https://islamansiklopedisi.org.tr/suhreverdi-ebun-necib
490 (1097) yılı civarında İran’ın Cibâl bölgesindeki Sühreverd kasabasında doğdu. Hz. Ebû Bekir’in neslinden olduğu için Bekrî ve Kureşî nisbeleriyle de anılır. Muhtemelen ilk tahsilini memleketinde yaptıktan sonra İsfahan’a gidip Ebû Ali el-Haddâd’dan hadis dersleri aldı. 507 (1113) yılı civarında Bağdat’a giderek Nizâmiye Medresesi’nde Es‘ad el-Mîhenî’den Şâfiî fıkhı, Zâhir b. Tâhir eş-Şehhâmî, Ebû Bekir Muhammed b. Abdülbâkī el-Ensârî, Ebû Ali Muhammed b. Saîd b. Nebhân gibi âlimlerden hadis dersleri aldı. Ayrıca fıkıh, fıkıh usulü ve kelâm ilmiyle ilgili birçok kitap okudu, Vâhidî’nin el-Vasîṭ fi’t-tefsîr’ini ezberledi. Bu yıllarda Bağdat’ta bir tekkede şeyh olan amcası Kādî Vecîhüddin Ömer b. Muhammed kendisine sûfî hırkası giydirdi. Yirmi beş yaşlarında iken tamamen zühd hayatı yaşayabilme düşüncesiyle medreseden ayrılıp dönemin ünlü sûfîsi Ahmed el-Gazzâlî’ye mürid olmak için İsfahan’a gitti. Orada ağır riyâzetler yaptı, dağlarda dolaştı. Bir ara hacca gitti. Tekrar Bağdat’a döndüğünde Abdülkādir-i Geylânî’nin şeyhi Muhammed b. Müslim ed-Debbâs’a intisap etti. Önemli eseri Âdâbü’l-mürîdîn’in şârihlerinden Ali el-Kārî, Ebü’n-Necîb’in ilk mânevî fethinin Debbâs’ın yanında gerçekleştiğini söyler (Fetḥu ebvâbi’d-dîn, vr. 2a). Murtazâ ez-Zebîdî, onun ayrıca babası Abdullah’tan ve Abdülkādir-i Geylânî’den hilâfet aldığını kaydeder (ʿİḳd, s. 75; İtḥâfü’l-aṣfiyâʾ, s. 208).
İcâzet aldıktan sonra müridleri ve talebeleriyle Dicle nehrinin kenarında bir harabede kalarak tedris ve irşad faaliyetlerini birlikte sürdüren Ebü’n-Necîb zamanla meşhur oldu ve sultanların itibar ettiği bir kişi konumuna geldi. Bu harabenin bulunduğu yere bir tekke (ribât), yanına da bir medrese yapıldı. Zehebî diğer müelliflerin aksine iki ribâtın yapıldığını kaydeder (Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XX, 477). Bu dönemde sultanın ya da halifenin gazabına uğrayanlar onun dergâhına sığınıyordu. Abbâsî Halifesi Râşid-Billâh’ın 27 Zilkade 529’daki (8 Eylül 1135) biat merasimine katıldığı ve halifeye önemli nasihatlerde bulunduğu belirtilmektedir (İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, XI, 28).
Ebü’n-Necîb, 27 Muharrem 545’te (26 Mayıs 1150) Nizâmiye Medresesi’ne başmüderris tayin edildi; burada fıkıh ve hadis dersleri verdi. Abbâsî Halifesi Muktefî-Liemrillâh ile Irak Selçuklu Sultanı Mes‘ûd b. Muhammed Tapar arasında yaşanan gerginliğin ardından sultanın vefatı üzerine Receb 547’de (Ekim 1152) medreseyi bırakmak zorunda kaldı. Sultanın yakın adamı olarak görüldüğü için 1153’te halifenin emriyle tutuklanıp kırbaçlandı ve bir müddet hapiste kaldı. 557’de (1162) Musul üzerinden Dımaşk’a, oradan da Kudüs’e gitmek üzere Bağdat’tan ayrıldı. Dımaşk’ta kendisini Sultan Nûreddin Mahmud Zengî karşıladı. Sultanla Kudüs kralı arasındaki çatışma yüzünden Dımaşk’tan ileriye gidemedi. Orada kaldığı kısa süre içinde hadis halkaları, zikir ve sohbet meclisleri teşkil ettikten sonra Bağdat’a döndü. Bağdat’ta vefat etti ve Dicle kenarındaki medresesinin yanına defnedildi.
