığı bir başka eserinin olduğu kaydedilmektedir (Leknevî, s. 212).

3. el-Müctebâ şerḥu Muḫtaṣari’l-Ḳudûrî (Süleymaniye [meselâ Ayasofya, nr. 1262, Cârullah Efendi, nr. 734, Çorlulu Ali Paşa, nr. 209]; Beyazıt Devlet [Veliyyüddin Efendi, nr. 1177], Murad Molla, nr. 905-906] ve Hacı Selim Ağa [nr. 340] kütüphanelerinde yazma nüshaları vardır). Kudûrî’nin el-Muḫtaṣar ve el-Kitâb diye bilinen fıkıh metni üzerine yazılmış bir şerhtir. Sonundaki ferâğ kaydında müellifin -muhtemelen Moğol istilâlarının getirdiği yıkımı kastederek- kalbinin dünya vesveseleriyle hasta olduğu, yaşlandığı ve çok ders verdiği bir dönemde kaleme aldığını belirttiği, Kureşî ve Kâtib Çelebi’nin nefis bir şerh diye niteledikleri eserde Zâhidî çağdaşı ve kendisinden çok sonra vefat eden Ebü’l-Berekât en-Nesefî’nin Kenzü’d-deḳāʾiḳ ve hocası Şehâbeddin el-Hillî’nin bu esere yazdığı şerhten de yararlanmıştır (el-Müctebâ, vr. 41a, 42a, 50a, 57b).

4. Feżâʾilü şehri ramażân (TSMK, III. Ahmed, nr. 1439; Amasya İl Halk Ktp., nr. 1074/1, vr. 1b-68a; Kastamonu İl Halk Ktp., nr. 3761/5, vr. 158b-210a; Burdur İl Halk Ktp., nr. 391/1, vr. 1b-62a; Berlin Ktp., nr. 3827). On bölümden oluşan vaaz ve sohbet amaçlı bu eser Kitâbü’l-Feżâʾil adıyla da bilinmektedir. Keşfü’ẓ-ẓunûn’da (II, 1278) Fażlü’t-terâvîḫ ismiyle Zâhidî’ye nisbet edilen eser Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan (Şehid Ali Paşa, nr. 544, vr. 123a-129b) ve bu eserin bazı bölümlerini içeren nüsha olmalıdır. Eserin tamamı Hakîmî el-Hüseynî el-Gîlânî diye tanınan Mehmed b. Süleyman b. Mehmed el-Gîlânî tarafından 1011 (1602) yılında çakırcıbaşı Halil Ağa’nın (daha sonra kaptan-ı deryâ ve sadrazam olan Kayserili Halil Paşa) talebi üzerine Türkçe’ye çevrilmiştir (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 1859).

5. el-Câmiʿ fi’l-ḥayż (Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye, Fıkhu Hanefî, Tal‘at, nr. 410; Kitâbü’l-Ḥayż, Kastamonu İl Halk Ktp., nr. 457/8, vr. 121b-165b; er-Risâle fi’l-ḥayż, Chester Beatty Library, nr. 3399, vr. 133-151). Müellifin, el-Müctebâ’da hayız konusunun usul ve fürûunu ele aldığını belirttiği ve el-Muḫtaṣarü’l-câmiʿ adıyla atıfta bulunduğu eserle aynı olmalıdır (el-Müctebâ, vr. 30b).

6. Kitâbü’l-Ferâʾiż (Chester Beatty Library, nr. 3399, vr. 1-101).

7. el-Ġurer ve’d-dürer (Chester Beatty Library, nr. 3399, vr. 101b-113a). Bu eser de ferâizle ilgilidir.

8. Taḫrîcü mesâʾili’l-ferâʾiż (Chester Beatty Library, nr. 3399, vr. 113b-133a). Miras hukukunu cetveller halinde ele alan bir eserdir.

9. er-Risâletü’n-Nâṣıriyye (nşr. Muhammed el-Mısrî, Safât/Küveyt 1414/1994). Altın Orda Hükümdarı Berke Han’a ithaf edilen eser 21 Cemâziyelâhir 658 (3 Haziran 1260) tarihinde tamamlanmış olup üç bölümden meydana gelmektedir. Eserin birinci bölümünde Hz. Peygamber’in peygamberliğinin ispatı ele alınmış, ikinci bölümde peygamberliğini inkâr edenlerin şüphelerine cevaplar verilmiş, üçüncü bölümde hıristiyanların İslâm’a yönelttikleri itirazlar cevaplandırılarak müslümanlarla hıristiyanlar arasında yapılan bazı münazara örneklerine yer verilmiştir.

