III. KÜLTÜR ve MEDENİYET
1. Dinî Hayat, Mezhepler ve Tarikatlar. Arap asıllı müslümanlar İslâm fetihlerinin ardından bölgeye yerleşmeye başladılar. Bölgenin yerli halkı Berberîler, İfrîkıye Valisi Mûsâ b. Nusayr döneminde İslâmiyet’i kabul ettiler. Hâricîliğin en mutedil kolu olan İbâzıyye, II. (VIII.) yüzyılın başlarına doğru bütün Kuzey Afrika’ya olduğu gibi Trablus bölgesine de yayılmaya başladı. Mâlikî mezhebi Zîrî emîrlerinden Muiz b. Bâdîs’in gayretiyle bölgede yaygınlık kazandı. Osmanlılar’ın Libya’ya hâkim olmasından sonra Anadolu’dan gelen Türkler vasıtasıyla Hanefî mezhebi bölgeye girmiş oldu. İtalyan işgaline kadar (1912) gayri müslim nüfus, sayıları fazla olmamakla birlikte ticaretle uğraşmaları dolayısıyla etkili olan yahudiler, burayı vatan edinen Maltalı Katolikler ve Osmanlı tebaası Ortodoks Rumlar’dan ibaretti. İşgalin ardından on binlerce İtalyan çiftçisi buraya getirilerek verimli topraklara yerleştirildi. Ancak ülkenin bağımsızlığını kazanmasından sonra bunların büyük çoğunluğu ülkelerine geri dönmek zorunda kaldı.
Libya’da Kādiriyye, Ticâniyye, Arûsiyye, Halvetiyye, Derkāviyye ve Senûsiyye tarikatları yaygındı. Osmanlı idaresi zamanında Kuzey Afrika’da başlayan misyonerlik faaliyetlerine karşı en büyük mücadeleyi Senûsiyye tarikatı mensupları yürüttüler. Bu tarikat, bilhassa çöl ikliminin hâkim olduğu bölgelerde ismen var olan Müslümanlığın yeniden günlük hayatın bir parçası haline gelmesini sağladı. Senûsî şeyhleri, kurdukları zâviyelerde Libya’da ve Afrika içlerindeki birçok bölgede İslâm’ı yaymakla kalmadılar, aynı zamanda dinî eğitimi ve ticarî hayatı da destekleyip yönlendirdiler. Çok sayıda mahallî idareci bu tarikata intisap ettiği için mensupları sömürgeciliğe karşı yapılan mücadeleyi geniş bir alanda yürütme imkânı buldular ve mücadelelerini Osmanlı Devleti’nin de desteğiyle XX. yüzyılın ilk yıllarında silâhlı olarak sürdürdüler. Senûsîler, Fransa’nın güneyden Çad ve Nijer’i işgaline, ardından İtalya’nın kuzeyden bütün Libya’yı ele geçirme planlarına karşı Osmanlı askerleriyle birlikte yürüttükleri savaşta büyük başarılar kazandılar. Senûsî zâviyeleri genelde kabile hayatının güçlü olduğu Sirenayka, Trablus civarı ve Fizan’da yaygındı. Muammer el-Kaddâfî’nin 1969 yılında yaptığı ihtilâlin ardından Senûsî zâviyelerine sınırlama getirildi; tarikatın pîri Muhammed es-Senûsî adına kurulan üniversite lağvedilerek buraya bağlı fakülte ve diğer bölümler Libya Üniversitesi’ne bağlandı.
1970’li yılların başında yayımladığı Yeşil Kitap’ta siyasî fikirlerinin dayanağının Kur’ân-ı Kerîm olduğunu söyleyen Kaddâfî döneminde dine ağırlık veren devlet politikası izlenmeye başlandı. Hz. Peygamber’in vefatını başlangıç kabul eden takvim benimsendi. Kur’an okulları ve medreseler millîleştirilerek yeni sistemin fikirleri buralarda da halka anlatıldı. 1973 yılı Kasım ayında hukuk düzenini İslâm hukukuna uygun hale getirmek için çalışmalar başlatıldı ve 1977 yılındaki büyük halk kongresinde bütün kanunların Kur’an’a uygun olacağı kararı alındı. Yaklaşık on yıl siyasal ve sosyal reformlarını Kur’an’a dayandırdığını söyleyen Muammer el-Kaddâfî’nin 1970’li yılların sonundan itibaren siyasî ve iktisadî amaçlar uğruna İslâm kültürüne eleştiriler yöneltmeye başladığı belirtilmektedir.