Sühreverdî Ebû Abdurrahman el-Mâlinî, Ebü’l-Kāsım el-Mümtelî eş-Şürûtî, Ebü’l-Feth Abdülmelik es-Sûfî, Kādî Ebü’l-Fazl Muhammed el-Levzî, Ebû Mansûr Abdurrahman el-Huzeymî, Hâfız Ebû Sa‘d el-Bağdâdî gibi muhaddislerden hadis dersleri almış, Ebü’l-Berekât Abdülvehhâb b. Mübârek el-Enmâtî, Ebü’l-Meâlî Fazl b. Ferec el-Kâtib ve Ebû Mansûr İbn Hayrûn kendisine hadis icâzeti vermiştir. Oğlu Ebû Muhammed Abdüllatif, yeğeni Ebû Hafs Şehâbeddin Ömer es-Sühreverdî, Ebü’r-Rızâ Abdürrahîm, Ebü’l-Fidâ İsmâil b. Müslim b. Süleyman el-Erbîlî, Ebü’l-Kāsım İbn Asâkir, İbn Asâkir’in oğlu Ebû Muhammed Kāsım, Fahreddin İbn Teymiyye, Ebü’l-Berekât Hasan ed-Dımaşkī gibi kişiler kendisinden hadis almış ve bir kısmı rivayette bulunmuştur.
Verdiği fetvalar dolayısıyla Iraklılar’ın müftüsü unvanını alan Ebü’n-Necîb’in halk arasına bazan sarık, bazan sûfî hırkası, bazan da ulemâ kıyafetiyle çıktığı, müridlerine başta fıkıh olmak üzere zâhir ilimlerini tahsil ettirdiği, ayrıca onlara Serrâc’ın el-Lümâʿı ile kendi eseri Âdâbü’l-mürîdîn gibi kitapları okuttuğu kaydedilmektedir. Ebü’n-Necîb sûfîlerin el kitabı niteliğinde olan bu eserde önce akaid konularına yer vermiş, ardından şeriat hükümlerinin bilinmesi ve uygulanmasının önemi üzerinde durmuş, daha sonra tasavvufî meselelere geçmiştir. İlim sahibi olmayan tasavvuf ehlinin dinin hükümleri konusunda hadis ve fıkıh âlimlerinin bilgisine başvurmasını, nefisle mücâhede, rızâ, muhabbet, yakīn, fenâ, bekā gibi tasavvufî hal ve makamların zâhir hükümlerine riayetle gerçekleştirilmesi gerektiğini vurgulamıştır (Âdâbü’l-mürîdîn, s. 13-15).
Cemâleddin Hulvî, Ebü’n-Necîb’in amcası Kādî Vecîhüddin Ömer b. Muhammed’den icâzet alarak başhalifesi olduğunu belirtmekte, öte yandan Ahmed el-Gazzâlî’ye intisap etmekle tarikat silsilesinin bu kanaldan Cüneyd-i Bağdâdî’ye kadar şu şekilde ulaştığını kaydetmektedir: Ahmed el-Gazzâlî, Ebû Bekir en-Nessâc, Ebü’l-Kāsım el-Cürcânî, Ebû Osman el-Mağribî, Ebû Ali İbnü’l-Kâtib, Ebû Ali Rûzbârî, Cüneyd-i Bağdâdî (Lemezât-ı Hulviyye, vr. 129b). Fasîh Ahmed-i Hâfî bu silsileyi Ahmed el-Gazzâlî ile Ebû Bekir en-Nessâc arasına Muhammed el-Gazzâlî’yi de koyarak zikretmiştir (Mücmel-i Faṣîḥî, II, 319).
Sühreverdî’den sonra makamına başhalifesi ve Ebheriyye tarikatının kurucusu Ebû Reşîd Kutbüddîn-i Ebherî oturmuştur (Abdurrahman Ebü’l-Ferec el-Vâsıtî, s. 58-59; Hulvî, vr. 132a). Sühreverdî’nin yanında yetişen yeğeni Ebû Hafs Ömer es-Sühreverdî, Sühreverdiyye tarikatını kurmuş, Ammâr-ı Yâsir el-Bitlisî, İsmâil Kasrî gibi şeyhler de Kübreviyye tarikatının kurucusu Necmeddîn-i Kübrâ’yı yetiştirmiştir (Câmî, s. 417-418). Fasîh Ahmed-i Hâfî, Necmeddîn-i Kübrâ’nın bizzat Ebü’n-Necîb’den istifade ettiğini gösteren bir silsile kaydetmiştir (Mücmel-i Faṣîḥî, II, 319). Ebü’n-Necîb’in tasavvuf halkasında yetişenler arasında Ebû Muhammed Abdullah b. Mes‘ûd er-Rûmî, Ebû Abdullah b. Bennâ ve Fahreddin İbn Teymiyye gibi kişiler de vardır.
Eserleri. 1. Âdâbü’l-mürîdîn. Müridlerin tasavvuf yolunda uyması gereken kurallardan bahseden eserin metni (nşr. Menahem Milson, Jerusalem 1978) ve bazı Farsça çevirileriyle Farsça ve Arapça şerhleri yayımlanmıştır. Eser ayrıca Ali el-Kārî (Fetḥu ebvâbi’d-dîn fî şerḥi Âdâbi’l-mürîdîn, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 498), Cemâleddin b. Rükneddin el-Çiştî el-Gucerâtî, Muhammed b. Yûsuf ed-Dihlevî ve Şerefeddin Ahmed b. Yahyâ el-Münîrî el-Hindî tarafından şerhedilmiştir (Câmiʿu’ş-şürûḥ ve’l-ḥavâşî, I, 82-83).
2. Şerḥu baʿżi’l-elfâẓi’l-müşkile fi’l-Meṣâbîḥ (Ġarîbü’l-Meṣâbîḥ). Ferrâ el-Begavî’ye ait Meṣâbîḥu’s-sünne’nin bazı kısımlarının şerhidir (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 453, vr. 1b-52b). Ömer Rızâ Kehhâle, Meṣâbîḥu’s-sünne üzerine yapılan en meşhur çalışma olan Hatîb et-Tebrîzî’nin Mişkâtü’l-Meṣâbîḥ’ini yanlışlıkla Ferrâ el-Begavî’ye nisbet etmiş ve Sühreverdî’nin bu eseri ihtisar ettiğini belirtmiştir (Muʿcemü’l-müʾellifîn, V, 311). Ebü’n-Necîb’in Şâfiî tabakatına dair bir eseriyle (Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1101) Şerḥu’l-Esmâʾi’l-ḥüsnâ adlı diğer bir eserinin olduğu da kaydedilmiştir (Muhammed ez-Zühaylî, s. 710).
Nehcü’s-sülûk fî siyâseti’l-mülûk isimli eserin müellifi Ebü’n-Necîb Abdurrahman b. Nasr es-Sühreverdî eş-Şeyzerî ile Ebü’n-Necîb Ziyâeddin es-Sühreverdî’nin aynı kişi olduğu zannedilerek eser ona nisbet edilmişse de (Nehcü’s-sülûk, Hüseyin Algül’ün girişi, s. 5-11) bu doğru değildir. Âdâbü’l-mürîdîn’den bir alıntı ile başlayan Risâle mine’t-taṣavvuf (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 3681, vr. 15b-17a) ve Şehâbeddin es-Sühreverdî’nin bir sözüyle başlayan Risâle fi’l-faḳr ve mekâʾidi’n-nefs adlı risâle (Râgıb Paşa Ktp., nr. 660, vr. 222b-223a) Ebü’n-Necîb’e ait olmayıp anonim bir derlemeden ibarettir. Kaynaklarda Ebü’n-Necîb’in bazı şiirleri de kaydedilmiştir (İbnü’l-Müstevfî, I, 107-108, 111-112; Safedî, XIX, 48-49).
BİBLİYOGRAFYA
Ebü’n-Necîb es-Sühreverdî, Âdâbü’l-mürîdîn (nşr. M. Milson), Kudüs 1977, s. 13-15, ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 1-6.
a.mlf., Nehcü’s-sülûk fî siyâseti’l-mülûk: Meliklerin ve Ülkelerin İdaresinde Tutulacak Yol ve Yöntem (trc. Nahîfî Mehmed Efendi), İstanbul, ts. (Tercüman 1001 Temel Eser), Hüseyin Algül’ün girişi, s. 5-11.
Sem‘ânî, el-Ensâb, VII, 197.
İbnü’l-Cevzî, el-Muntaẓam (Atâ), XVIII, 180.
İbnü’l-Esîr, el-Lübâb, II, 157-158.
a.mlf., el-Kâmil, XI, 28, 333.
Şehâbeddin es-Sühreverdî, ʿAvârifü’l-maʿârif (Gazzâlî, İḥyâʾ [Beyrut], V içinde), s. 47, 50, 52, 57, 68, 239, 251.
İbnü’l-Müstevfî, Târîḫu İrbil (nşr. Sâmî es-Sakkār), Bağdad 1980, I, 98, 107-112.
İbn Hallikân, Vefeyât, III, 204-205.
Abdurrahman Ebü’l-Ferec el-Vâsıtî, Ṭabaḳātü ḫırḳati’ṣ-ṣûfiyye, Kahire 1305, s. 58-59.
Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XX, 475-478.
a.mlf., el-ʿİber, III, 40, 69, 158.
Ahmed b. Aybek ed-Dimyâtî, el-Müstefâd min Ẕeyli Târîḫ-i Baġdâd (nşr. M. Mevlûd Halef), Beyrut 1406/1986, s. 366-367.
Safedî, el-Vâfî, XIX, 48-49.
Yâfiî, Mirʾâtü’l-cenân, III, 372-373.
Sübkî, Ṭabaḳāt, VII, 173-175.
İsnevî, Ṭabaḳātü’ş-Şâfiʿiyye, II, 64-65.
İbn Kesîr, el-Bidâye, XII, 254.
Fasîh-i Hâfî, Mücmel-i Faṣîḥî (nşr. Mahmûd Ferruh), Meşhed 1340 hş., II, 319.
İbn Kādî Şühbe, Ṭabaḳātü’ş-Şâfiʿiyye, II, 11-12, 48, 68, 81.
Câmî, Nefeḥât, s. 417-418.
Şa‘rânî, eṭ-Ṭabaḳāt, I, 120-121.
Ali el-Kārî, Fetḥu ebvâbi’d-dîn fî şerḥi Âdâbi’l-mürîdîn, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 498, vr. 1b-2a.
Hulvî, Lemezât-ı Hulviyye, Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi, nr. 281, vr. 129b-132a.
Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 43; II, 1101.
Zebîdî, ʿİḳd, s. 75.
a.mlf., İtḥâfü’l-aṣfiyâʾ, s. 208.
Brockelmann, GAL Suppl., I, 780.
Hediyyetü’l-ʿârifîn, I, 606-607.
Kehhâle, Muʿcemü’l-müʾellifîn, V, 311.
Abdülhüseyin Zerrînkûb, Cüstücû der Taṣavvuf-i Îrân, Tahran 1367 hş., s. 171-172.
Gulâm Server Lâhûrî, Ḫazînetü’l-aṣfiyâʾ (trc. M. Zahîrüddin Batî), Lahor 1994, II, 26-30.
Abdullah Muhammed el-Habeşî, Câmiʿu’ş-şürûh ve’l-ḥavâşî, Ebûzabî 1425/2004, I, 82-83.
Muhammed ez-Zühaylî, Merciʿu’l-ʿulûmi’l-İslâmiyye, Dımaşk, ts. (Dârü’l-ma‘rife), s. 710.
H. Ritter, “Philologika, IX.: Die vier Suhrawardī: Ihre Werke in Stambuler Handschriften”, Isl., XXV/1 (1939), s. 35-36.
M. Malamud, “Sufism in Twelfth-Century Baghdad: The Sufi Practices and Ribāt of Abū Najīb al-Suhrawardī”, The Bulletin, XIII/1-2, Hyderabad 1994, s. 6-18.
F. Sobieroj, “al-Suhrawardī, Abu’l-Nad̲j̲īb ʿAbd al-Ḳāhir”, EI2 (İng.), IX, 778.
Süleyman Uludağ, “Âdâbü’l-mürîdîn”, DİA, I, 337.