10. Zâdü’l-eʾimme fî feżâʾili ḫaṣîṣati’l-ümme (Zâdü’l-eʾimme li-mâ fîhi min ḫaṣâʾiṣi hâẕihi’l-ümme, Bursa Eski Yazma ve Basma Eserler Ktp., Hüseyin Çelebi, nr. 468; Erzurum İl Halk Ktp., nr. 20698, vr. 130b-166b; Brockelmann, GAL Suppl., I, 656).

11. el-Müctebâ fi’l-uṣûl. Muhtemelen Mu‘tezile mezhebini savunmak üzere bir Mu‘tezilî (Madelung’un Sünnî demesi sehiv eseri olmalıdır, krş. İmam Mâturîdî ve Maturidilik, s. 524) tarafından yazılan en son eserdir. Çağdaş araştırmacılar isminde geçen “usul” kelimesinin usûl-i fıkhı karşıladığını ileri sürmüşse de müellifin er-Risâletü’n-Nâṣıriyye’deki atıflarından (s. 33, 52) ve Yemenli Zeydî âlimi İbnü’l-Vezîr’in Îs̱ârü’l-ḥaḳ ʿale’l-ḫalḳ, Tercîḥu esâlîbi’l-Ḳurʾân ʿalâ esâlîbi’l-Yûnân ve el-ʿAvâṣım ve’l-ḳavâṣım adlı eserlerinde yaptığı iktibaslardan eserin kelâmla ilgili olduğu anlaşılmaktadır (bk. bibl.). Mu‘tezile âlimlerinden Takıyyüddin el-Ucâlî’nin el-Kâmil fi’l-istiḳṣâ adlı eserini yayıma hazırlayan Seyyid Muhammed eş-Şâhid, kaynaklarda Zâhidî’nin kelâm ilmiyle uğraştığına dair bir kayda rastlamadığını söyleyerek İbnü’l-Vezîr’in Muhtâr b. Mahmûd’a nisbet ettiği el-Müctebâ’nın Zâhidî’ye ait olamayacağını, Takıyyüddin en-Necrânî diye bilinen ve onunla isim benzerliği bulunan Muhtâr b. Mahmûd adlı başka bir Mu‘tezilî âlim olan Takıyyüddin el-Ucâlî’ye aidiyetini ileri sürmüştür. Kaynaklarda Zâhidî’ye böyle bir eserin nisbet edilmesi bir yana, gerek müteahhirîn dönemi kelâm ilminin büyük otoritelerinden, her ikisi de Zâhidî ile aynı coğrafyaya mensup Teftâzânî’nin “İmam Zâhidî” ve Seyyid Şerîf el-Cürcânî’nin “Sâhibü’l-Kunye” diyerek kendisinden kelâm ilminin inceliklerine dair bazı konularda Mu‘tezile anlayışını müdafaa eden bir kelâmcı olarak nakilde bulunmaları (Şerḥu’l-Maḳāṣıd, II, 101; Şerḥu’l-Mevâḳıf, IV, 74), gerek İbnü’l-Vezîr’in Muhtâr b. Mahmûd’a nisbet ederek el-Müctebâ’dan naklettiği metinlerin içerisinde Takıyyüddin el-Ucâlî’den nakillerin yer alması (meselâ bk. İbnü’l-Vezîr, Tercîḥu esâlîbi’l-Ḳurʾân, s. 87-88, 110-111; Îs̱ârü’l-ḥaḳ, s. 108), gerekse hemen bütün kaynaklarda Zâhidî’ye nisbet edilen ve Seyyid Muhammed eş-Şâhid’in görmediği anlaşılan er-Risâletü’n-Nâṣıriyye’deki kelâmî meselelerle ilgili atıflardan el-Müctebâ’nın Zâhidî’ye aidiyeti kesinlik kazanmaktadır. Zira el-Müctebâ’da Ucâlî’den nakiller yapan Muhtâr b. Mahmûd ayrıca el-Kâmil fi’l-istiḳṣâ’nın Takıyyüddin el-Ucâlî’ye aidiyetini açık biçimde belirterek el-Müctebâ’nın “Ebvâbü’l-ʿadl” isimli bölümünün hâtimesinin ilk üçte birlik kısmının çoğunluğunu o eserden naklettiğini ifade etmektedir.