2. İlmî Hayat, Eğitim ve Öğretim. Libya’da tarih boyunca çok sayıda âlim yetişmiştir. İslâm dünyasının birçok bölgesinde okutulan el-Kâfî adlı kitabının yanında çok sayıda eseri bulunan Ebü’l-Hasan İbnü’l-Münemmir, Libya’nın ilk önemli şairlerinden, ed-Dürretü’l-ḫaṭîre fi’l-muḫtâr min şiʿri şuʿarâʾi’l-Cezîre adlı eserin sahibi Ebü’l-Hasan İbnü’l-Veddânî, şiirlerinin çok az bir kısmı günümüze ulaşan Ebü’l-Hasan el-Hevvârî et-Tarablusî, Risâletü’l-ḳıyâs ve Risâletü’l-cihâd adlı eserlerin yazarı Muhammed b. Ebü’d-Dünyâ, Arap dili ve edebiyatı yanında en-sâb, hadis, fıkıh, kelâm alanlarında da yetişen ve özellikle Kifâyetü’l-müteḥaffıẓ adlı eseriyle lugat konusunda önemli bir kaynak bırakan Ebû İshak İbnü’l-Ecdâbî, kasidelerden oluşan divanıyla tanınan mutasavvıf şair Ahmed b. Hüseyin b. Ahmed el-Behlûl, Amr b. Âs zamanından Ahmed Karamanlı dönemine kadar (1150/1737) Libya’nın tarihini ele alan et-Teẕkâr fî men meleke Ṭarâblus ve mâ kâne bihâ mine’l-aḫbâr adlı eserin müellifi ve aynı zamanda şair Muhammed b. Halîl Galbûn, Vali Ahmed Râsim Paşa devrine kadar geçen uzunca bir dönemin tarihini ve yetmiş kadar önemli şahsiyetin biyografisini ihtiva eden el-Menhelü’l-ʿaẕb fî târîḫi Ṭarâblusġarb ve Nefeḥâtü’n-nisrîn ve’r-reyḥân fî men kâne bi-Ṭarâblus mine’l-aʿyân adlı eseriyle tanınan Ahmed en-Nâib el-Ensârî, başta el-Bâḥis̱ ve’l-faḳīhu’l-muṣliḥ olmak üzere fıkıh ve tasavvuf alanında yirmiden fazla eser yazmış olan Ali b. Abdüssâdık, el-Fetâvâ kâmiliyye fi’l-ḥavâdis̱i’ṭ-Ṭarâblusiyye adlı kitabın müellifi Trablusgarp müftüsü Kâmil b. Mustafa, Endülüs asıllı olup son dönem Trablus şairleri arasında yer alan ve bir divanı bulunan Mustafa b. Zikrî bunlar arasında sayılabilir. Libya’da yetişen âlimler hakkında başlıca müracaat kaynakları içinde İbn Galbûn ve Ahmed en-Nâib el-Ensârî’nin yukarıda adı geçen eserleri dışında Ali Mustafa el-Mısrâtî’nin Aʿlâm min Ṭarâblus ve Tâhir Ahmed ez-Zâvî et-Tarablusî’nin
Aʿlâmü Lîbyâ adlı eserleri anılabilir.
