https://islamansiklopedisi.org.tr/muiz-lidinillah
11 Ramazan 319’da (27 Eylül 931) Fâtımîler’in başşehri Mehdiye’de doğdu. Halife Mansûr-Billâh’ın oğludur. Dedesi Kāim-Biemrillâh eğitimiyle bizzat meşgul oldu ve sarayda iyi bir eğitim gördü. Mansûr-Billâh’ın veliaht tayin edip sağlığında halktan biat aldığı Muiz-Lidînillâh, 29 Şevval 341’de (19 Mart 953) veya 7 Zilhicce’de (25 Nisan) hilâfet makamına geçti. Ertesi yıl isyancı Hevvâre kabilesini ve diğer kabilelerden bazı âsileri itaat altına aldı. Devlet erkânını Berberîler’e karşı iyi davranmaları konusunda uyardı ve bu siyasetiyle kısa zamanda bütün Mağrib topraklarında Fâtımî hâkimiyetini tesis etti. Cevher es-Sıkıllî, Zîrî b. Menâd gibi kabiliyetli şahısları keşfederek onlara büyük mansıplar verdi. Muizz’in Endülüs’ü ele geçirmek istemesi üzerine Endülüs Emevî Halifesi III. Abdurrahman, Kuzey Afrika’da stratejik önemi olan bazı şehirleri Fâtımîler’e baskı yapabileceği mevkiler haline getirdi. Bu sırada Endülüs Emevî kuvvetleri Sicilya yakınlarındaki Fâtımî keşif gemilerine saldırdı. Muiz de Sicilya Valisi Hasan b. Ali el-Kelbî’yi Emevî donanmasını vurmak ve İspanya sahillerine baskın yapmakla görevlendirdi. Hasan b. Ali, 344’te (955-56) küçük bir donanmayla Meriye’de (Almeria) Emevî donanmasını yenilgiye uğrattı. Bunun üzerine III. Abdurrahman, ertesi yıl Bizans İmparatoru VII. Konstantinos ile ittifak yaparak bazı Fâtımî limanlarını tahrip etti. Fâtımî donanması da Sicilya yakınlarında Bizans donanmasına ağır zayiat verdirdi. Bizans imparatoru, Muiz-Lidînillâh’a haraç ödeyip hediyeler göndererek barış istedi. Taraflar arasında beş yıllık bir süre için barış antlaşması imzalandı (346/957).
Öte yandan III. Abdurrahman savaş hazırlıklarına devam ederek bütün limanlarına kuvvet yığdı. Fâtımîler’in Sicilya valisi Hasan b. Ali’yi mağlûp eden Endülüs Emevî kuvvetleri Kuzey Afrika limanlarına baskınlar düzenledi. Mağrib-i Aksâ’da halkın Fâtımîler aleyhine döndüğü bu dönemde bazı Fâtımî emîrleri Emevîler’e katıldı. Bunun üzerine Muiz 347 (958) yılında Cevher es-Sıkıllî’yi büyük bir orduyla Mağrib’e sevketti. Sicilmâse ve Fas’ı zaptedip Tanca ve Sebte (Ceuta) dışında bütün Mağrib’i Fâtımî hâkimiyetine alan Cevher birkaç ay sonra Kayrevan’a döndü. İspanya’dan vazgeçen Muiz, Kuzey Afrika’daki durumunu korumak ve İhşîdîler’in hâkimiyetindeki Mısır’a yönelmek niyetindeydi. Bu sırada Girit adasında Bizanslılar’ın saldırısına uğrayan müslümanlar Muiz’den yardım istedi. Halife kendisi yardım ettiği gibi İhşîdîler’i de onlara yardım etmeye teşvik etti. Öte yandan Bizanslılar’a haber gönderip adadaki müslümanları rahatsız etmemelerini bildirdi. Ancak Bizanslılar, müttefikleri olan Endülüs Emevîleri ile anlaşıp bir yıllık kuşatmadan sonra Girit’in kuzey kıyısındaki Kandiye’yi (Candia) ele geçirdiler. 15 Muharrem 350’den (6 Mart 961) itibaren bütün ada zaptedildi. Muiz, Girit adasını kurtarmak için teşebbüslerde bulunduysa da kendisi doğrudan müdahale edemedi. 351’de (962) Fâtımîler’in Sicilya vali nâibi Ahmed b. Hasan el-Kelbî, Bizans’ın himayesindeki Tabermîn (Taormina) Kalesi’ni ele geçirip adını Muizziye olarak değiştirdi. Fâtımî ordusu, Sicilya’daki son Bizans kalesi Rametta yakınlarında Bizans ordusunu mağlûp etti ve bütün Sicilya Fâtımî hâkimiyetine girdi (353/964). Fâtımîler’le Bizans arasında 356 (967) yılında bir barış antlaşması imzalandı. Bizans karşısında kazanılan bu zafer bütün İslâm dünyasında sevinçle karşılandı.