12. eṣ-Ṣafve fi’l-uṣûl. Keşfü’ẓ-ẓunûn’da (II, 1080) eṣ-Ṣafve fî uṣûli’l-fıḳh ismiyle kaydedilen eserden Bezzâzî Menâḳıbü Ebî Ḥanîfe’de iktibasta bulunmuştur (s. 138-139, 334; yazma nüshası için bk. Zâhidî, er-Risâletü’n-Nâṣıriyye, neşredenin önsözü, s. 12).

Zâhidî, er-Risâletü’n-Nâṣıriyye’de (s. 33) Hz. Peygamber’in mûcizelerine dair muhtasar bir eser yazmayı düşündüğünü belirtmişse de bu eseri yazdığına dair bilgi bulunmamaktadır. Kütüphane kataloglarında Şerḥu’l-Kenz (Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye, Fıkhu Hanefî, Tal‘at, nr. 914), el-Eḥâdîs̱ (el-Eḥâdîs̱ü’l-muḫtâre) (İzmir Millî Ktp., nr. 145, vr. 156b-161a; krş. , I, 897) ve Ḳūtü’l-müslimîn li-mâ yaḥtâcûne ileyhi külle ḥîn (Amasya Beyazıt İl Halk Ktp., nr. 198/5, vr. 266b-278b) adlı eserler de Zâhidî’ye nisbet edilmektedir. Brockelmann kendisine Cevâhirü’l-fıḳh adlı bir eser (Paris Bibliothèque Nationale, nr. 6407) izâfe ederse de (GAL Suppl., I, 656) aynı numaradaki eseri Georges Vajda Ḥâvî mesâʾili’l-Vâḳıʿât ve’l-Münye adıyla kaydetmiştir (Index général, s. 373). Öğrencisi Şemseddin el-Muizzî biri Anadolu’ya yerleştiğini, diğeri Bağdat’ta gideceğini duyduktan sonra Zâhidî için iki kaside yazmıştır (metinleri için bk. Mahmûd b. Süleyman el-Kefevî, vr. 262a-b).


BİBLİYOGRAFYA

Zâhidî, Ḳunyetü’l-Münye, Kalküta 1245/1830, s. 12, 148, 149, 172, 177, 194, 319, 374, 375.

a.mlf., Ḥâvî mesâʾili’l-Münye, Süleymaniye Ktp., Hâfız Ahmed Paşa, nr. 20, vr. 99b, 104b, 252a, 315b, 316a.

a.mlf., el-Müctebâ şerḥu Muḫtaṣari’l-Ḳudûrî, Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 1262, vr. 30b, 41a, 42a, 50a, 57b, 65b-66a, 102a, 105b, 131b, 145a-146a, 187a, 303a, 324b, 467b.

a.mlf., er-Risâletü’n-Nâṣıriyye (nşr. Muhammed el-Mısrî), Safât/Küveyt 1414/1994, s. 27, 33, 47, 52, 56, 64, 75, ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 9-17.

Takıyyüddin en-Necrânî, el-Kâmil fi’l-istiḳṣâʾ fîmâ beleġanâ min kelâmi’l-ḳudemâʾ (nşr. Seyyid Muhammed eş-Şâhid), Kahire 1420/1999, neşredenin girişi, s. 10-44.

Teftâzânî, Şerḥu’l-Maḳāṣıd, İstanbul 1305, II, 101.

Zehebî, Târîḫu’l-İslâm: sene 651-660, s. 370-371.

, XXV, 381-383.

, III, 460-462; V, 462 (İndeks).

Seyyid Şerîf el-Cürcânî, Şerḥu’l-Mevâḳıf (nşr. M. Bedreddin en-Na‘sânî), Kahire 1325/1907, IV, 74.

Fîrûzâbâdî, el-Mirḳātü’l-vefiyye fî ṭabaḳāti’l-Ḥanefiyye, Süleymaniye Ktp., Reîsülküttâb Mustafa Efendi, nr. 671, vr. 79a.

Bezzâzî, Menâḳıbü Ebî Ḥanîfe, Beyrut 1401/1981, I, 138-139, 149, 334, 338.