Libya’da tarih boyunca Mâlikî âlimleri Trablus şehri ve çevresindeki yerlerde bulunan medreselerde, İbâzî âlimleri ise İbâzîliğin Kuzey Afrika’daki başlıca merkezlerinden Cebelinefûse’de eğitim görmüşlerdir. Endülüs’ün düşmesinden sonra Libya’ya göç eden müslümanlar arasındaki âlimlerin bölgenin bir ilim merkezi olmasına büyük katkıları oldu. Başşehir Trablus yanında özellikle Mısrâte şehrindeki medreselerde ve zâviyelerde çok sayıda âlim yetişti. Mağribli âlimler hac seferleri sırasında Şeyh Ahmed Zerrûk Medresesi, Abdullah el-Mahcûb Medresesi gibi önemli ilim kurumlarına uğrayarak ders verdiler. Osmanlı idaresinin kuruluşundan İtalyan işgaline kadar geçen dönemde birçok bölgede medreseler açıldı. Trablus’un 1835’te İstanbul’a tekrar doğrudan bağlanmasıyla birlikte eğitim faaliyetlerine daha fazla ilgi gösterilmeye başlandı. Trablus’a i‘dâdî-i mülkî, erkek ve kız öğrenciler için ilkokul ve rüşdiye, Maarif Nezâreti’ne bağlı Mekteb-i İrfân, Seydî Mısrî’de Ziraat Mektebi ve dârülmuallimîn bu dönemde açıldı. Ülkede gazetecilik de bu devirde başladı. Trablusgarp’ta biri Türkçe, diğerleri Arapça olmak üzere toplam sekiz gazete ve haftalık dergi neşredildi. Mekteb-i Fünûn ve Sanayi Matbaası ile Vilâyet Matbaası bu dönemde kuruldu. Vali Nâmık Paşa, Trablus’ta 1313 (1895) yılında Medresetü’l-fünûn ve’s-sanâyii’l-İslâmiyye adıyla bir okul açtı. Bu okul, el sanatları ve diğer meslek kollarında Libya’da günümüze kadar hizmet vermeye devam eden en önemli eğitim kurumlarından biridir. İtalyan işgalini takip eden yıllarda Anadolu’ya ve Suriye’ye göç eden çok sayıda Libyalı üst rütbeli asker, âlim ve devlet adamı gittikleri yerlerde çeşitli görevlere getirildi.
İtalyanlar, işgalden sonra ilk olarak 1936 yılında Trablusgarp’ta yönetimde görev alabilecek yerlileri yetiştirmek amacıyla Arapça eğitim veren bir okulun açılmasına izin verdiler. Bu okula öncelikle kendi idarelerinde çalışmayı kabul eden görevlilerin çocukları alındı. 1939’da ilk ve ortaokullarda 6754 Arap, 5297 İtalyan çocuğu öğretim görüyordu. Bağımsızlık sonrası 1950-1951 yıllarında okula giden çocuk sayısı 32.000’e yükseldi.
Bingazi’deki Beydâ’da bulunan Senûsî Zâviyesi 1952’de Dinî Araştırmalar Enstitüsü’ne dönüştürüldü. Başlangıçta sadece Edebiyat Fakültesi’nden ibaret olan Libya Üniversitesi ilk defa 1956 yılında Bingazi’deki melik sarayında İngiliz, Amerikan ve Mısırlı on profesör ve otuz üç öğrenciyle eğitime açıldı. Aynı şehirde 1958’de İktisat Fakültesi, Trablus’ta Bilim Fakültesi, 1962’de yine Bingazi’de Hukuk Fakültesi öğretime başladı. 1961’de Kral I. İdrîs, Bingazi Dinî Araştırmalar Enstitüsü’nü üniversiteye dönüştürerek dedesi Muhammed b. Ali es-Senûsî’nin adını verdi. Ülkede belli başlı üniversite ve yüksek öğretim kurumları şunlardır: Fâtih (Bingazi), el-Arab Tıb, Teknoloji, Kār Yûnus (Garyanus), Sebha, Tehaddî, Ömer el-Muhtâr, Nâsır, el-Cebelü’l-garbî ve Derne üniversiteleri, Millî İdarî Enstitüsü (Trablus), Millî Posta ve Telekomünikasyon Enstitüsü (Trablus).
3. Dil ve Edebiyat. Aslen Cezayirli olduğu halde hac dönüşünde Fransız işgalinden dolayı ülkesine dönemeyen ve Libya’daki Osmanlı idarecilerinin büyük desteğini gördüğü için buraya yerleşen Muhammed b. Ali es-Senûsî, tarikat pîri ve işgalcilere karşı direniş hareketinin lideri olmanın yanı sıra edebî eserleriyle de tanınmıştır.
XIX. yüzyılda Libya edebiyatında iki isim öne çıkmaktadır. Bunlardan ilki İtalyanlar’a karşı Trablusgarp savaşına katılan Senûsî halifesi Muhammed es-Sünnî, diğeri devlet adamlığı vasfı yanında Kuzey Afrika tarihinin İslâmî dönemi alanında yazdığı eserleri ve şiirleriyle tanınan Süleyman Paşa el-Bârûnî’dir. Muhammed b. Zikrî’nin II. Abdülhamid’e ve Mehdî es-Senûsî’ye methiye olarak yazdığı şiirleri onun eski Arap şiiri geleneğine bağlılığını göstermektedir. Aşka dair şiiri ise muhteva ve şekil bakımından dönemin Libya şiiri için bir yenilik sayılmaktadır.
İtalyan işgaliyle iki dünya savaşı arasındaki dönemde yetişen şairlerin çoğu geleneksel öğretim dışında İtalyan okullarında İtalyanca ve Türkçe eğitim gördüler. Ortaöğrenim sırasında bu iki dilden birinin edebiyatını ve özellikle şiirini okudular. Arap dilinin o dönemdeki meşhur temsilcilerinden Ahmed Şevkī, Ma‘rûf er-Rusâfî ve Zehâvî’nin eserlerinden etkilendiler. Millî duyguları ağırlıklı olarak şiirlerine yansıtan bu dönem şairlerinden İbrâhim el-Usta Ömer, Ahmed eş-Şerîf ve Ahmed Refîk el-Mehdevî ülkelerinin İtalyan işgali süresince sürgünde yaşadıklarından bu durum şiirlerine de yansıdı; bunlar daha çok sömürgeciliğe karşı konuları işlediler.
Osmanlılar’ın son döneminde ve Trablusgarp savaşının ardından İstanbul’a çok sayıda Libyalı âlim ve devlet adamı gelmişti. İçlerinden geri dönenler varsa da çoğu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldu. Bunlardan Senûsî şeyhi ve âlim Abdülazîz el-Îsâvî; el-Feteva’l-Kâmiliyye adlı eserin müellifi Trablusgarp müftüsü Kâmil b. Mustafa; tarih, felsefe, edebiyat ve hukuk dallarında Türkiye’deki gazetelerde yazıları ve şiirleri yayımlanan, cami ve medreselerde ders veren Ahmed b. Şetvân; II. Abdülhamid’e yakınlığıyla bilinen ve onun izniyle yaptırdığı tekke ve konağında tasavvuf erbabını toplayan Şeyh Zâfir el-Medenî; Libya’da modern müziğin öncülerinden olan ve 1923’te Türkiye’ye yerleştikten sonra bestekârlık ve eğitimcilik yapan Abdullah Cemâleddin el-Mîlâdî; Türkçe, Arapça ve Farsça yayımlanan Âlem-i İslâm dergisi müdürü Yûsuf b. Şetvân; Trablus’ta çıkarmaya başladığı Rakîb gazetesini savaştan sonra İstanbul’da devam ettiren Mahmûd Nedîm b. Mûsâ; yine Türkiye’deki gazetelerde yazıları yayımlanan Osman el-Kīzânî önde gelen isimlerdir.
Ülkenin bağımsızlığını kazanmasından sonra şiir yanında edebiyatın diğer alanlarında da eser veren yeni bir nesil yetişti. Bu neslin öncülerinden Ali Sıdkī Abdülkādir’in Afrika’da ve Arap ülkelerinde sömürgeciliğe karşı görüşlerini yansıtan şiirleri yanında aşk, hayat, kardeşlik, hürriyet konularını ele alan şiirleri de vardır. Muhammed el-Mehdî, Râşid Zübeyr es-Senûsî, Hâlid Zağbiye, Beşîr el-Hâşimî, Lutfî Abdüllatîf, Ali el-Fezzânî ve kadın şair Kevser Necm bu neslin diğer temsilcileri arasında yer almaktadır.
II. Dünya Savaşı öncesinde bazı denemeler bulunmakla birlikte hikâye türü Fuâd el-Kâ‘bâzî, Mustafa el-Uceylî, Saîd es-Serrâc ve Ahmed Kınâbe’nin hikâyeleriyle Libya edebiyatına gerçek anlamda bu dönemde girdi. Aynı devirde yetişen Halîfe et-Tekbelî, Kâmil Hasan el-Makhûr, Ali Mustafa el-Mısrâtî, Beşîr el-Hâşimî, Yûnus eş-Şerîf, İbrâhim el-Kûnî, Abdullah Gûyirî gibi yazarlar hikâyelerinde genellikle ülkenin ve halkın sorunlarını ele aldılar. Libya edebiyatının ilk romanı ise Muhammed Abdülkâfî’nin Beyne ḳalbeyn adlı eseridir (Beyrut 1967).
4. Mimari. Libya mimarisi üzerinde Fenike, Grek, Roma, Bizans ve İslâm medeniyetlerinin tesiri açıkça görülür. Sahil şeridinde İslâm öncesi döneme ait medeniyetlere dair eserlerin harabelerine rastlanmakta, arkeolojik kazılarla bazı eserler ortaya çıkarılmaktadır. Fizan’da Garamant kavminin merkezi konumundaki Cerma’da önemli tarihî eser kalıntılarına rastlanmıştır. Libya’da İslâmî döneme ait eserlerin çoğu günümüze ulaşmamıştır. Bunun başlıca sebebi, Fâtımîler’in merkezlerini Kahire’ye taşımalarının ardından Kuzey Afrika’da kendilerine bağlı hânedanların bağımsızlıklarını ilân etmeleri üzerine bunları cezalandırmak için bölgeyi tahrip etmeleridir. Yukarı Mısır’da yaşayan Benî Hilâl ve Benî Süleym gibi bedevî Arap kabileleri, Fâtımîler’in tahrikiyle Berka’dan batıya doğru ilerleyip girdikleri her yeri yıktılar. Böylece bütün Kuzey Afrika’da olduğu gibi Trablusgarp’ta da dört asırda oluşan Berberî-İslâm medeniyetinin güzel örnekleri ortadan kalktı. Eyyûbîler döneminde Trablusgarp bölgesine gönderilen emîrlerden Şerefeddin Karakuş’un seferleri esnasında da büyük zarar gören Libya, asıl yıkımı Sicilya’dan gelen Normanlar ve Endülüs’ün düşmesinden sonra bilhassa başşehir Trablus ve civarını işgal eden İspanyollar zamanında gördü.
Günümüzde yapılan arkeolojik kazılarda Akdeniz sahilinde Fâtımîler dönemine ait Medînetüssultân ve Ecdâbiye’de IV. (X.) yüzyıl eseri bir cami ve kale kalıntısı bulunmuştur. Bu camide mevcut hat örnekleri halen Sirenaika (Şahhât) Müzesi’nde sergilenmektedir. Antik Leptis Magna şehrinin güneyindeki tepe üzerinde yer alan ve halk arasında Kasrü’l-hammâm denilen hisarda mevcut kitâbeden burasının bedevî Araplar’ın istilâsına karşı mahallî bir idareci tarafından Roma-Bizans dönemine ait bir yapı üzerinde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Şerefeddin Karakuş’un bugün Kargariş (Kırkkarış) adıyla bilinen, başşehre birkaç mil uzaklıktaki köyde yaptırdığı hisarın kalıntıları zamanımıza ulaşmıştır. Ülkenin diğer bölgelerinde de farklı mimari özelliklere sahip tarihî eser örneklerine rastlanmaktadır. Trablusgarp bölgesinde bulunan 862 (1458) tarihli bir türbenin taşı Libya’daki en eski kitâbe olarak kabul edilir. Berka bölgesinde yer alan iki mermer sütun parçasındaki kitâbeler bunların Fâtımî eserlerinin kalıntıları olduğunu göstermektedir. Amr b. Âs’ın Trablus’a kadar geldiği ve ülkedeki en eski eserlerden biri sayılan Nâka Camii’ni inşa ettirdiği rivayeti yaygındır. Bu caminin Fâtımîler devrinde yapıldığı da nakledilmektedir.
Libya’da günümüzde mevcut mimari eserlerin tamamına yakını Osmanlı dönemine aittir. Libya mimarisi coğrafî konumu gereği bir taraftan Osmanlılar vasıtasıyla doğudaki müslüman Araplar’dan, diğer taraftan buraya göç eden Endülüslüler’den ve Mağrib ülkeleri içinde kendine mahsus yeri olan Tunus’tan etkilenmiştir. Osmanlılar’ın Libya’daki inşa faaliyetleri buraya gönderilen ilk vali Hadım Murad Ağa tarafından başlatıldı. Murad Ağa idarî merkez haline getirdiği Tâcûrâ’da kale, burç, cami, medrese ve su kuyusu yaptırdı. 1551-1912 yılları arasında yaklaşık dört asır boyunca Osmanlılar Trablusgarp eyaletine çok sayıda cami, medrese, çarşı, han, hamam ve hastahane, kale ve burç inşa ettiler. Libya’nın esaslı şekilde imarına daha çok Dayılar döneminde (1603-1711) önem verildi. Mehmed Dayı ile Osman Dayı zamanında şehir tahkim edildi ve ikişer katlı binalar yapıldı. Türk Çarşısı’nın inşası da Mehmed Dayı döneminde tamamlandı. Şehre yeni bir cami yapıldı ve diğer çarşılar düzenlendi. Karamanlı hânedanı devrinde de (1711-1835) Trablusgarp eyaletinde çok sayıda mimari eser inşa edildi. Bu dönemi başlatan Ahmed Bey kendi adına cami, medrese ve han yaptırdığı gibi buralara içme suyu da getirtti.
Trablusgarp’ın 1835 yılında doğrudan İstanbul’a bağlanmasıyla inşa faaliyetleri daha da arttı. Kale, kışla ve koğuş, karakol, burç gibi askerî mekânlar; medrese, mektep, rüşdiye, idâdî, ilkokul gibi eğitim kurumları; karantina, askerî hastahane ve II. Abdülhamid’in emriyle 1898 yılında yaptırılan Gurebâ Hastahanesi gibi sağlık tesisleri; cami, tekke ve türbe gibi dinî yapılar; yol, liman, posta ve telgraf gibi ulaşım ve taşımacılık yatırımları; ticarî, ziraî ve meslekî alanlarda eyaletin ihtiyaç duyduğu binalar yapıldı.
Osmanlı dönemi Libya mimarisinde büyük bir değişiklik meydana getirdi. Cami ve mescidlerde merkezî yapı ve merkezî kubbe esas alınarak mekân birliği sağlanması, taş işçiliği, mermer ve alçı süsler, ahşap oyma sanatı Osmanlı mimari unsurlarıdır. Libya’daki tarihî eserler, doğrudan İstanbul’daki cami ve mescidlerden etkilenmekle birlikte geleneksel Mağrib mimarisine ve diğer eyaletler arasındaki etkileşime de işaret etmektedir. Camilerin mihrapları renkli taş işlemeciliğinin güzel örneklerini yansıtır. Camiler birer külliye olarak planlanmış, etraflarında medreseler, hamamlar, türbeler ve dükkânlar yapılmıştır. Minareler farklı mimari tarzlarda inşa edilmiştir.
Bölgenin ticaret merkezlerinden Trablus’ta ticarî hayatın en önemli mekânları olan hanlar (bedestenler) Osmanlı döneminde XVIII-XIX. yüzyıllarda yapılmıştır. Bu mekânlar giriş eyvanı ve kemerlerle çevrili avludan ibaret iki katlı binalardı; birinci kat daha ziyade depo için kullanılmakta, üst katta tüccarların odaları bulunmaktaydı. İş yerleri avluya bakacak şekilde sıralanmıştı. Eski şehrin caddeleri dar ve çok düzgün olmayan taş döşeli olup iki yanda çarşılar ve dükkânlar yer almaktadır. Türkler tarafından yapılan evler genelde geniş iç avlulara sahiptir.
1890 tarihli Trablusgarp eyaleti salnâmesine göre burada dokuz cami, on sekiz mescid ve yirmi iki tekke bulunmaktaydı. Bütün camiler içerisinde, XIX. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilen Bingazi’deki Osman Buklâvuz ve Atik Camii merkezî tek kubbeli yapılarıyla diğerlerinden ayrılmaktadır. Bu eyalette Osmanlı öncesi döneme ait önemli camilerin başında, dört sütun üzerine oturan iki kubbeli ve mihrabı ile Mağrib mimarisinin güzel örneğini yansıtan Trablusgarp’taki Hârûbe Camii gelmektedir. Osmanlı devrinde yapılan veya tamir edilen belli başlı camiler şunlardır: Nâka Camii. 916’da (1510) İspanyollar tarafından tamamen yıkılmış, 1019’da (1610) eski mimarisine uygun tarzda beylerbeyi Sefer Dayı tarafından kırk iki kubbeli olarak yeniden inşa edilmiştir. Murad Ağa Camii. Tâcûrâ’da bulunan camiyi Hadım Murad Ağa yaptırmıştır. Mağrib mimarisiyle karışık tarzı ve çok sayıda kubbesiyle bölgenin en büyük camisi olup yanındaki medreseyle birlikte bir külliye oluşturur. Turgut Reis Camii. Turgut Reis, 958’de (1551) Trablusgarp’ta cami ile hamam ve dükkânlardan oluşan bir külliye inşa ettirmişti. Cami 1013’te (1604) Ali Bey tarafından yeniden yaptırılırken ilk özelliğini kaybetmiştir. Bununla birlikte “T” şeklindeki mimarisiyle Anadolu camilerinin bir örneğini temsil etmektedir. II. Dünya Savaşı esnasında tahrip edilen cami, bağımsızlığın kazanılmasından sonra yapılan restorasyon çalışmaları sırasında da mimari özelliklerini kaybetmiştir. Cami bugün son derece bakımsız bir haldedir. Kabristanında bulunan Turgut Reis Türbesi önemli ziyaretgâhlardandır. Osman Paşa Medresesi ve Camii. Turgut Reis Camii’nin bulunduğu cadde üzerinde yer alan medrese ve camiyi Trablusgarp Valisi Sakızlı Osman Paşa 1065’te (1655) inşa ettirmiştir. Hamamı, türbesi, hanı, mezarlığı ve diğer vakıf eserleriyle bir külliye oluşturmaktadır. Mehmed Paşa Camii. 1110’da (1698-99) Mehmed Paşa tarafından Trablusgarp’ta inşa ettirilen caminin kapıları ince taş işçiliğinin en güzel örneklerindendir. Karamanlı Ahmed Bey Camii ve Medresesi. Karamanlı hânedanının kurucusu Ahmed Bey’in yine Trablusgarp’ta 1736-1738 yıllarında yaptırdığı cami diğer unsurlarıyla birlikte bir külliye niteliği taşımaktadır. Günümüzde başşehrin en güzel camisidir. Mescidü’l-atîk (Câmiu’l-kebîr). Karamanlı hânedanından Mehmed Bey’in Derne’de 1735’te inşa ettirdiği caminin kırk iki kubbesi ve kırk beş mermer sütunu bulunmaktadır. Osmanlı döneminde Libya’da yapılan en büyük camidir. Câmiu’l-atîk (Câmiu’l-kebîr). Bingazi’de XVI. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen cami Vali Tâhir Paşa (1893-1904) tarafından yeniden inşa ettirmiştir. Reşîd Camii (1884). Bugün Mescidü’l-magār olarak bilinen camiyi Bingazi Valisi Reşîd Paşa eski Ebû Garâre Camii’nin yerine yaptırmıştır. Gürcü Camii. XIX. yüzyılın başlarında Trablusgarp’a yerleşen Gürcü asıllı tüccar Mustafa Bey tarafından 1833 yılında inşa ettirilen caminin minaresi Türk mimari tarzının güzel örneklerindendir.
Roma dönemi kalıntıları üzerinde yapılan Trablusgarp Kalesi (Sarâyü’l-hamrâ) birbirine kemerli koridorlarla bağlı farklı kısımlardan oluşmaktadır. İçeride çok sayıda avlu olup ortalarında taştan çeşmeler, bir kısmı Roma ve Bizans kalıntısı kemerle çevrili revaklar bulunmaktadır. Kale Osmanlı döneminde Turgut Reis tarafından tamir ettirilmiş, XIX. yüzyılda Vali Aşkar Ali Paşa ve Ahmed İzzet Paşa dönemlerinde büyük onarımlar geçirmiştir.
1835’te Karamanlı hânedanına son verilerek Trablusgarp’ın idaresinin İstanbul’a doğrudan bağlanması üzerine buraya tayin edilen valiler çeşitli binalar yaptırdılar. 1868 yılında Vali Ali Rızâ Paşa Trablus’a bir muvakkithâne, suyu şehir dışından getirilen büyük bir çeşme ve Urfella kazasına bir köşk; Vali Ahmed İzzet Paşa eyalet merkezine sanat okulu, Gurebâ Hastahanesi, rüşdiye mektebiyle limandaki feneri ve Hamidiye adlı kapalı çarşıyı inşa ettirdi. Uzun yıllar burada vali olarak kalan Ahmed Râsim Paşa (1878-1893) askerî rüşdiye binasını yaptırdı, ilk defa borularla şehre su getirtti. Sıbyan mektebi, kız mektebi, şehir dışında altmış sekiz dükkânlık Hamidiye Çarşısı, Hums, Cifâre, Sûkne ve Şâtî’deki hükümet konakları, askerî kışlalar, çeşmeler ve vilâyet merkezindeki 100 yataklı Gurebâ Hastahanesi onun inşa ettirdiği çok sayıdaki eser arasında zikredilebilir.
BİBLİYOGRAFYA Ahmed Bek en-Nâib el-Ensârî et-Tarablusî, el-Menhelü’l-aẕb fî târîḫi Ṭarâblusġarb, İstanbul 1317, tür.yer.; Mahmud Nâci – Mehmed Nûri,
Trablusgarb, İstanbul 1330, s. 69-72, 102-103, 135, 138, 141, 151, 158-159; E. E. Evans-Pritchard, The Sanusi of Cyrenaica, Oxford 1949, tür.yer.; Zeynelâbidîn Mûsâ, el-Lîbiyyûn fî Sûriyâ, Dımaşk 1952, tür.yer.; Celâl Tevfik Karasapan, Libya, Trablusgarp, Bingazi ve Fizan, Ankara 1960, s. 119, 124, 157-158, 165, 168-169, 395; A. L. Tibawi, Islamic Education: Its Traditions and Modernization into the Arab National System, London 1972, s. 149-157; G. Missana, el-Miʿmârü’l-İslâmî fî Lîbyâ (trc. Alî es-Sâdık Hüseyin, nşr. Mustafa el-Acîlî), [baskı yeri yok] 1973; Noureddine Sraieb, “Introduction à la connaissance de la littérature libyenne contemporaine”, La Libye nouvelle rupture et continuité, Paris 1975, s. 231-258; J. M. Cuoq, Les musulmans en Afrique, Paris 1975, s. 45-55; A. Hutt – G. Michell, “Old City of Tripoli”, Islamic Art and Architecture in Libya, London 1976, s. 5-7; Ali Mustafa el-Mısrâtî, Libya ve Türkiye Arasındaki Tarihi ve Sosyal Bağlar (trc. Vecdi Gedik), Ankara 1981, s. 33-36, 42-43; a.mlf., Aʿlâm min Ṭarâblus, Bingazi 1986, tür.yer.; Mahmud Ali, Trablusgarp’ta Osmanlı İnşa Faaliyetleri: 1850-1911 (doktora tezi, 1982), İÜ Ed.Fak., tür.yer.; Teysîr b. Mûsâ, Kifâhü’l-Lîbiyyîn es-siyâsî fî bilâdi’ş-Şâm (1925-1950), Trablus 1983, tür.yer.; Enîs Servet el-Asyûtî, “Coran conte le Coran: A propos du mariage selon le livre vert de Mu’ammer al-Qaddâfî”, Le Maghreb musulman en 1979 (ed. C. Souriau), Paris 1983, s. 13-39; H. Bleuchot, “Notice sur les awqâf libyens de 1969 à 1978”, a.e., s. 397-400; F. Burgat, l’Islamisme au Maghreb: la voix du Sud, Paris 1988, s. 170-182; M. Hiskett, The Course of Islam in Africa, Edinburg 1994, s. 48-50; M. K. Deeb, “Militant Islam and Its Critics: The Case of Libya”, Islamism and Secularism in North Africa (ed. J. Ruedy), Washington 1996, s. 187-197; J.-L. Triaud, La légende noire de la Sanûsiyya, Paris 1996, I-II, tür.yer.; Ali Mes‘ûd el-Belûşî v.dğr.,
Mevsûʿatü’l-âs̱âri’l-İslâmiyye fî Lîbyâ, Trablusgarp 1998, II, tür.yer.; R. B. St. John, Historical Dictionary of Libya, London 1998, s. 48; Nâsırüddin Muhammed eş-Şerîf, el-Cevâhirü’l-iklîliyye fî aʿyâni ʿulemâʾi Lîbyâ mine’l-Mâlikiyye, Amman 1999, tür.yer.; Ammâr Cühaydir v.dğr., Medresetü’l-fünûn ve’ṣ-ṣanâʾiʿi’l-İslâmiyye bi-Medîneti Ṭarâblus fî miʾeti ʿâm, Bingazi 2000, tür.yer.; R. Allen, An Introduction Arabic Literature, Cambridge 2000, s. 8, 188; Ali Saim Ülgen, “Trablusgarp’ta Turgut Reis Mimârî Manzûmesi”, VD, sy. 5 (1962), s. 87-92; A. Lézine, “Sur deux château musulman d’Ifriqiya”, REI, XXXIX (1971), s. 87-103.
Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2003 yılında Ankara’da basılan 27. cildinde, 184-188 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.