Mısır hâkimi Kâfûr el-İhşîdî’nin ölümünün (357/968) ardından Mısır’da görülen ekonomik kriz, kıtlık ve pahalılık yüzünden halkla idareciler ve asker arasında meydana gelen çatışmalar sırasında Mısır’ın ileri gelenleri Muizz’e mektup gönderip ülkelerine asker sevketmesini istediler. Muiz 358 (969) yılında Cevher es-Sıkıllî’yi büyük bir ordu ile Mısır’a yolladı. Fâtımî ordusu üç ay sonra İskenderiye’ye ulaştığında İhşîdî ordusu Mısır’ı terketmişti. Mısır ileri gelenleri, Vezir Ebü’l-Fazl İbnü’l-Furât’ın başkanlığında Cevher’in Cîze’deki karargâhına giderek bağlılıklarını bildirdiler. 17 Şâban 358’de (6 Temmuz 969) Fustat’a giren Cevher, Abbâsî Halifesi Mutî‘-Lillâh adına okunmakta olan hutbeye son verip hutbeyi Câmiu’l-atîk’te Muiz adına okuttu. Fustat’ın kuzeyinde Kahire şehrinin temellerini attı, Ezher Camii ve Medresesi’nin inşasını başlattı.
358 (969) yılına kadar Fâtımîler’e bağlı kalan Karmatîler bu tarihten itibaren onlara karşı tavır aldılar. Ebû Müslim adıyla bilinen ve Ali evlâdı arasında mehdî olarak tanınmak isteyen Abdullah b. Ubeydullah b. Tâhir bu konuda başarısız olunca Karmatîler’e katıldı. Bunun üzerine Cevher, Zilkade 358’de (Eylül 969) Ca‘fer b. Felâh el-Kütâmî’yi büyük bir ordu ile Suriye bölgesine gönderdi. Muharrem 359’da (Kasım-Aralık 969) Dımaşk’ta hutbe Muiz-Lidînillâh adına okundu. Muiz, mahallî yöneticilere maddî imkânlar sağlayarak Hicaz’da da adına hutbe okutmayı başardı. Ca‘fer b. Felâh, Hasan el-A‘sam kumandasındaki Karmatî kuvvetleri karşısında Suriye’den çekilmek zorunda kaldı. Cevher’in yolladığı yardımcı kuvvetleri Yafa’da kuşatan Karmatîler kısa zamanda Kahire önlerinde karargâh kurdu. Bazı Karmatî kumandanları ile temasa geçen Cevher 3 Rebîülevvel 361’de (24 Aralık 971) Karmatîler’i yenilgiye uğrattı. Bu sırada Mısır’a gitmek için Mansûriye’den yola çıkan Muiz Ramazan 362’de (Haziran 973) Kahire’ye ulaştı. Burada öncelikle ülkenin ekonomik durumunu ele aldı ve ed-dînârü’l-Muizzî adıyla yeni bir para bastırdı. 363 (974) yılı hac mevsiminde Mekke ve Medine’de hutbe onun adına okundu (İbnü’l-Esîr, VIII, 647). Muiz, ertesi yıl Mısır halkı arasındaki saygınlığından endişelendiği Cevher’i azledip yerine İbn Killis’i getirdi.
Fâtımîler’in Mısır’ı zaptetmesinin ardından Muizz’in bütün gayretlerine rağmen biat alamadığı Deylem, Azerbaycan ve Bahreyn Karmatîleri’nin gizli Fâtımî düşmanlığı açığa çıktı. Karmatîler, Hasan el-A‘sam kumandasında Ahsâ’dan hareket ederek Mısır’a doğru yürümeye başladılar. Muiz onlarla mücadele için ordusunu ve donanmasını güçlendirdi, yeni kurduğu tersanelerde 600 gemi inşa ettirdi. 363 (974) yılında Aynişems’te konaklayan Karmatî ordusu her tarafta yağmaya ve soyguna başladı. Muiz, çok tehlikeli bir duruma gelen bu hareketi aralarına ihtilâf sokarak önlemeyi düşündü ve bunda muvaffak oldu. Karmatîler, Mısır seferinde başarılı olamamakla birlikte Suriye’yi bir süre daha ellerinde tutmaya devam ettiler. Bu dönemde eski Büveyhî kumandanlarından Alp Tegin et-Türkî, Dımaşk halkının isteğiyle şehre girdi. Ardından Muiz, Dımaşk valiliğini kendisine vermek üzere Alp Tegin’i Mısır’a çağırdı, fakat Alp Tegin bu teklifi reddetti. Onun üzerine sefer hazırlığı yaparken hastalanan Muiz kısa bir müddet sonra vefat etti (11 Rebîülâhir 365 / 18 Aralık 975). 17 Rebîülâhir 365’te (24 Aralık 975) öldüğü de rivayet edilir. Yerine geçen oğlu Azîz-Billâh tarafından ölümü uzun süre gizlendikten sonra kurban bayramında açıklandı (10 Zilhicce 365 / 9 Ağustos 976).
Cesur, cömert, alçak gönüllü, ileri görüşlü, yumuşak tabiatlı, halkına karşı âdil bir hükümdar olarak tanımlanan Muiz-Lidînillâh, Doğu’daki hoşnutsuz İsmâilîler’i tekrar kazanmak ve İsmâilî hareketinin ideolojik birliğini yeniden sağlamak için ciddi bir çaba gösteren ilk Fâtımî halifesidir. Yaptığı reform, muhalif İsmâilîler’in çoğunluğunca kabul edilen imâmet anlayışına kısmî bir dönüşü temsil etmektedir. Bu görüşler, ünlü İsmâilî fakihi Kādî Nu‘mân b. Muhammed’in eserleri başta olmak üzere önemli İsmâilî âlimlerinin kitaplarında bizzat kendisine atfedilen bazı yazılarda ifade edilmiştir. Muiz, Fâtımî düşüncesine Yeni Eflâtuncu düşüncenin girmesine izin vermiş, bunun sonucunda daha önce muhalif İsmâilîler’ce savunulan bu görüşler Fâtımî dâîleri ve âlimler tarafından kabul edilmeye başlanmıştır. Onun sayesinde Horasan, Sîstan ve Mültan İsmâilîler’i büyük ölçüde Fâtımî davası çevresinde birleşmiş, bu bölgelerde Fâtımî hâkimiyeti resmen tanınmıştır. Ancak Muiz, İsmâilîler’in Karmatî grubunu kazanma konusunda fazla başarılı olamamıştır. Fâtımîler’in Mağrib’deki hâkimiyetleri kesin şekilde Muiz-Lidînillâh döneminde gerçekleştirilmiş, Fâtımîler onun zamanında mahallî bir devlet olmaktan çıkıp büyük bir imparatorluk haline gelmiştir. Muiz, aynı zamanda İsmâilî davetini Fâtımî hâkimiyeti dışındaki topraklara da yaymaya çalışan ilk İsmâilî imamıdır. Ayrıca İsmâilî fıkhının bir külliyat halinde derlenmesi için gayret sarfetmiş ve Kādî Nu‘mân’ı böyle bir eser yazmakla görevlendirmiştir. Kādî Nu‘mân’ın hazırladığı Deʿâʾimü’l-İslâm, Muiz’den itibaren bütün Fâtımî halifeleri tarafından bir kanun külliyatı kabul edilmiştir. Fâtımîler’in sembolü olarak beyaz elbise (hilâfet cübbesi) giyen Muiz döneminde Mısır’da dinî alanda değişik uygulamalar yapılmıştır. İlk uygulama ramazanla ilgilidir. Cevher es-Sıkıllî’nin emriyle rü’yet-i hilâl dikkate alınmaksızın her yıl otuz gün oruç tutulması esası getirilmiş ve bu uygulama Fâtımîler’in yıkılışına kadar devam etmiştir. İkinci değişiklik olarak ezana “Hayye alâ hayri’l-amel” ibaresi ilâve edilmiş, bunu dinî konulardaki diğer uygulamalar takip etmiştir.
Muizz’in çeşitli ilimlere ilgi duyduğu, tıp ve eczacılığa önem verdiği, bu konularda eser yazılmasını teşvik ettiği, Latince’yi, Slav ve Sudan dilleri gibi bazı dilleri bildiği, maiyetindekilere tek kadınla evlenmelerini tavsiye ettiği belirtilmektedir. 353 (964) yılında bir dünya haritası yapılmasını, bu haritada şehir, dağ, nehir, deniz ve yol adlarının altın veya gümüşle yazılmasını emretmiş, haritanın yapımı için 22.000 dinar ayrılmıştır. Muiz, aynı zamanda muhtelif vesilelerle büyük törenler düzenleyen ilk Fâtımî halifesidir. Cuma ve bayram günleriyle cumartesi ve salı günlerinde ve ramazan ayı boyunca büyük alaylar ve ihtifaller tertip eder, dinî ve siyasî münasebetlerle halka yemek ikram eder ve ihsanlarda bulunurdu. Şiî dünyasında önemli bir yeri olan Gadîr-i Hum gününü (18 Zilhicce) 362 (19 Eylül 973) yılında Mısır’da resmî bayram ilân etmiş, yine onun döneminden itibaren Mısır’da Hz. Peygamber’in doğum günü resmen kutlanmaya başlanmıştır. Vezir İbn Killis, Muiz-Lidînillâh’ın emri üzerine Uslûc b. Hasan ile iş birliği yaparak haraç, gümrük, cizye ve vakıf kaynaklarını gözden geçirip Mısır’da yeni bir vergi sistemi kurmuş, bu sayede devlet gelirlerinde büyük artışlar olmuştur. Muiz ayrıca camiler, yollar, köprüler ve türbeler yaptırarak Mısır’ı âdeta yeniden inşa etmiştir.
Kendisi de edebiyatla uğraşan Muiz birçok edip ve şairi himaye etmiş, onların övgülerini kazanmıştır. İbn Hânî’nin Muiz hakkındaki şiirleri (el-Muizziyyât) müstakil bir divan teşkil edecek kadar çoktur. Muiz-Lidînillâh’a nisbet edilen bazı eserler şunlardır: el-Münâcât evi’l-edʿiye, Edʿiyetü’l-eyyâmi’s-sebʿa, er-Risâletü’l-Mesîḥiyye, Risâletü’l-Muʿiz ile’l-Ḥasan b. Aḥmed el-Ḳarmaṭî, Sicillü’l-Muʿiz ilâ Celem b. Şeybân, Kitâbü’r-Ravża, Risâletü’l-Muʿiz ilâ baʿżı duʿâtih, Risâletü câmiʿati’l-cevâhir bi-rivâyeti’ş-şeyḫ Ebî ʿÎsâ el-Mürşid (Poonawala, s. 68-70). Ayrıca Kādî Nu‘mân b. Muhammed’in Deʿâʾimü’l-İslâm adlı eserinde onun da büyük katkısının olduğu kabul edilmektedir (İA, IX, 350). İbn Zûlâk Sîretü’l-Muʿiz Lidînillâh adıyla bir eser yazmıştır.
BİBLİYOGRAFYA
Kindî, el-Vülât ve’l-ḳuḍât, Beyrut 1908, s. 298, 584.
İbnü’l-Kalânisî, Târîḫu Dımaşḳ (Zekkâr), s. 4-28.
İbnü’l-Cevzî, el-Muntaẓam, XIV, 139, 150, 210-211.
İbn Hammâd es-Sanhâcî, Aḫbâru mülûki Benî ʿUbeyd ve sîretühüm (nşr. Tihâmî Nakra – Abdülhalîm Uveys), Riyad, ts. (Dârü’l-ulûm), s. 83-92.
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 497-498, 524-525, 543-545, 556-558, 590-592, 596-599, 610, 614-616, 620-625, 638-641, 647, 663-664.
İbnü’l-Ebbâr, el-Ḥulletü’s-siyerâʾ (nşr. Hüseyin Mûnis), Kahire 1985, I, 172, 291, 296, 304-306; II, 389, 391-393.
Makrîzî, el-Münteḳā min Aḫbâri Mıṣr (nşr. Eymen Fuâd Seyyid), Kahire 1981, s. 159-163, 164.
İbn Hallikân, Vefeyât, V, 224-228.
İbn İzârî, el-Beyânü’l-muġrib, I, 221-223.
Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XV, 159-167.
Makrîzî, el-Ḫıṭaṭ, I, 351-354, 470.
a.mlf., İttiʿâẓü’l-ḥunefâʾ (nşr. Cemâleddin eş-Şeyyâl – M. Hilmî M. Ahmed), Kahire 1416/1996, I, 134-235.
İdrîs İmâdüddin, Târîḫu’l-ḫulefâʾi’l-Fâṭımiyyîn bi’l-Maġrib: el-Ḳısmü’l-ḫâṣ min kitâbi ʿUyûni’l-aḫbâr (nşr. Muhammed el-Ya‘lâvî), Beyrut 1985, s. 523-740.
İbn Ebû Dînâr, el-Müʾnis fî aḫbâri İfrîḳıyye ve Tûnis, Beyrut 1993, s. 93-95.
B. Lewis, The Origins of Ismâ‘ilism, Cambridge 1940, s. 5, 7, 16, 35, 68, 81, 84, 86, 89.
Hasan İbrâhim Hasan – Tâhâ Ahmed Şeref, el-Muʿiz-Lidînillâh, Kahire 1963.
Hasan İbrâhim Hasan, Târîḫu’d-devleti’l-Fâṭımiyye, Kahire 1981, s. 93-156, ayrıca bk. İndeks.
Ismail K. Poonawala, Biobibliography of Ismāʿīlī Literature (ed. T. Joseph), Malibu 1977, s. 68-70.
Mûsâ Lukbâl, “el-Muʿiz-Lidînillâh ve cîlün cedîd min Kütâme min ḫilâli ves̱îḳatin Fâṭımiyyetin muʿâṣıra”, Eşġālü’l-müʾtemeri’l-evvel li-târîḫi’l-Maġribi’l-ʿArabî ve ḥaḍâretih, Tunus 1979, I, 195-216.
Cebrâil Süleyman Cebbûr, el-Mülûkü’ş-şuʿarâʾ, Beyrut 1401/1981, s. 194-196.
M. Tâhâ el-Hâcirî, Merḥaletü’t-teşeyyuʿ fi’l-maġribi’l-ʿArabî ve es̱eruhâ fi’l-ḥayâti’l-edebiyye, Beyrut 1983, s. 59-88.
S. M. Stern, Studies in Early Ismāʿīlism, Leiden 1983, s. 256-288.
a.mlf., “An Embassy of the Byzantine Emperor to the Fatimid Caliph al-Muʿizz”, Byzantion, XX, Bruxelles 1950, s. 239-258.
Muhammed el-Ya‘lâvî, İbn Hânî el-Maġribî el-Endelüsî (320/931-362/973): Şâʿirü’d-devleti’l-Fâṭımiyye, Beyrut 1405/1985, tür.yer.
De L. O’Leary, A Short History of the Fatimid Khalifate, Delhi 1987, s. 93-114.
Eymen Fuâd Seyyid, ed-Devletü’l-Fâṭımiyye fî Mıṣr, Kahire 1413/1992, s. 60-95, ayrıca bk. İndeks.
a.mlf., “Fâtımîler”, DİA, XII, 230-231, 234, 238.
H. Halm, The Empire of the Mahdi: The Rise of the Fatimids (trc. M. Bonner), Leiden-New York 1996, s. 338-420.
Farhad Daftary, A Short History of the Ismailis: Traditions of a Muslim Community, Edinburgh 1998, s. 55, 67, 75-79, 80-81, 87, 95.
a.mlf., Muhalif İslamın 1400 Yılı İsmaililer: Tarih ve Kuram (trc. Ercüment Özkaya), Ankara 2001, s. 196, 210-218.
a.mlf., Ismaili Literature: A Bibliography of Sources and Studies, London-New York 2004, s. 27-28, 30-31, 132-133.
Adam Mez, Onuncu Yüzyılda İslâm Medeniyeti: İslâm’ın Rönesansı (trc. Salih Şaban), İstanbul 2000, s. 25, 65, 174, 334, 355, 412, 419, 443, 454.
M. Brett, The Rise of the Fatimids: The World of the Mediterranean and the Middle East in the Tenth Century, Leiden-Boston 2001, bk. İndeks.
H. A. R. Gibb, “Muizz li-Dîni’llâh”, İA, VIII, 558-560.
Fyzee, “Nûmân”, a.e., IX, 349-350.
F. Dachraoui, “al-Muʿizz li-Dīn Allāh”, EI2 (İng.), VII, 485-489.