Ebû Abdullah İbnü’l-Vezîr, Îs̱ârü’l-ḥaḳ ʿale’l-ḫalḳ, Beyrut 1403/1983, s. 15, 17, 52, 68, 101-108, 113, 196, 207, 213, 283, 284, 285, 289, 294, 295, 332, 366, 377, 378, 405.

a.mlf., Tercîḥu esâlîbi’l-Ḳurʾân ʿalâ esâlîbi’l-Yûnân, Beyrut 1404/1984, s. 19, 43, 63, 65, 69, 83, 87-90, 93-95, 101-111.

a.mlf., el-ʿAvâṣım ve’l-ḳavâṣım (nşr. Şuayb el-Arnaût), Beyrut 1412/1992, II, 275, 403; III, 318, 427, 437; IV, 8, 10, 71, 78, 92, 193-196; V, 30, 53, 55-60, 102, 267, 289, 301-302; VI, 367; VII, 30-31, 56-57, 66, 70-71, 73; VIII, 374; IX, 26, 332.

İbn Nâsırüddin, Tavżîḥu’l-Müştebih (nşr. M. Naîm el-Araksûsî), Beyrut 1414/1993, IV, 262; VII, 135-136.

, VII, 286; XI, 229.

İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim fî men ṣannefe mine’l-Ḥanefiyye (nşr. İbrâhim Sâlih), Beyrut 1412/1992, s. 256-257.

Seriyyüddin İbnü’ş-Şıhne, Tafṣîlü ʿiḳdi’l-ferâʾid (nşr. Seyyid Erşed el-Medenî), Diyûbend 1422, I, 305; II, 183-184, ayrıca bk. tür.yer.

, II, 279.

, I, 112, 282, 330; II, 36; IV, 7, 142, 195, 339.

Radıyyüddin İbnü’l-Hanbelî, Dürrü’l-ḥabeb fî târîḫi aʿyâni Ḥaleb (nşr. Mahmûd Hamed el-Fâhûrî – Yahyâ Zekeriyyâ Abbâre), Dımaşk 1972, I/1, s. 92-93.

Kınalızâde Ali Efendi, Ṭabaḳātü’l-Ḥanefiyye (nşr. Süfyân b. Âiş b. Muhammed – Firâs b. Halîl Meş‘al), Amman 1425/2003, s. 258, 270-273.

Mahmûd b. Süleyman el-Kefevî, Ketâʾibü aʿlâmi’l-aḫyâr min fuḳahâʾi meẕhebi’n-Nuʿmâni’l-muḫtâr, Süleymaniye Ktp., Reîsülküttâb Mustafa Efendi, nr. 690, vr. 209a, 219a, 225b, 253b-254a, 261b-263b, 281a-b, 282b.

Pîr Mehmed Üskübî, Muînü’l-müftî, DİB İstanbul Müftülüğü Ktp., nr. 235, vr. 199b-200a.

Kâtib Çelebi, Süllemü’l-vüṣûl ilâ ṭabaḳāti’l-fuḥûl (nşr. Mahmûd Abdülkādir el-Arnaût – Sâlih Sa‘dâvî Sâlih), İstanbul 2010, III, 321.

, tür.yer.

, I, 80, 205, 371, 479, 516; II, 7, 597; III, 308, 414, 758; IV, 48, 319; VI, 298, 450, 670, 732; VIII, 463.

, s. 74, 75, 212-213.

, I, 184, 475; II, 81; , I, 296, 656.

G. Vajda, Index général des manuscrits arabes musulmans de la Bibliothèque Nationale de Paris, Paris 1953, s. 373.

A. J. Arberry, The Chester Beatty Library: A Handlist of the Arabic Manuscripts, Oxford 1955, II, 64.

D. N. MacKenzie, The Khwarezmian Element in the Qunyat al-munya, London 1990.

W. Madelung, “The Westward Migration of Hanafi Scholars from Central Asia in the 11th to 13th Centuries”, İmam Mâturîdî ve Maturidilik (haz. Sönmez Kutlu), Ankara 2011, s. 522-524.

A. Zeki Velidi Togan, “Uber die Sprache und Kultur der alten Chwarezmier”, , XC (1936), s. 27-30.

Abdürrezzâk Huveyzî, “ez-Zâhidî el-Ġazmînî, Ebü’r-Recâʾ Muḫtâr b. Maḥmûd”, , XI, 26-29.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2013 yılında İstanbul’da basılan 44. cildinde, 81-85 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER