https://islamansiklopedisi.org.tr/ayn--harf
Kuzey Sâmîleri’nin icat ettikleri ilk alfabe sistemlerinde küçük bir daire şeklinde gösterilmesinden dolayı, Sâmî dillerde “delik, göz” anlamına gelen ayn kelimesiyle adlandırılmıştır. Türkçe’de ayın şeklinde telaffuz edilir. Tam adı gramerde el-aynü’l-mühmele (noktasız ayın) ve ebced tertibine göre aynü sa‘festir. Gırtlak harflerinden (hurûfü’l-halk, hurûfü’l-hancere, pharyngal) olup boğazın ikinci mahreç bölgesini teşkil eden yutaktan (evsatü’l-halk, bül‘ûm, pharynx), birbirlerine dokunacak derecede yaklaştırılan ses tellerine “mizmar darbesi vurmak”, yani boğazdan gıcık giderir gibi âni ve güçlü nefes vermek suretiyle çıkartılan sert ve çatlak bir sese sahiptir. Klasik Arap dilcilerinin bazıları bu harfi, çıkışındaki şiddetli hale göre “el-hurûfü’l-mechûre”den (kuvvetli telaffuz edilen harfler), bazıları sona erişindeki, patlamalı gırtlak sesi (laryngeal plosive) hemzeninki gibi kesik olmayan sürekli halinden dolayı “el-hurûfü’r-rihve”den (yumuşak harfler), bazıları da bu ikisinin ortası olan “el-hurûfü’l-beyniyye”den (ara harfler) saymışlardır. Bugünün ses bilimi uzmanları ise bu harfi “sızıcı-sürtünücü boğaz sesi” (pharyngal fricativ) terimiyle tanımlamaktadırlar. Ayn, bir tür a sesi vermesine rağmen sessiz harftir ve dilciler tarafından hançere sâmiti (pharyngal consonant) kabul edilmektedir. Nitekim mahreç itibariyle bu harfe en yakın harf hâdır (ح) ve sükûn halinde ayn gibi telaffuz edilip Akkadca, Ârâmîce, İbrânîce başta olmak üzere bütün Sâmî dillerde ve Arapça’nın çeşitli lehçelerinde kolaylıkla ayna dönüşür ve meselâ Hasan (حسن), hattâ (حتىا), el-bâha (الباحة), el-harâ (الحرىا) gibi kelimeler ʿAsan (عسن), ʿattâ (عتىا), el-bâ‘a (الباعة) ve el-ʿarâ (العرىا) halini alır (Onat, I, 104, cetvel 5; Küçükkalay, s. 177). Bundan başka ayn hemze ile de değişkenlik gösterir ve enne (أنّ), emân (أمان), el-âr (الآر), el-as (الأصّ) gibi kelimeler ʿanne (عنّ), ʿamân (عمان), el-ʿâr (العار) ve el-ʿas (العصّ) olur (Onat, I, 100, cetvel 1; Küçükkalay, s. 177).
Ses ve mahreç yönünden birbirine çok yakın olan ayn ile hânın öncelik dereceleri hususunda Arap dilcileri arasında ihtilâf bulunmaktadır. Harfleri mahreçlerine göre tertip eden Halîl, aynı en temiz boğaz harfi sayarak ona öncelik vermiş ve meşhur lugatına ilk harfi ayn olan kelimelerle başlayıp adını da Kitâbü’l-ʿAyn koymuştur. Ancak Halîl’in bu adlandırmada, aynın asıl kelime anlamı olan “göz; göze, kaynak”ı da dikkate almış ve ondan kinaye olarak eserine bu adı vermiş olması muhtemeldir. Halîl’den sonra gelen bazı dilciler de aynı yolu takip etmişler, fakat yanlış bir görüşle aynın hemze ve hâya dönüştüğünü sanıp bu harfleri birinci planda tutmuşlardır. Aslında söz konusu harfler arasındaki değişkenlikte durum bunun tersidir ve hemze ile hâ, ayna dönüşmektedir. Öte yandan “el-aynü’l-mühmele” adının da gösterdiği gibi ayn, şekil yönünden aralarında yalnız bir nokta farkı bulunan gayınla da (el-aynü’l-mu‘ceme) büyük bir yakınlığa sahiptir. Sâmî diller arasında yalnız Arapça ile Eski Arapça’yı teşkil eden Sabaî, Minaî, Katabanî, Hadramî ve Evsanî dillerinde bulunan gayın bir sızıcı-sürtünücü damak fonemidir (velar fricativ) ve hançerenin yumuşak damak (edne’l-halk, postvelar) kısmından çıkarılan gayın, dilciler tarafından çoğunlukla kabul edildiğine göre, müstakil bir harf olmayıp genel Sâmî fonemi aynın yalnız Arabî dillerde aldığı yeni bir şekildir. Bu sebeple aynın diğer Sâmî diller ile Arapça arasında gayına dönüşmesi (İbr., Sür., Hbş. ʿrb / Ar. grb [غرب] “batmak”; İbr. ʿelem / Ar. gulâm [غلام] “erkek çocuk”; İbr. ʿAzza / Ar. Gazze [غزّة]) gibi (Moscati, s. 39-40), Arapça’nın lehçeleri içinde de en fazla gayına dönüştüğü görülür; meselâ; es-sakʿ (الصقع) > essakg (الصقغ), el-ʿasak (العسق) > el-gasak (الغسق), el-ʿales (العلس) > el-gales (الغلس), el-ʿavhak (العوهق) > el-gavhak (الغوهق), el-vüʿâ (الوعا) > el-vügâ (الوغا) gibi (Onat, I, 123, cetvel 27).
Ebced hesabındaki sayı değeri yetmiş olan ayn, Arap gramerinde kelimelerin kök harflerini belirtmek için kullanılan فعل ölçüsünün ikinci harfini oluşturur ve aynü’l-fi‘l adını alır. Aruz ilminde de şiir vezinlerini teşkil eden tef‘ilelerin üç aslî harfinin ikincisi yine aynla gösterilir ve ayrıca ayn şiirlerde mısraı belirlemek için de kullanılır. Aynı şekilde Kur’ân-ı Kerîm’deki vakfları gösteren işaretler arasında yer alır ve özellikle Türk hattatlarının yazdığı mushaflarda, uzun sûrelerin namazlarda rükûa gidilebilecek en uygun yerlerini belli eder (bk. AŞR-ı ŞERİF; VAKF ve İBTİDÂ). Bunların dışında astronomide “içtima” (kavuşum) ve “terbî‘” (dördün) terimleri yerine rumuz olarak kullanılır.
Ayın sesi Sâmî dillere mahsustur. Bu sebeple Osmanlı ve Fars alfabelerinin yirmi birinci, Urduca alfabenin de otuz dördüncü harfi olmasına rağmen bu alfabeleri kullanan dillerin kendi kelimelerinde bulunmaz, yalnız Arapça’dan geçen ve bunlardan türetilen kelimelerde kullanılır. Ancak ayn, Sâmî aileden olmayan bu dillerde yazımda kullanılmakla beraber konuşma sırasında telaffuz edilmez. Aynın yeni Türk harfleriyle yazılışı ise bu sesin kelime bünyesindeki yerine göre değişmektedir. a) Başta telaffuz edilmez ve herhangi bir işaretle gösterilmez, ondan sonra gelen ünlü bu sesi karşılar: aba < ʿabâ, Ömer, Osman, abd, işret gibi. b) Kelime içindeki durumu bazı farklılıklar gösterir. Şöyle ki: Hece sonunda bulunan aynlar kendinden önceki ünlüyü uzattığı halde yazıda genellikle gösterilmez: ilân < iʿlân, yani < yaʿni gibi; bazı kelimelerde ünlünün üzerine uzatma işareti (^) konur: mâkul < maʿkul, mâsum < maʿsum, lânet < laʿnet gibi. Terim niteliği taşıyan veya kullanılışı yaygınlaşmamış olan kelimelerde ise kesme işaretiyle gösterilir: i‘câz, i‘lâ, i‘zâz gibi. Kelime içinde hece başında bulunan aynlar da işaretle gösterilir: an‘ane, en‘am, iz‘an gibi; ancak yaygın olan kelimelerde ve iki ünlü arasında kalınca gösterilmez: cuma < cumʿa, mesut < mesʿud, sanat < san‘at; saat < sâʿat, bedîa < bedîʿa, biat < bîʿat, cemaat < cemâʿat gibi. Tek heceli kelimelerde ortadaki ayn genellikle kendinden önceki ünlüyü çift okutur: şiir < şiʿr, vaaz < va‘z, vaad < vaʿd, fiil < fiʿl gibi. Yaygın olarak kullanılmayan bazı kelimelerde ise yine işaretle gösterilir: na‘t, ba‘s, ka‘r gibi. c) Kelime sonundaki aynlar yazıda genellikle gösterilmez: cami < câmiʿ, bayi < bâyiʿ, zayi < zâyiʿ, mısra < mısrâʿ, menba < menbaʿ gibi. Ancak Türkçe’de yerleşmemiş bazı kelimelerde bu ses işaretle gösterilir: mecma‘, murassa‘, murakka‘ gibi.
Türkçe imlâda ayn harfi için yanlış olarak “spiritus lenis” (’) kullanılmakta ise de bu sesin transkripsiyon alfabesine uygun olarak “spiritus asper” (‘) işaretiyle gösterilmesi daha uygundur.
BİBLİYOGRAFYA
Lisânü’l-ʿArab, “ʿayn” md.
Tâcü’l-ʿarûs, “ʿayn” md.
J. W. Redhouse, A Turkish and English Lexicon, İstanbul 1890, s. 1274, 1332-1333.
Steingass, Dictionary, s. 828, 877.
Kāmûs-ı Türkî, II, 920.
Naim Hazım Onat, Arapçanın Türk Diliyle Kuruluşu, İstanbul 1944, I, 99-139.
Necip Üçok, Genel Fonetik, İstanbul 1951, s. 25.
Ahmed Ateş v.dğr., Arapça Dil Bilgisi, İstanbul 1964, I, 9.
Hüseyin Nassâr, el-Muʿcemü’l-ʿArabî: Neşʾetühû ve teṭavvürüh, Kahire 1968, I, 219-220.
Hüseyin Küçükkalay, Kur’an Dili Arapça, Konya 1969, s. 177.
S. Moscati, An Introduction to the Comparative Grammar of the Semitic Languages: Phonology and Morphology, Wiesbaden 1980, s. 38-43.
İsmail Karaçam, Kur’ân-ı Kerîm’in Fazîletleri ve Okunma Kāideleri, İstanbul 1984, s. 222, 298.
G. Weil, “Ayn”, İA, II, 68.
A. Schaade, “Gayn”, İA, IV, 727.
Z. A. Ezhar, “ʿAyn”, UDMİ, XII, 637-638.
H. Fleisch, “G̲h̲ayn”, EI2 (İng.), II, 1026-1027.
a.mlf., “Ḥurūf al-Hid̲j̲āʾ”, EI2 (İng.), III, 596-600.